Hakçası

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “Kutlu Doğum Haftası” dolayısıyla yaptığı konuşmaya yeri ve zamanı gelince değineceğimizi baştan belirtelim de “Neden ele almadın?” sorularını peşinen yanıtlamış olalım. Bugün de -kabak tadı verdiğini bile bile- “Anayasa değişikliği” konusunu irdelemeye kendimizi mecbur hissediyoruz.

Haberin Devamı

Çünkü özellikle Deniz Baykal’ın bu süreci iyi yönetemediğinin bilinmesini istiyoruz.

Düşüncemizi baştan ve bu kadar net ifade etmeye de Deniz Baykal’ın dün yaptığı basın toplantısında herkesin gözünün içine baka baka, “Kimin neyi talep ettiği, kimin önerisinin ne olduğu, kimin neye destek verip karşı çıktığı yönünde kamuoyunda bir tereddüt, bir bulanıklık, bir kargaşa varmış gibi bir tablo ortaya çıktığından” şikâyet etmesi neden oldu.

Baykal’a sorarsanız “Aslında bir kargaşa var gibi görünüyor ama kargaşa hiç yok”muş. “Ortada, var olan değil yaratılmak istenen bir kargaşa” varmış. Özellikle “CHP’nin tutumuyla ilgili bir tereddüt, bulanıklık ve belirsizlik varmış gibi bir ortam yaratılmaya” çalışılıyormuş.

Baykal bu sözlerinin dayanağı olarak, “6 Nisan’da ne söylediysek, 16 Nisan’da da aynı noktadayız” diyor.

Doğrudur. “6 Nisan’da hangi noktada ise CHP bugün aynı noktadadır” denebilir.

Gerçi 6 Nisan tarihli “Önerideki 3 maddeyi referanduma götürelim” önerisi ile hemen ertesi gün ortaya çıkan “O üç maddeyi seçim sonuna bırakalım” önerisi, ortada Baykal’ın başkalarından beklediği “ciddiyet”le bağdaşmayan bir gerçeğin varlığını gösterse de fazla önemsenmeyebilir. Çünkü her iki önerinin de amacı “Yüksek Yargı ve Siyasi Partileri kapatma” konularındaki düzenlemelerin halkın iradesiyle kesinleşmesidir.

İyi ama Anayasa değişikliği ile ilgili paket 6 Nisan günü mü karşımıza çıktı?

Bir başka deyişle, bu konuda partilerin izledikleri politikaları değerlendirirken söze Deniz Baykal’ın istediği tarihten mi başlayacağız, yoksa önerinin netleştiği şubat sonu yahut en geç Mart 2010 başından mı?

Bu öneriyle ilgili olarak başta Başbakan Erdoğan olmak üzere -Allahları var- Cemil Çiçek, Bülent Arınç dahil Adalet ve Kalkınma Partisi’nde dili dönen herkes muhalefete -özellikle de CHP’ye- “uzlaşma” çağrısında bulunmadı mı?

O sırada her “Uzlaşalım” diyeni, ağzına böyle bir söz aldığına pişman eden Baykal değil de biz miydik?

O tarihte -haklı olarak- önerinin aslında Yüksek Yargıyı da iktidarın dümen suyuna sokmayı ve Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında kapatma davası açılmasını önlemeyi amaçladığını söyleyen ve tepkilerini bu gerekçe üzerine oturtan Baykal, öyle yapmasa da “Üç maddeyi ayırmanız koşuluyla bu öneri üzerinde konuşalım” deseydi “iki ay”ımız boşa gitmekten kurtulmaz mıydı?

Tayyip Erdoğan’ın ve partisinin Anayasa değişikliği konusunda zerre kadar samimi olmadığına biz de inanıyoruz. Ama başkasının gözündeki çöpe koşanın kendi gözündeki merteğin farkında olması gerekmez mi?

Yazarın Tüm Yazıları