Önümüzdeki hafta, 24 Nisan’ın yıldönümünde yine tüm dünyada 1915 Ermeni Tehciri gündeme gelecek. Yüzlerce yıl aynı topraklarda dostça yaşayan iki toplumun ortak yarası bir kez daha hoyratça kanatılacak. Oysa Osmanlı’nın çöktüğü, işgalcilerin kapıya dayandığı, etnik grupların birbirinin kanına ekmek doğradığı o günlerde bile Anadolu’da sağduyusunu kaybetmeyenler vardı. Zamanın Kütahya Mutasarrıfı, Faik Áli Ozansoy bunlardan biriydi.
Anadolu Yakası, geçen yüzyılın ilk çeyreğine kadar Beyoğlu, Şişli, Beyazıt’ta yaşayanların sayfiye bölgesi, huzur mekanıydı. Kadıköy çok sayıda yazara, müzisyene, ressama ev sahipliği yaptı. Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi şairler, Münir Nurettin gibi müzikçiler, Bedri Rahmi gibi ressamlar geçti bu semtten. Tüm bu sanatçılar Kadıköy’ün o yıllardaki asude hayatından etkilendi, eserleriyle semtin hayatını etkiledi. 30 yıldır Kadıköy’de yaşayan şair Refik Durbaş, yazarların düşlerindeki semtin izlerini sürdü.
Ne Osmanlı-Türk romancılığı ne de reyting rekorları kıran diziler üzerinde yeterli özgün çalışma yapılıyor. Aşk-ı Memnu dizisinin neden bu kadar seyredildiğini nedense kimse tahlil etmedi. Keza dizi gibi, Eren Talu-Defne Samyeli ilişkisinin de gündem yaratması üzerinde duruldu. Oysa bunlar yapılmadan ne Aşk-ı Memnu romanının yazıldığı ve çok beğenildiği II. Abdulhamid’in baskıcı rejimi, ne de Aşk-ı Memnu dizisinin çok seyredildiği Ergenekon’un yarattığı korku toplumu analiz edilebilir. Kafanız mı karıştı; halbuki tüm bunların basit bir yanıtı var.