Güncelleme Tarihi:
Engellimarketi.com sitesi vasıtasıyla beni geçici kör yapacak göz bandım ve batonum hazır. Taksim metro çıkışında rehberim Harun’la buluşuyoruz. Taksim’den İstiklal Caddesi’ne gireceğiz; yürüye yürüye Tünel’e gideceğiz. Tünel’e binip Karaköy, Karaköy’den de vapurla Kadıköy...
İstiklal kolay. Hele de dönercileri bulduktan sonra. Zaten dümdüz ve trafiğe de kapalı... Üstelik her yerini ezbere biliyorum. Ola ki batonum birine çarparsa da n’olacak sanki, özür dilerim... Bantı gözüme takmadan önce son bir çakallık yapıp gideceğimiz yönü ezberlemeye çalışıyorum. Fakat Harun bütün planları altüst ediyor.
Ne güzel sakin sakin o yöne yürüyecektik. Koluna giriyorum ama Harun başka yöne gidiyor. Meğer yollarını bulabilmek için bazı mihenk taşları kullanıyorlarmış. Harun’unki meydandaki küçük yeşillik alan. Onu bulduktan sonra İstiklal’in girişini buluyor.
Şaştı mı benim plan...
Artık ne yönde yürüyoruz, nereye ilerliyoruz, Taksim nerede, dönerciler nerede hiçbir şey bilmiyorum. İnanılmaz bir panik duygusu. Sanki önümüzde kocaman, dev bir çukur var, farkında olmadan ona doğru yürüyoruz. Midem bulanıyor, Harun’a “N’olur duralım” diyorum.
Kalbim güp güp atıyor. “Sakin ol” diyor Harun, “Bana güven, yeter.” Meğer ben göz-beyin koordinasyonunu alışıkmışım. O ortadan kalkınca beyin-kulak ve beyin-el koordinasyonum yeni doğmuş bebek gibiymiş. Harun, en azından duyuyor, eliyle hissediyor. Ben hem kör, hem sağır, hem hisssizim. O sırada yanımızdan bir sınıf dolusu küçük öğrenci geçiyor. Hepsi batonuma, bana çarpıyor. Olduğum yerde kasılıp kalıyorum.
“E batonla önünü kontrol etsene” demeyin. Beş dakikanın sonunda o baton sanki 100 kilo. Bilek değiştirseniz bile ağrı çok. Harun benle dalga geçiyor: “İşin ucuzuna kaçmışsın, belediyenin dağıttığı batonlardan almışsın. Benimki yurtdışından. 400 lira ama hafif.”
Artık Harun’a da kendime de daha çok güveniyorum. Aramızda şakalaşıyoruz. “Evli misin” diye soruyorum. “Evet” diyor; “İnanmazsın ama görücü usulü evlendim.” Gülmekten katılıyorum. Kim bilir insanlar kahkahalar atan kör için ne düşündü?
Tünel’e biniş korktuğum kadar zor olmuyor. Tıpkı az evvel koluma girip yardım eden Arap turist/mülteci gibi, Tünel’deki görevliler koltuğumuza oturana kadar bize çok kibarca eşlik ediyor. Yerini bildiğim İstanbul Kart’ı çıkarıyorum ama engellilere bedavaymış.
Artık özgüven tavan. Tünel’den inince, Harun’un sesini takip ederek tek başıma yürüyorum. Bu arada fotoğraflarımızı çeken Murat, “Savaş bu tarafa baksana” diye poz vermemi istediğinde, artık hangi yöne bakmam gerektiğini kestirebiliyorum.
Çay faslı süper! Çünkü farkında olmadan çok yorulmuşum. Şekeri dökerken bardağı tutturaydım iyiydi tabii... Harun, “Başının ağrıması normal” diyor; “Şu anda beynin normalde çok kolay yaptığı bir işi hiç bilmediği yöntemlerle yapabilmek için iki-üç misli çalışıyor...”
Vapura geçiyoruz. Bizi koltuklarımıza götüren görevliye “Cam kenarı olsun” deyince adam, “Hiç manzarasız olur mu?“ diye gülüyor. Fotoğrafçı arkadaşım Murat’a da “Öndeki belli, kör... Ama arkadaki biraz acemi gibi, acaba yeni mi kör olmuş?” diye sormuş.
* Ayrıldıktan sonra arkasından Harun’a bakıyorum. Gözlerim doluyor ama üzüntüden değil. Yaşama sevincinden. Önün açık, yolun aydınlık olsun diye geçiriyorum içimden. Çünkü söz aldım, yazın üç arkadaş çıkacakları ‘karanlıkta Ege tatili’ne beni de götürecekler. Kim bilir ne eğleneceğiz!