Güncelleme Tarihi:
Görkemli tarihi ve kültürel mirasıyla oldukça zengin olan Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu, MÖ 7000 yılına varan izler taşıyor. Adeta gizemli bir dünyanın kapılarını aralayan olağanüstü güzellikteki kentler her yıl yerli-yabancı pek çok turisti kendine hayran bırakıyor.
İngiltere'de yayımlanan The Guardian gazetesi de geçtiğimiz günlerde, 'Bu yıl tatile nereye gitmeli: 2023 için 23 seyahat fikri' listesinde ülkemizden Şanlıurfa ve Gaziantep’e yer verdi. Haberde, 'Kadim kültürler, yeni yaşam ve eski uygarlıklar' başlığıyla tanıtılan iki şehrin giderek daha popüler hale geldiğine ve bu yıl ziyaretçi akınına uğrayacağına dikkat çekildi.
Fakat ülkemizin doğusunda Şanlıurfa ve Gaziantep’in yanı sıra keşfedilmeyi bekleyen pek çok yer var. Üstelik bu yerlerin bazılarını çoğumuz bilmiyoruz.
Ben de fırsattan istifade edip gezgin ve seyahat yazarları Nurgül Büyükkalay, Bahar Gündoğdu, Erdoğan Gümüş ve Didem Mutçalıoğlu’na ‘Doğu ve Güneydoğu’da mutlaka görülmesi gereken yerler nereler?’ diye sordum. Uzmanlarımız 12 çok özel adresi önerdi.
Doğa tutkunlarının adresi: MUNZUR GÖZELERİ / TUNCELİ
Tunceli'de halk arasında kutsal kabul edilen ve sarp kayalardan akan 40 su kaynağının oluşturduğu Munzur Gözeleri, doğal güzellikleriyle yerli-yabancı turistlerin her mevsim ilgisini çekiyor. Gözeler, Ovacık’a 17, Tunceli şehir merkezine ise 80 kilometre uzaklıkta yer alıyor.
Didem Mutçalıoğlu, “Burası Munzur suyunun çıkış noktası ve adı da buradan geliyor. En güzel yanı da tüm bu gözelerin arasında ahşap bir platform sayesinde yürünebiliyor olması” dedi ve ekledi:
“Dolaşırken sizi çevreleyen muhteşem dağların içinde billur gibi suların arasında sadece su sesini duyarak gezmek büyülü bir duygu. Bu yürüyüş platformu boyunca dinlenmek ve manzarayı sindirmek isteyenler için banklar koyularak mola noktaları oluşturulmuş. Gelirken mataralarınızı ve boş şişelerinizi de getirmeyi unutmayın.”
Munzur Gözeleri
Doğu Ekspresi’nin popüler durağı: KEMALİYE / ERZİNCAN
Erzincan’a bağlı Kemaliye’yi çoğu kişi, Doğu Ekspresi’nin popülerleştirdiği Karanlık Kanyon’dan çekilmiş fotoğraflarıyla tanıyor. Ne var ki Kemaliye'nin önemi bununla sınırlı değil… Zaten hem UNESCO'nun Dünya Mirası Geçici Listesi'nde hem de Uluslararası Sakin Kentler (cittaslow) listesinde bulunması da ilçenin kıymetini gösteriyor.
Kemaliye
“Kemaliye öyle bir yer ki doğası, tarihi ve ünlü yollarıyla ziyaretçilerini birbirinden güzel sürprizlerle karşılıyor” diyen Didem Mutçalıoğlu, “Bir kere konumu harika… Keban Baraj Gölü kıyısında nefis manzaralı bir vadinin içinde yer alıyor” dedi. Mutçalıoğlu şöyle devam etti:
“Kemaliye’ye daha girerken Karanlık Kanyon sizi tüm heybetiyle karşılıyor. İlçenin içine girince sanki zamanda geriye ışınlanmış ve Osmanlı dönemi sokaklarında yürüyormuş hissi yaşıyorsunuz. Biraz daha nehir tarafına inince karşınıza çoğunlukla dut olmak üzere çeşit çeşit meyve bahçeleri çıkıyor. Buranın zaten dutu meşhur. O nedenle pekmez, pestil, cevizli sucuk ve dut kurusu almadan sakın dönmeyin. Ayrıca kanyonda tekne gezintisi yapmayı da ihmal etmeyin. Meraklıları için kanyonda yamaç paraşütü ve rafting de yapılıyor.”
