TARİH okumaya, gayet “amatör bir tarih okuru” olarak merakım var. Özellikle İkinci Meşrutiyet Dönemi’ni inceleyen eserleri, dönemin ünlü simalarının hatıralarını okumak son yıllarda giderek daha fazla yer kaplıyor hayatımda.
Tarık Zafer Tunaya İkinci Meşrutiyet’i “Yeni bir devletin kuruluş deneylerini kapsayan bir siyaset laboratuvarı” olarak değerlendirir ki; zaman içinde bu fırtınalı yılları okuyup kavradıkça tespitindeki müthiş isabeti daha net bir şekilde gördüm. 1908’deki Temmuz Devrimi ile başlayan dönemle ilgili pek çok iyi kitap bulunmasını çalışkan tarihçilerimize, araştırmacılarımıza borçluyuz. Gündemden daraldıkça kendimi attığım sakin fakat şahane manzaralı bir limana döndü İkinci Meşrutiyet. İşin ilginç ve güzel yanı, bugünle sayısız paralel benzerlik görmek. “Haklıymış söyleyenler, tarih tekerrürden ibaretmiş” diye diye okuduğum son kitap Uygur Kocabaşoğlu’nun “Hürriyet’i Beklerken. İkinci Meşrutiyet Basını” ve Baran Hocaoğlu’nun “II. Meşrutiyette İktidar-Muhalefet İlişkileri. 1908-1913” oldu. * * * Herhangi bir yorum yapmadan, günümüzle paralellik kurmak işini “Pazar Bulmacası” olarak sizlere bırakarak Uygur Kocabaşoğlu’nun İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden çıkan kitabından yaptığım alıntıları sunayım en iyisi. Nasıl diyorlardı filmlerde? Olayların ve kişilerin tamamı hayal(?!) mahsulü olup, yaşayan kişi ve olaylarla bir ilgisi bulunmamaktadır... Ha, unutmadan, Kocabaşoğlu not düşüyor; 24 Temmuz’u hâlâ Basın Bayramı olarak kutlarız ya, o 24 Temmuz İkinci Meşrutiyet’in ilanıdır. * * * - TALAT PAŞA KONUŞUYOR: “Malumalinizdir ki, bendeniz matbuatın tamamiyle serbestisi taraftarıyımdır. Zaten matbuat; meşrutiyetin levazımından ma’duttur (gerekliliklerinden sayılır). Milletin iki lisanı vardır, bunların birisi Kürsi-yi Millet ve Meclis, diğeri de matbuattır. Bunlar muntazaman işlemedikçe, meşrutiyet makinesi tamamiyle işlemiyor demektir. Çünkü biz tenkit edilmeliyiz. Hükümet mevkiinde bulunanlar tenkit edildikçe cevap vermelidir ve cevap veremeyince gitmelidir, yerlerine de başkaları gelmelidir. (Alkışlar, doğrudur sesleri) Fakat bu arzettiğim hal, tamamiyle tabii vaziyette bulunduğumuz zamanlara aittir!” (Sadrazam ve Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın 23 Şubat 1918 tarihli Meclis-i Meb’usan konuşmasından) - 1909 RAPORU: “1909 yılının ilk kısmında Türk Basını (...) başlıca iki kampa ayrılmıştı; biri Komite’yi (İttihat ve Terakki) tutuyor diğeri ise Ahrar ya da Liberalleri. Her iki kesim birbirlerini azımsanmayacak ölçüde istismar ediyor ve bunların keskin polemikleri doğal olarak her iki kesim arasındaki uçurumu büyütüyordu.” (İngiliz Sefareti’nin 1909 raporundan) - 1910 RAPORU: “1910 yılı, 1909 yılının ilk aylarında o azgın basın tartışmalarına tanık olmadı. Askeri mahkeme tarafından uygulanan basın kanunu, özellikle Hükümet’e ve İttihat ve Terakki Komitesi’ne yönelik yıkıcı türden gazeteciliği sınırlandırmayı başardı.” (İngiliz Sefareti’nin 1910 raporundan) - YUNUS NADİ’YE AYAR: “Tasvir-i Efkâr muharriri (yazarı) Yunus Nadi Bey’le görüştüm. Bundan sonra gazetesinde ne suretle hareket edeceğine dair talimat verdim. Yunus Nadi Bey’le ilk defa görüşüyordum. Bana aklı başında bir zat gibi göründü.” (Mahmud Şevket Paşa’nın günlüğünden) - MİZAH DERGİLERİ ÜZERİNE: “Mizah gazetelerinin zan ve tahmin olunduğundan pek ziyade mühim bir vazifesi vardır: Tedib (had bildirme) ve ikaz! Ve bu vazifesini sopa ile, yumrukla, vesait-i galize (kaba araçlar) ile değil ustura gibi nüktelerle, şeytan tozu gibi biraz yakan, biraz kaşındıran, hafifçe öfkelendiren zarafetlerle ifa eder. Mizah gazetesinin her cümlesi bir gafilin burnuna teveccüh eden (yönelen) bir fiske olmalıdır.” (Cenab Şahabeddin’in Felsefe-i Mizah makalesinden) - MESLEKTAŞA DESTEK: “Murad Bey, Sadrazam Kamil Paşa’nın özel emirleriyle dün gece tutuklandı. Bu konuda gazeteler çok şey yazdı. Biz Murad Bey’in önceki ve şimdiki durumlarından şimdilik söz etmek istemeyiz. Biz görüşlerimizi, eleştirilerimizi daima yazar yerine getiririz. Burada söz etmek istediğimiz şey, Kanun-ı Esasi’mize yapılan saldırıya razı olamayacağımız hususudur; Kanun-ı Esasi’mize her kim saldırırsa lanet ederek korumak isteriz. Murad Bey bir suç işlemişse kanun çerçevesinde işlem yapılsın. Savcının görevi nedir? Bugün ‘onun’ aleyhine gerçekleşen tecavüze susacak olursak acaba aynı işlem yarın ‘başka biri’ aleyhine olmayacak mıdır?.. Meşru hükümet kanunun üstüne çıkıp böyle hareketlere başlarsa, Meşrutiyet’in yok olup olamayacağından millet nasıl emin olacak?” (Serbesti yazarı Mevlanzade Rıfat, Mizancı Murad Bey’e yapılan haksızlığa karşı çıkıyor) - ÖMÜRSÜZ BİR MESLEK: “Şu bizim gazetecilik mesleği ömürsüz bir meslektir. Bir şair bir mısra yazar, asırlarca söylenir. Biz sütunlarca makale yazarız, ancak 24 saat yaşarız.” (Süleyman Nazif)