İstanbul’da bir okul satıldı

SON günlerde İstanbul’un "en önemli eğitim sorunu" Yüzyıl Işıl Lisesi’nin satışı. "İstanbul"un derken yakın arkadaşlarımı kastediyorum elbette. Gazeteci olduğum için herkes benim her şeyi bildiğimi zannediyor ve ben de ister istemez kendimi bu derin konunun içinde buldum.

Bu okul, 1999 yılında mali krize girmişti ve veliler kendi aralarında bağışta bulunarak okulun ayakta kalmasını sağlamışlardı.

Bir vakıf kurulmuş, vakfın büyük hissedar olduğu şirket okulun yönetimini devralmıştı.

15 gün kadar önce bu okul sahip değiştirdi. Açı Okulları’nın sahibi bu okulu da satın almış.

Hayırlı olsun diyorum ama bir özel okulun böyle el değiştirivermesi her iki okuldaki velileri de huzursuz etti. Bunu çocukları her iki okulda okuyan arkadaşlarımdan ve eşlerinin bitmek bilmez telefonlarından biliyorum.

Vakıf mütevellilerinin tümünün haberi olmadan bu satışın nasıl olup da yapılabildiğini de anlamış değilim.

Her iki okulda uygulanan sistemin farklı olması ve bu konuda tatmin edici açıklamaların yapılmaması öğrencilerin ve velilerinin kafalarını karıştırıyor, bunu da belirteyim.

Açı Okulları ile ilgili olarak "Fethullahçı" söylentileri de var ama bunun doğru olabileceğine inanmıyorum. Büyük olasılıkla okulun bildiğimiz klasik eğitim sistemimizden çok farklı olan eğitim anlayışı buna yol açıyor.

Ancak Açı’da çocukları okuyan dört arkadaşım var ki hepsinin çocukları sular seller gibi İngilizce konuşuyorlar ve onların da endişesi "Bizim çocukları da Yüzyıl’ın sistemine mi sokacaklar" diye özetlenebilir.

Ortaya çıkıyor ki özel okulların satışı söz konusu ise velileri önceden bilgilendirmek ve soruları tatminkár biçimde yanıtlamak en doğrusu.

Emniyet Genel Müdürü işin peşinde!

UĞUR Dündar ve eşine ait yurtdışına giriş-çıkış kayıtlarının Vakit gazetesine sızdırılması ile ilgili olarak yazdığım iki yazıdan sonra Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal aradı. Köksal, yurtdışında olduğu için yazılar çıkınca arayamadığını belirtti.

Emniyet Genel Müdürü, bu suçu kimin işlediğini bulmak için çalışacaklarını, kimsenin polisi kendi amaçlarına alet edemeyeceğini de söyledi.

Emniyet Genel Müdürü’ne açıklaması için teşekkür ederim.

Biliyorum ki Emniyet bünyesinde, bilgisayarların izini sürerek bu suçu kimin işlediğini bulabilecek bilgiye sahip personel ve donanım mevcut.

Bilgisayar dolandırıcılarını, çocuk pornosu tacirlerini yakalayabilen, yıllar önce silinmiş bilgileri bilgisayarların içinden çekip çıkarabilen bir kurum, bu işi kimin yaptığını da bulma yeteneğine sahiptir diye düşünüyorum.

Ancak Emniyet’te yuvalanmış malum çetenin elinin kolunun uzun olduğunu, soruşturmayı engelleyip geciktirmek için boş durmayacağını da biliyorum.

Emniyet Genel Müdürü’nün bana söylediklerini kişisel bir söz olarak algılıyorum.

Yıllarca valilik yapmış bir bürokrat da herhalde bu sözünü tutmak için gerekeni yapacaktır
.

Örovijın: Bir komedi yarışması

HACETTEPE-Sivas maçından kaynaklanan uyku halimi dağıtmak için "Örovijın" seyrettim.

Uzun süredir bir televizyon programı seyrederken bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.

Şarkıların büyük bölümü sanki geçen yüzyıldan kalmış gibiydi.

Bunu fark edince sahnenin neden o kadar "ileri teknoloji ürünü" olarak tasarlandığını daha iyi anladım. Belli ki organizatörler "Hiç olmazsa sahne modern olsun" diye düşünmüşler.

Yarışmacıların ya da dansçıların ezici çoğunluğu "seksi olacağım diye" garip giysiler içindeydiler. Sanırım, bu yarışmanın kurallarından biri de bu: Güzel bir yerin varsa göster!

Nitekim "Büyük Kuşatma"dan beri Malta’nın gördüğü en büyük felaket sayılması gereken şarkıcının elbisesinin sadece bilekler ile dirsek arasına kalan bölümünün şeffaf olması da bundan ileri geliyordu.

Bir "tarih tutkusu" da yarışmaya egemendi. Bosnalıların o Viktoryen giysilerini görünce "Demek ki Bosna’da savaş hálá sürüyor ve elde ne kaldıysa onları giyiyorlar" diye düşündüm.

Arnavut dansçının "Oz Büyücüsü"ndeki "Teneke Adam"a benzer giysisi ise "10 numara" idi!

Ama en çok güldüğüm "aksesuvar", Moldovalı dansçının elindeydi: Bir yer süpürgesi!

"Acaba tanır mıyım" diye dikkatle baktım, "Bir süre Türkiye’de evlerde çalışmış olabilir" diye düşünmüştüm.

Ve benim için yarışmanın zirvesi kemancı oğlanın Norveç adına birinci olmasıydı.

Bu yarışmanın ne kadar gereksiz olduğunu, şarkıların değil başka şeylerin yarıştırıldığını hepimize gösterecek bundan daha iyi bir şey olamazdı.

Hadise ve şarkısı için düşündüklerimi şarkı Türkiye’de seçildiği gün yazmıştım.

Tipik bir Türk durumu! İki arada, bir derede kalmış, Batılı mı, Doğulu mu olduğuna karar verememiş bir şarkı.

Bence gelecek sene Türkiye’yi temsil edecek grup "Komedi Dans Üçlüsü" olmalı. Doktor Erol Bey’in elinde şırıngasıyla söylediği "bakınız çok oldunuz siz / iğne yaparım / e-eee" şarkısını da düşünmeliyiz.

En son "Örovijın"ı sanırım 10 sene kadar önce izlemiştim. Dün geceden sonra her sene izleme kararını aldım ki senede bir gün "ırkçılık" ile suçlanma tehlikesi olmadan doya doya eğlenebileyim.
Yazarın Tüm Yazıları