Kemaliye Sokakları ve Evleri / Fotoğraf: Didem Mutçalıoğlu
Araştırmacıların gözbebeği: UZUNDERE / ERZURUM
Erzurum’a yaklaşık 85 kilometre mesafede bulunan Uzundere, Erzurum-Artvin karayolu üzerinde Çoruh Vadisi içinde ve etrafını saran sarp kayalar arasında yer alıyor.
Burası, dünyanın en zengin biyolojik çeşitlilik bölgelerinden biri olan Kafkasya Ekolojik Koridoru’nun batı ucu… Bu nedenle birçok endemik bitki türü, kuş ve kelebek cinsine ev sahipliği yapıyor. Doğal olarak akademik araştırmacıların da yoğun ilgisiyle karşılaşıyor.
Erdoğan Gümüş, “İlçe küçük ve bir günde gezilebilir. Merkezinde çok sayıda olmasa da bazılarının 200-250 yıllık olduğu söylenen kerpiç ve ahşaptan yapılmış evler bulunuyor. Bu evler ‘Tarihi Ambarlı Eyvanlı Uzundere Evleri’ diye adlandırılıyor. Aralarında Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar tarafından karargâh olarak kullanılan bir ev de bulunuyor. Civarda bulunan Kirazlı Kalesi, Cevizli Kalesi, Uzundere İnçer Camii ve Dilgesor Gözetleme Kulesi de gezip görülecek tarihi mekânlar arasında yer alıyor” dedi.
Uzundere’nin en önemli özelliğinin sınırları içinde yer alan Tortum Şelalesi olduğunun altını çizen Gümüş, “Şelale dışında yelken ve kano gibi su sporlarının yapıldığı Tortum Gölü ve çayı, Hristiyan Gürcüler için son derece önemli olan Öşvank Manastırı da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor” ifadelerini kullandı.
Tarihin izinde: HARPUT / ELAZIĞ
Harput, Elazığ Ovası’nı tepeden gören bir konumda bulunuyor. MÖ 2000 yıllarında ‘İşuva’ olarak adlandırılan bölge; Asur, Hitit, Urartu, Med, Pers, Roma, Sasani ve Bizans başta olmak üzere nice medeniyetlere ev sahipliği yaptı. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra da Türklerin eline geçti.
Erdoğan Gümüş, Harput’ta gezilecek ilk yerin Harput Kalesi olduğunu söyledi ve şu detayları paylaştı:
“Urartular tarafından kurulan Harput Kalesi, Elazığ şehir merkezine 6 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Rivayetlere göre, inşa edilirken su sıkıntısı nedeniyle harcında süt kullanıldığından halk arasında ‘Süt Kalesi’ olarak da adlandırılıyor. Kendine hayran bırakan kalenin dış surlarının önemli bir bölümü yıkılmış durumda… Ama yine de görüntüsü oldukça büyüleyici…”
Harput Kalesi
Gümüş, kale dışında Harput Ulu Camii ile Meryem Ana Kilisesi’nin de mutlaka görülmesi gerektiğini vurgulayarak şu bilgilerin altını çizdi:
“Harput’taki en nadide eserlerin başında Harput Ulu Camii geliyor. En eski Türk camilerinden biri olarak kabul edilen caminin minaresinin eğri duruşu görenleri şaşırtıyor. Kimilerine göre özellikle eğri inşa edilmiş, kimilerine göre de deprem sonrası eğilmiş. Meryem Ana Kilisesi de görülmesi gereken tarihi yapıtlardan bir diğeri. Anadolu’daki en eski Hristiyan mabetlerinden biri kabul ediliyor. Kilisenin, MS 179 yılında inşa edildiği tahmin ediliyor.”
Harput Kalesi'nden Elazığ manzarası
Türk tarihi için çok önemli: ANİ ÖREN YERİ / KARS
Ani, şehir merkezine 42 kilometre mesafede, Türkiye-Ermenistan sınırı yakınlarındaki Arpaçay Nehri’nin batı yakasında Türkiye sınırları içinde bulunuyor. Pek çok kaynak 2016’da UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Ani'nin Urartular tarafından kurulduğuna işaret ediyor.
