Asma dalından sofraya "pekmez imecesi" geleneği
Kuruluşu 1300'lü yıllara dayanan Yaylacık'ta halkın pekmez mesaisi her yıl ekim ayının ilk haftasında başlıyor. Köylüler, imece usulü çalışarak ihtiyaçlarından fazlasını sattıkları pekmezin yapımı için arazilerindeki asmalardan topladıkları üzümleri "ordu" adını verdikleri kapalı alana getiriyor.
Yaylacık Muhtarı Mahir Aslantaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, pekmez geleneğinin geçmişinin köyün kuruluşuna kadar dayandığını bildiklerini söyledi.
"Köyümüz çok eski, tarihi bir köydür. Geçimini çok eski yıllardan bu yana bağcılıktan sağlayan bir köy olduğunu biliyoruz. Eskiden köyümüzün her yanı bağ olmasına rağmen çalışan nüfus azaldıkça, gençler göç ettikçe bağcılık körelmeye yüz tuttu."
"Köyümüzde kalanlarla pekmez geleneğimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Köyümüzün çevresinde bulunan bağlarımızdan tamamen organik, hiçbir ilaç ve kimyasal kullanılmadan yetişen üzümlerimizden elde ediyoruz. Atalarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla beş asırdan bu yana belki de daha eskiden beri bağcılık yapıldığını, pekmez kültürümüzün de bu kadar eski olduğunu biliyoruz."
Yaylacık sakinlerinden emekli öğretmen İsmail Engin, pekmez üretiminin iki aşamadan oluştuğu bilgisini verdi.
"Biriken soğuk şırayı birinci kaynama için tandıra alıyoruz. Şıramızı yarım saatlik ilk kaynatmadan sonra soğutmak üzere tekrar bekletiyoruz. Burada hem soğuyor hem de üzüm sıkılmaya başlarken attığımız pekmez toprağı süzülerek dibe çöküyor. Dinlenmiş olan şırayı kazanlara boşaltarak depoda biriktiriyoruz. Burada 2-3 saat bekletilen ve pekmez toprağı dibe çökerek berraklaşan suyumuzu ikinci kaynatma için tekrar tandıra alıyoruz. Şıramızı pekmez kıvamına gelinceye kadar tekrar 4-5 saat kaynatıyoruz. Bir süre dinlendirdikten sonra soğuyan pekmezimizi depoya gönderiyoruz." Engin, 7 kilogram üzüm suyundan 1 kilogram pekmez üretildiğini sözlerine ekledi.