Kafalardaki sansürü kaldırmaya 100 yıl yetmedi

İKİNCİ Meşrutiyet’in ilk özgürlük adımı sansürün kaldırılması olmuştu. 24 Temmuz günü gazeteciler "müsvedde"lerini sansüre göndermeme kararı aldılar. 25 Temmuz günü yani, tam yüz yıl önce gazeteler ilk kez sansürsüz çıktı okuyucu karşısına.

Kafaların değişmesi zaman ile doğrudan orantılı bir şey değilmiş demek. 100 yıl geçti ama sansürcü zihniyet bugün hálá canlı.

Üstelik siyasi parti, ideolojik duruş filan hiçbir fark gözetmeden.

Herkesin kafasında kendi sansürünün sınırları var.

Eğer öyle olmasaydı, bugün insanlar düşüncelerini ifade ettikleri için hapislerde olmazdı. Gazeteciler, yayıncılar haklarında açılan davalar nedeniyle zamanlarının bir kısmını mahkemelerde geçirmez, ağır para cezaları, hapis tehditleri basın özgürlüğünü bugünkü gibi tehdit ediyor olmazdı.

Hükümeti eleştirdiği için Latife Tekin susturulmaz, İnegöl’ün AKP’li Belediye Başkanı’nın yaptığı gibi kimse belgeseli yarıda kesip yönetmenini kovmaya kalkışamazdı.

Roj TV, nevruz ile ilgili bir yayınından alıntı yaptığı gerekçesi ile Hayat Televizyon Kanalı, İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile kapatılmazdı.

Eğer kafalardaki sansür duvarları bu kadar kalın olmasaydı, kapatılmadan önce Hayat TV’ye savunma hakkı tanınırdı.

Bir insanın düşünce ve isteğini ifade etme hakkının ne anlama geldiğini kavramadan, değil yüz yıl, bin yıl geçse bile sansürcü zihniyetten kurtulmak mümkün değil.

Sansürcü zihniyet, dün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin önündeki en büyük engel.

Muhalefeti susturarak düdüğünü öttürmek isteyen sansürcü zihniyet, çatışma ideolojisi ile besleniyor.

Ama günün birinde durum değişip o düdükler artık üflenemeyecek kadar köhneleşince geri adım atmak büyük sorunlara yol açıyor.

Barış dilini bulmak çok ama çok zorlaşıyor.

ERMENİSTAN BARIŞI ÖNE ÇEKTİ

DÜN,
Bakü-Tiflis-Kars tren yolunun temel atma töreni yapıldı Kars’ta. Bu büyük bir proje, güney Kafkasya’yı dünyaya bağlayan önemli bir yol açılıyor. Bu güzergáhın doğal istasyonu olan Ermenistan neden bu projede olmasın? Kafkasya, halklarının zenginliği, kültürü ile en az Avrupa kadar ortak bir yaşam alanına dönüşme potansiyeline sahip.

Ama düşmanlık dili ile beslenen toplumların barışa hazırlanması çok ama çok zor. Onu görüyorum.

Ermenistan, soykırım konusunu Türkiye ile ilişkilerinde gündeminin gerisine düşürmeye çalışıyor ama diyaspora engeli ile karşı karşıya.

Başbakan Tigran Sarkisyan hafta başında, pazartesi günü Erivan’da diyaspora gençlerinden bir grup ile yaptığı konuşmada çok önemli mesajlar verdi. APA haber ajansının haberine göre Başbakan Sargisyan, "Türklere karşıt değil, Ermeni yanlısı bir zihniyeti tercih etmeliyiz" dedi.

"Düşmanlık toplumda hakim duygu haline gelmemelidir. Siz diyasporanın soykırım konusunda çok çaba sarf ettiğini söylüyorsunuz. Ama bu tavır her şeyden önce bizim halkımız için zararlıdır. Bizim amacımız kimseyle çatışma değil, halkımızın refahını artırmak olmalıdır."

Varlığının temelinde hesaplaşma kültürü olan diyasporanın zihinsel sansürünü aşmak zor olsa da Ermenistan hükümeti üslup değiştirmeye çalışıyor. Eski Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan da benzer bir adım atmış ama Ankara’nın zamanında harekete geçememesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştı. Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmenin Azerbaycan’ın çıkarlarını savunmaktan vazgeçmek anlamına gelmeyeceğini de görmeli, gelişmeleri sansürden arınmış kafalarla izlemeliyiz.

Sansürün toplumsal zihniyetimizdeki temellerini sarsmak için yüz yıl daha bekleyemeyiz.
Yazarın Tüm Yazıları