Kadın olmak böyle bir şey

Geçenlerde tamamen iş dolaylı münasebetim bulunan, yüzyüze tanışmadığım, halkla ilişkiler ile iştigál eden hanımefendi telefonda; ‘Taşınabildiniz mi Ebru Hanım?’ diye sorunca, -Gülse’ciğimin kulakları çınlasın- son günlerin pek moda tabiriyle ‘oha falan oldum’ yani...

Bu aralar en sık karşılaştığım soru bu. Kime rastlasam, ‘Taşınabildin mi bari?’ diye soruyor. Ar damarımız henüz çatlamamış olsa gerek ki yanaklarım mahcubiyetle kızarıyor.

Anlaşılan o ki ben şu taşınma muhabbetini haddinden fazla abartmışım. Eh, aylar boyunca yanılıp da ‘N’aber?’ diye soran her Allah kuluna; ‘Taşınmam lázım, taşınamıyorum’ şeklinde cevap verir, üzerine de yarım saat konuyla ilgili dert yanar, ağlak yaparsan olacağı budur.

Neylersiniz ki kadın olmak biraz böyle bir şey. Kafanda bir mevzu varsa, vır vır vır her karşına çıkan insana anlatmadan edemiyorsun. Zehrini başkalarının da başını ütülemeden akıtamıyorsun.

SEVGİLİ GÜNLÜK

Geçenlerde fi tarihinden beri görmediğim bir yakınımla karşılaştım, hál hatır bile sormadan lafa ‘Taşınıyormuşsun?’ şeklinde girdi.

‘Yuh! Sen de mi Brutus?! O zaman ben Sezar, bi’ düşüp geleyim’ dedim; ‘Kimden duydun be abi?’

‘Öksürdüğünü tıksırdığını yazıp duruyorsun ya,’ dedi.

Devekuşu olayım, kaldırım yarılsın, kafamı içine sokayım istedim.

Eveledim, geveledim: ‘Ya, ben zaten söylemiştim, allame-i cihan ya da Çetin Altan filan değilsen, haftada beş gün yazı yazılmaz. Bir süre sonra yazılar ille ki şişer. Sonunda kıldan tüyden mevzulardan, kişisel konulardan bahsetmek zorunda kalacağım, rezil rüsva olacağım diye, dinletemedim...’

Yine de ne yalan söyleyeyim, bir yanıyla da faideli bir durum şu ‘Sevgili günlük’ modeli yazı ‘attırma’ vaziyeti.

Misál, satır aralarındaki S.O.S. çağrısını duyan valide ile peder, atlayıp arabaya geldiler.

Gay bir arkadaşım, ailesine eşcinsel olduğunu söylerken enteresan bir taktik uygulamıştı. Onlara önce kanser olduğunu söylemişti! Anne ve babası baygınlık geçirmek üzereyken de; ‘Yok yok, merak etmeyin, sadece eşcinselim’ demişti.

Adi ve hain bir politikaydı güttüğü ama tıkır tıkır işlemişti. Annesiyle babası, eşeğini önce kaybedip sonra bulunca bayram eden Nasreddin Hoca misali sevinmişti.

LEKELİ MELEK (!)

Bizim valide de daha önceki taşınma maceralarını hatırlayıp bünyesine allar morlar basarak katettiği yol boyunca kaba inşaat süren, badana pisliği içinde bir eve geleceğini zannediyormuş. Evin hasbelkader yerleşmiş olduğunu görünce, sekiz battal boy çöp torbası dolusu kirli çamaşıra minik bir tekir yavrusuymuş gibi şefkatle baktı: ‘N’olucak ki canım, bu da bir şey mi? Çamaşır benden korksun’ diyerek, She-ra edasıyla çamaşıra girişti.

‘Anne, bak ölümü öp, mezarımı kemir, çamaşırlara dokunmayacaksın. Allah’ını seversen, yardımcı kadın gelecek’ diyorum.

‘Hadi be, senin bedduan bana sökmez’ diyerek beni itekleyip makineye hamle ediyor; mümkün değil, dinletemiyorum.

Dört gün boyunca makine hiç susmadı. Haftasonu atom karınca Gülay geldi. Bolca dedikodumun yapıldığı çılgın bir ütü partisi düzenlediler ikisi...

Gülay, ‘Söylemeyecektim ama tutamayacağım kendimi. Tam 118 tane tişört ütüledim’ demiş; akşam annem söyledi.

Bir yandan ütü yapılıyor, bir yandan da yırtık ve sökük dikiliyor. Kıyafetlerin yüzde 40’ı filan ya yırtık ya da delik, yüzde 50’si filan da iflah olmaz şekilde lekeli...

Zira hayattaki son kurşunlarımı da tüketmişim. 10 yıllık gömlekler, 15 yıllık yırtık pırtık tişörtler; hiçbirini atmamışım, üstelik temiz bir şey kalmadığı için hepsini de giymişim.

HAYAT DAHA KOLAYDI

Valide, son çorap da çekmeceye girdikten sonra her zamanki repliğini sarfetti: ‘Bugün günlerden iş bitti.’

Sonra kocasını da aldı, burnumu öptü ve bir haftadan fazla ayrı kalamadığı İzmir’ine gitti.

Şimdi evde bir gardırop dolusu, anne temizi kokan kıyafet var. Varlığını bile unutmuş olduğum gömlekler, pantolonlar...

Her sabah salak gibi on dakika filan, inanamayan gözlerle dolaba bakıyorum.

Anneme telefonda sitem ettim: ‘Ya, şimdi de ne giyeceğime karar veremiyorum. Sen elini atmadan evvel her şey daha basitti. Üç temiz tişört arasından elime geleni üzerime geçiriyordum. Hayat daha kolaydı, güzeldi...’

Neymiş, bir de bizden yetişkinlik bekliyorlar. Çok beklerler... Şımart şımart, sonra da olgunluk bekle. Eh be, yine yapacağını yaptın, pes demek isterim anne...
Yazarın Tüm Yazıları