Kritik dönemece girerken

2009 Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz açısından kritik bir dönemeç. Müzakerelerin başlama kararının alındığı Avrupa Birliği Zirvesi sonuç belgesinde, Türkiye’nin Kıbrıs’a deniz ve hava limanlarını açma konusundaki taahhüdü ile ilgili tayin edici değerlendirme yapılacak.

2006’da kabul edilen belgede çok net bir ifade yok. Her tarafa çekilmeye müsait bir formül bulunmuş.

Ama eğer Türkiye karşıtları ağır basarsa, bu ifade Avrupa Birliği sürecini sonlandırmak için yeterli.

Müzakerelerin tekrar başlaması ise çok zor. Bütün üyelerin oy birliğini gerektiren bir süreci sil baştan göze alması gerekecek iki tarafın da.

Bu ihtimal gerçekleşmese bile 2009 yine de zor bir yıl. Çünkü eğer fasıllar üzerindeki ipotekler kalkmazsa açılacak yeni bir fasıl kalmıyor. Bu zaten sürünen müzakere sürecinin canlılığını tamamen yitirmesi demek.

Nerede olduğumuza bakınca ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor. 2005’ten bu yana 33 faslın sadece 8’i açıldı. Avrupa Birliği 2006’da Kıbrıs nedeniyle sekiz faslı dondurdu ve diğer bütün fasılların kapanmasını limanların açılmasına bağladı. 2007 Haziran ayında Fransa, beş faslın açılmasını engelledi. Bu yıl Kıbrıs’ın resmi olmayan itirazları yüzünden altı fasıl daha açılamadı. Açılan fasıllarla ilgili olarak Avrupa Birliği de işini tam olarak yapmıyor bazı fasıllarla ilgili tarama raporları Avrupa Konseyi’nde hálá çalışma grupları seviyesinde savsaklatılıyor.

Görüldüğü gibi ilişkiler pamuk ipliğine bağlanmış durumda.

İlişkileri tıkayan somut sorun Kıbrıs. Avrupa, Kıbrıs için Türkiye’yi gözden çıkartabilir mi?

Kıbrıs Rumları ve Yunanistan, Avrupa Birliği defterini kapatmış bir Türkiye ile baş etmenin çok daha zor olacağını bir kenara bırakıp, bu kozu kötüye kullanmakta ısrara devam edebilirler mi?

Bu soruların tek bir yanıtı yok. Baz durumlarda siyasi irade, koşullar ve konjonktürün devreye soktuğu beklenmedik dinamikler tarafından da etkilenebiliyor. Göz göre göre yanlış kararlar verilebiliyor, hatalar yapılabiliyor.

***

ULUSLARARASI
Kriz Grubu (International Crises Group) tarafından bugün açıklanan rapor bu konuya dikkat çekiyor. 2009’da Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin "Tamam mı devam mı" noktasına geleceği hatırlatılıyor raporda.

"Türkiye’deki iç sorunlar ulusal reform sürecini yavaşlattı, yeni anayasa çalışmalarını engelledi ve katılım müzakeresini sürdürecek siyasi iradeyi zayıflattı" diyor rapor. " Liderler, Mart’taki yerel seçimlere kadar bu durumu değiştirme konusunda net bir tutum sergilemiyorlar. Avrupa Birliği ülkeleri reform sürecini canlandırmaya yönelik fazla bir çaba göstermiyorlar-az baskı yapıyorlar. Her iki taraf ta birbirlerinden ne kadar çok şey kazanacaklarını hatırlamalı ve müzakere süreci taraflardan biri ya da diğerinin kararıyla kopmadan önce bu geriye gidişi durdurmak için birçok cephede harekete geçmeliler."

***

AVRUPA
ile kritik bir dönemece yaklaşırken AKP’nin hálá durumun ciddiyetini kavramış bir strateji benimsemediği apaçık görülüyor. En başından beri AKP hükümeti, Avrupa üyesi ülkeler ile kendi ilişkilerini iyi tutmak uğruna mücadeleci bir tavır almaktan kaçındı. Hak aramadı. İç siyasi öncelikler yüzünden de müzakere sürecini hareketlendirecek, hak aramayı kolaylaştıracak reform adımları atmadı. Ulusal Program bile, Kasım’da açıklanacağı sözü verilmesine rağmen rafa kalktı.

Ama Kıbrıs’ta cici çocuk, Brüksel kulislerinde Kemalist direniş mağduru rolüyle durumu daha fazla idare edecek alan da kalmadı.
Yazarın Tüm Yazıları