“Ani Ören Yeri’nin en büyük ve en önemli yapılarından biri Büyük Katedral (Fethiye Camisi)” diyen Erdoğan Gümüş, “Kırmızı renkli tüf taşından inşa edilen Büyük Katedral, zarif kolonları ve oymalı kabartmalı çerçeveli ince uzun pencereleriyle muhteşem görünüyor. Katedralin Türk tarihi için en önemli özelliği ise Sultan Alparslan’ın 1064 yılında Ani’yi fethetmesinden sonra camiye çevrilmesi ve fetih namazının burada kılınması…” dedi. Gümüş, görülmesi gereken diğer yerlerle ilgili de şu bilgilerin altını çizdi:
“Ani Ören Yeri’nin en nadide ve sembol eserlerinden biri Tigran Honents Kilisesi... Özellikle iç cephe duvarları ve kubbesinde Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar yaşamını konu alan freskler görülmeye değer. Renkli ve resimli bu freskler nedeniyle Ani, halk arasında ‘Resimli Kilise’ olarak da biliniyor. Diğer görmeniz gereken yerler ise Selçuklu Kervansarayı, Genç Kızlar Kilisesi ve Sultan Sarayı…”
Ani Ören Yeri
Doğu’nun incisi: İSHAKPAŞA SARAYI / AĞRI
Doğubayazıt’ın 7 kilometre güneydoğusunda, ‘Eski Beyazıt’a ve ovaya hâkim yüksek bir tepenin üzerine kurulan saray, oldukça ihtişamlı bir görünüme sahip.
1685’te Çıldır Atabeklerinden Çolak Abdi Paşa tarafından yapımına başlayan İshakpaşa Sarayı’nın tamamlanması Küçük İshak Paşa zamanına yani 1784’e kadar uzamış... Pek çok tarihçi sürecin bu kadar uzun sürmesinin nedenini sarayın büyüklüğünden ve mimarisindeki ince detaylardan kaynaklandığını söylüyor.
İshakpaşa Sarayı
“İshakpaşa’yı gezerken mimarisi, taş işçiliği, ihtişamı insanı çok etkiliyor” diyen Didem Mutçalıoğlu, şöyle devam etti: “Gördüğünüz mimari detaylara hayran kalmadan edemiyorsunuz. 366 odası, türbesi, camisi, surları, iç ve dış avluları, divanı, harem salonları ve koğuşlarıyla devasa bir yapı.”
Mutçalıoğlu, “Birkaç saatinizi sadece sarayın odalarını gezmeye ayırmanız gerekiyor. O kadar ilgi çekici ki o zamanlara uygun bir kalorifer sistemi bile bulunuyor. Selçuklu ve Türk-İslam mimarisinin unsurları hemen göze çarpıyor. Bunun yanında bazı uzmanlara göre, sarayda İran mimarisi ile Batı’dan Barok ve Gotik dönem mimarisinin de etkileri bulunuyor” ifadelerini kullandı.
Keşfedecek çok şey var: RUMKALE VE ÇEVRESİ / GAZİANTEP
Rumkale, Fırat ve Merzimen kıyılarından itibaren dimdik yükselen sarp kayalıklarla çevrili bir tepede bulunuyor. Bölgeye Gaziantep’in Yavuzeli ilçesine 25 kilometre uzaklıktaki Kasaba köyünden ya da Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinden teknelerle gidiliyor.
Didem Mutçalıoğlu, “Antik dönemden günümüze kadar Şitamrat, Kal-a Rhomayta, Hromklay, Ranculat, Kal-at el Rum, Kal-at el Müslimin ve Kale-i Zerrin gibi birçok isimle adlandırılan Rumkale’deki mimari kalıntılar, Geç Roma ve Ortaçağ karakteri taşıyor” dedi. Mutçalıoğlu görülecek yerlerle ilgili şu önerileri paylaştı:
“Rumkale, Hristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip. Çünkü Roma Dönemi'nde Hz. İsa’nın havarilerinden Yuhanna, Rumkale’ye gelip yerleşmiş. Sonrasında burası Hıristiyanlık dinini yaydığı yerlerden biri olmuş. Görülecek yerler arasında; Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı, çok sayıda yapı kalıntısı, su sarnıçları, kuyu ve hendek gibi pek çok tarihi yapı var.”
