Hiç olmaması gereken gündem

TÜRKİYE’de Kürtler ne istiyor başlıklı ilan en altta, bir grup insanın elinden tutan vasi pozunda Paris Kürt Enstitüsü’nün imzasını taşımasaydı belki daha fazla üzülecektim.

Yurtsever bir inatçılıkla, Avrupa Birliği ile müzakerelerin adil bir zeminde başlaması için hep birlikte karşımıza çıkartılan haksızlıkların üstesinden gelmeye çalışırken, aramızdan bazılarının kulislerde kendi çıkarları için pazarlığa oturduklarını görmek canımı daha fazla sıkacaktı.

Neyse ki olay, daha sıradan bir ‘şark kurnazlığı.’

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olayı yorumlarken kullandığı, ‘tırtıklama’, ‘post kapma’ ifadeleri olan bitene çok uyuyor.

Herkes istediği yere ilan verebilir. Ama ben, yine de böyle bir ilanın içeriğinde yer alan taleplerin önce burada, kendi aramızda en geniş biçimde tartışılıyor olmasını isterdim.

Benim bildiğim kadarıyla düşünülen de buydu zaten. Barış Girişimi’nin bu amaçla harekete geçtiğini söylemişlerdi bana, Kürt sorununda ortak bir uzlaşma platformunun yaratılmasıydı amaç.

Ama Leyla Zana ve onun gibi Barış Girişimi’nin başını çeken Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, ilanda yer alan çözüm önerileriyle ilgili tartışma Kürtler arasında bile tam olarak yapılmamış.

Çünkü ‘bazı Kürtlerin aksine’ kendi temsil ettikleri ‘siyasi misyon’un farklı düşündüğünü söylüyorlar. Otonomi içeren federatif çözümlerin çağımız ve günümüz koşullarına uygun olmadığı düşüncesinde olduklarını belirtiyorlar açıklamada.

Demek ki, birileri çıkıp diğerleri adına konuşma hakkını kendilerinde görebiliyor. İmzalarını da istediği gibi kullanabiliyor. Paris Kürt Enstitüsü’nün yaptığı gibi.

* * *

İLANIN, üzerinde durulması gereken en tuhaf tarafı ise kendi çözüm önerilerini tüm bir halka mal etmekle kalmayıp bunu, Avrupa Birliği aracılığıyla Türkiye’ye dayatmak isteyen yaklaşım. Çünkü, ilanda AB’den, bu talepleri Türkiye’nin tam üyelik kriterleri haline getirmesi isteniyor.

Devletçi zihniyetin yansıdığı bildiride, sorunların halklar tarafından çözüldüğü anlayışı hiç yok. Bir otorite - Avrupa Birliği- diğer otorite ile -Türkiye Cumhuriyeti- karşı karşıya getirilerek sorun çözülmeye çalışılıyor. Böyle sorun mu çözülür?

* * *

BU mesele, muğlak açıklamalarla geçiştirilmemeli.

Zana ve arkadaşlarının dün basına gönderdikleri açıklamada, içeride ve dışarıda AB karşıtı güçlerin Türkiye’yi kaotik ortama sürüklemek istediğinden söz ediliyor, ‘AB-Türkiye ilişkilerini zedeleyecek, hiç olmaması gereken bir gündem oluşturulmaya çalışılıyor’ deniyor. Kim kaos yaratmak isteyenler belli değil. Yoksa biz miyiz, ilana yer verdik diye?

Dün görüştüğüm Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de çok dikkatli konuşuyor, ‘Metinden haberim vardı. İmzamın olduğunu öğrendim’ diyor ‘ama çekmiyorum. Çünkü ben Kıbrıs ile ilgili kısmı, tam aynı çözüm olsun diye algılamıyorum, dünyada sorunlar çözülüyor, biz de Türkiye’de çatışma dışı çözüm üretebiliriz olarak algıladım’ diyor.

Birileri, birilerini zor duruma sokmuş besbelli.

* * *

AVRUPA süreci, hepimiz için çok değerli. Neden? Çünkü hukuk devletini güçlendiriyor. Yoksa sorunlarımızı Avrupa çözmeyecek. Sorunlarımızı da biz çözeceğiz, gündemimizi de biz yaratacağız. Ama iyi ve güzel adımlar atabilmek için önce şeffaflık şart.
Yazarın Tüm Yazıları