Demiroren Avm

demiroren-avm’a ait tüm site haberleri

Beyoğlu asla bitmez sıfırı tüketse bile bir gün yeniden canlanır

Beyoğlu asla bitmez sıfırı tüketse bile bir gün yeniden canlanır

Hayatta en sevdiğim yer hep İstiklal Caddesi oldu. Taksim’den aşağı kaptırdım mı, içimi heyecan kaplar, o hava, o renk cümbüşü kalp atışlarımı hızlandırırdı. Beyoğlu’nun karnavalımsı ortamında, insanlar kaybolur, eşitlenir ve her seferinde yeni bir maceraya atılırdı. Biliyorum, pek çoğunuz için de öyle, Beyoğlu canımızı yakan, kişisel bir mesele. 2000’lerin ortasındaki ‘altın yıllar’da burası Avrupa’nın en gözde semtlerinden biriydi. Newsweek dergisi “Cool İstanbul: Avrupa’nın en havalı kenti” kapağıyla çıktığında, kimsenin umurunda olmamıştı. Bundan şüphemiz yoktu ki... Ve başrolde Beyoğlu vardı. Peki sonra ne oldu? Sert bir düşüşe geçti. Sokaktaki masaların kaldırılması, sembol mekânların kapanması, Gezi olayları ve terör saldırılarından sonra bir süre hayalet şehre dönüştü. Batılı turist kayboldu, boşluğu Arap turist ve mülteciler doldurdu. Meyhaneler kebapçı, barlar nargileci oldu. Sokakta Türkçeden çok Arapça duyulmaya başladı. Ve ayağını kesen kesim, “Beyoğlu bitti, Ortadoğululaştı” noktasına geldi. Bu doğru mu? Yaşanan dönüşüm ne ve arkasında ne var? Açık bir kafayla gittik, haftalarca çalıştık... Esnafla, tarihçilerle, mimarlarla, sanatçılarla konuştuk. Ara Güler’e de kulak verdik, İranlı sokak müzisyenlerine de... Beyoğlu Belediye Başkanı’yla Tarlabaşı’ndaki lüks inşaatları da gezdik, tam dibindeki mültecilerin gecekondularına da konuk olduk...En önemli şey kulak vermek, anlamak ve şehir hakkına sahip çıkmak... Beyoğlu’nun kaderi Türkiye’nin de kaderi. Dört gün sürecek yazı dizimiz hafta içi Hürriyet’te devam edecek. Haydi, hep beraber Taksim’den aşağıya bir süzülelim...

#Beyoğlu
Taksimden Karaköye karanlıkta dört saat

Taksim'den Karaköy'e karanlıkta dört saat

Dikkat! Bu, bir ‘Ahh görme engellilerin hayatı ne zor, vaah günlük hayatta ne çok güçlük çekiyorlar’ haberi değil. Bundan bir süre önce Gayrettepe Metro İstasyonu’nda ‘Turkcell Karanlıkta Diyalog’ adlı bir farkındalık etkinliğine katılmıştım ve çok etkilenmiştim. Sizi görme engelli rehberler eşliğinde zifiri karanlık bir labirente sokuyor, elinizde batonlarınızla İstanbul gezdiriyorlar. Mesela grup halinde tramvaya biniyorsunuz, “Hadi şimdi koltukları bulun ve oturun” diyorlar. Olduğu yere çöken mi, birbirinin kucağına oturan mı, artık ne ararsanız... Güya tramvay hareket ediyor, İstiklal Caddesi boyunca ilerlerken yolda değişen sesleri dinliyorsunuz. Tramvaydan indirip, karşıdan karşıya geçirip, vapura bindiriyorlar. Vapurun kalktığını motor sesinden, yüzünüze vurmaya başlayan rüzgârdan, kıyının uzaklaşan gürültüsünden anlıyorsunuz. Tabii bu labirent son derece güvenli, steril bir yer. Gerçek hayattaki gibi vapurla iskelenin arasına düşme ya da araba çarpma olasılığı yok. Farklı yaradılışlar, varoluşlar hayatı nasıl yaşıyor, onu anlamaya çalışıyorsunuz. Ben bir adım ilerisine gidip bunu gerçek İstanbul’da yaşamak istedim. O gün bize rehberlik eden arkadaşlardan Harun Sarıkaya da bu işe gönüllü oldu. Yaşadıklarımızı elbette kelimeyle, fotoğrafla anlatmanın imkânı yok. Kalemimiz, objektifimiz döndüğü kadar ancak... Ama nasıl bir şeye benziyor diye merak ederseniz, ille de bir görme engelli bulup şehri arşınlamanız gerekmiyor. Biletix üzerinden satın alabileceğiniz bir biletle iki saatinizi ayırarak, sevdiğiniz insanlara, çocuğunuza, arkadaşlarınıza bunu deneyimletebilirsiniz. Dünyanın bu alandaki en başarılı projeleri arasında gösterilen ‘Karanlıkta Diyalog’dan sonra hayatınızda çok şey değişeceğini garanti ederim.

#Kör Olmak