İdil Biret’e sahip çıkan bir demokrasi

İDİL Biret’in konserine karşı çıkmak da demokratik bir hak. Afişleri yırtmak, kapının önünde namaz kılmak da.

Boğazıma tıkanan düğümü çözebilsem steril bir demokrasi anlayışı çerçevesinde hakları sayıp dökmeye devam edebilirdim.

Burkayı savunabilir, içkinin yasaklanmasını istemenin, müzik dinlemeye karşı olan tarikatların var olma haklarının demokratik talepler olduğunu söyleyebilirdim.

Ama mesele başka bir noktada düğümleniyor.

Nasıl bir yaşam biçimi hedefi koyuyoruz? Hangi model içinde en geniş biçimde demokratik haklar gelişebilir?

Bu sorulara samimi yanıtlar vermeden, hak ve özgürlükler tartışması karmaşıklaşıyor.

***

STRASBOURG
’da Rhin Ulusal Operası’nın önümüzdeki yıl programını anlatan Croisements Dergisi’ni okurken, kültür ve sanata verilen önemin toplumsal bir uzlaşma meselesi olduğunu düşünüyorum. Dergiyi opera yayınlıyor ve bedava dağıtıyor.

Opera’nın yeni yöneticisi Marc Clemeur, "Çocukları operaya çekmek önceliklerimden biri" diyor. Bu amaçla Fellini filmlerinin müziklerinden tanıdığımız büyük usta Nino Rota’nın bestelediği Alaaddin’in Lambası sahneye konulacakmış. Sahneye koyan da çok genç bir yönetmen, bu ilk oyunu muhtemelen. Sanat geniş bir desteğe sahip.

Bu, sanatı geniş kitlelerin yaşam biçimi haline getiren toplumsal modelin örneklerinden biri.

Türkiye’de böyle bir model konusunda toplumsal uzlaşmaya ulaşmış olsaydık, o zaman insanlar şarap içilmesini engellemek, konseri iptal etmek için değil, o konseri dinlemek için içeri girmeye çalışırlar, demokratik haklarını bunun için zorlarlardı.

Namazlarını içeri girdikten sonra kılarlardı, böyle bir güzelliği kaçırmadıklarına şükretmek için.

Çünkü bu modelin insanları, Topkapı Sarayı’nın avlusundaki Aya İrini’de İdil Biret’i dinlemenin, hayat yolunda insana bahşedilen en değerli hediyelerden biri olduğunun bilincinde olurlardı.

Topkapı gibi tarih zenginliğinin, Aya İrini gibi insanlık mirasının ve İdil Biret gibi bir değerin aidiyetinin ayrıcalığını içlerinde hissederlerdi.

Okulda bu öğretilir, sanatın, kültürün teşvik edildiği bir ortamda yetmişmiş olurlardı.

***

DİYECEKSİNİZ
ki, İdil Biret’i iki bin kişi dinlemiş, dışarıda konseri engellemek isteyenler bir avuç. Olur böyle şeyler, bu da demokrasinin cilvesi.

Değil, gerçekten değil. Bir avuç kişi de olsa, provokatörlerin yaptıkları yayınlardan etkilenen bir grup da olsa Türkiye, insanları daha eğitimli, daha hayattan zevk alan, daha incelmiş zevklere yönelen bir modele doğru gitmiyor.

Dini ve etnik değerlerin revizyonu ile oluşturdukları yeni değerler sistemi içinde kendilerine ayrıcalıklı bir yer edinen yeni elitlerin cemaat hiyerarşisinin ağır bastığı modele ilerliyor adım adım.

Serbest rekabet içinde olgunlaşan liyakat, yani en iyinin sivrildiği model ile taban tabana zıt bir model bu.

Dün kitapları yakan, okudukları kitaplar yüzünden ya da düşünceleri nedeniyle insanları hapislere atan bir ülkede sanatın geniş kitlelere yayılmasını, toplumsal bir uzlaşma ürünü olarak derinleşip güçlenmesini beklemek mümkün müydü?

Değil tabi, bugün geldiğimiz nokta Türkiye’nin demokrasisiz geçmişinin sonucu.

***

HAKLARI
, özgürlükleri, demokrasiyi, nasıl bir yaşam modeli sorusuna yanıt vermeden anlamak, aynı sözcüklerle aynı anlamı ifade etmek mümkün değil.

Her vatandaşının Topkapı gibi tarihi bir zenginliğe, Aya İrini gibi insanlık mirasına ve İdil Biret gibi evrensel değere sahip olmanın önemini algılayacağı bir toplum modeli benim hayalimdeki.
Yazarın Tüm Yazıları