Rumkale
Van'ın Pamukkalesi: BAŞKALE TRAVERTENLERİ / VAN
Başkale'ye 35 kilometre uzaklıktaki Dereiçi Mahallesi'nde bulunan Başkale travertenleri, Denizli'nin Pamukkale ilçesindeki doğal oluşumlara benzerliğiyle dikkat çekiyor. Doğal sit alanı olarak ilan edilen travertenler, Van Gölü ve Akdamar Adası’ndan sonra şehrin en özel adresi… Peki nereleri gezmeli? İşte Bahar Gündoğdu’nun önerileri…
-- Travertenlerin yakınlarında bir köy var. Ben oradan bir rehberle yola devam ettim. Çünkü travertenlerin doğru düzgün bir tabelası olmadığı için iki üç sefer önünden geçip gitmişim. Arabayı toprak yola bırakıp aşağıya yürümeniz gerekiyor ama çok da değil, en fazla 10 dakika…
-- Tam bölgeye geldiğinizde insanın gördüklerine inanası gelmiyor: Yerden kaynayan tazyikli sular, travertenler ve 2.000 rakımda dağların arasında böyle bir güzellik... Gerçekten muazzam. Yüksek irtifa nedeniyle rengârenk açmış çiçekler, o çiçeklerin arasından havalanan çeşit çeşit daha önce hiç görmediğim kuşlar inanılmazdı. Pamukkale’yi gördüyseniz yolunuzu buraya da mutlaka düşürmelisiniz.
Başkale Travertenleri / Fotoğraf: DHA
Macera tutkunlarına: CİLO BUZULLARI VE KAVAL ŞELALESİ / HAKKARİ
Türkiye’de keşfedilmeyi bekleyen pek çok buzul bulunuyor. Bunlardan biri de Cilo…
Bahar Gündoğdu, “Buzul görmek için İzlanda’ya gitmeye gerek yok. Büyülenmek için Cilo yeter... Cilo Buzulları tam 20 bin yıllık ve ne yazık ki hızla eriyor. Cennet Cehennem Vadisi’ni geçtikten ve üç saat yürüdükten sonra 3 bin 600 irtifadaki buzullara erişiyorsunuz” dedi.
(Uzmanlar, her yıl bu buzulların karla beslendiğini ve yaz aylarında belli oranda eridiğini ancak şu andaki erimenin, uzun vadeli ve kapsamlı bir erime olduğunu söylüyor.)
Gündoğdu, şehirde Kaval Şelalesi’nin de mutlaka görülmesi gerektiğinin altını çizerek, “Kaval Şelalesi, Kato Dağı eteklerinde yer alıyor. Fakat bölgede dolaşmak biraz tecrübe istiyor. Bu nedenle yerel bir rehberle gezmenizi öneririm. Zaten çevrede turlar var. Ben gittiğimde Kaval Şelalesi’nden iple iniş yapmıştım. Macera sevenler için çok güzel bir yer. Mutlaka görmelisiniz” ifadelerini kullandı.
Tarihin sıfır noktasına yolculuk: GÖBEKLİTEPE / ŞANLIURFA
Dünyanın bilinen ilk tapınağı ve ilk inanç merkezi olduğu varsayılan Göbeklitepe’nin keşfiyle beraber Şanlıurfa tarihi sadece ülkemizde değil tüm dünyada merak uyandırdı.
Çünkü Göbeklitepe; Mezopotamya’daki ilk şehirlerden 5.000 yıl, Mısır Piramitleri’nden 7.500 yıl, Malta Adası’ndaki tapınaklardan 6.500 yıl, Stonehenge’den ise 7.000 yıl daha eski…
‘Göbeklitepe kâşifi’ olarak anılan Alman Arkeolog Profesör Klaus Schmidt, buranın keşfinde kilit rol oynayan en önemli bilim insanı… Bugüne kadar yapılan kazılarda bölgede yer alan mekânların sadece altı tanesi ortaya çıktı. En az 15 mekân ve 200’den fazla dikilitaş daha olduğu biliniyor. Tüm bu eserlerin gün yüzüne çıkarılması için de 150 yıl gibi bir süre gerektiği düşünülüyor.
Göbeklitepe
Nurgül Büyükkalay, “Tarihin akışını değiştiren bu keşfin ülkemiz topraklarında olması büyük bir ayrıcalık... Ben de Göbeklitepe’nin neden bu kadar önemli olduğunu yerinde görüp öğrenmek için düşmüştüm Şanlıurfa yollarına…” dedi. İşte Büyükkalay’ın izlenimleri ve önerileri:
-- Göbeklitepe’nin bulunduğu topraklara adım atar atmaz müthiş bir enerji hissettim. Daha ilk adımdan etkisi altına aldı beni. Tarihin sıfır noktasına yolculuk yapma hissi ve bu toprakların gizemini düşünmek gerçekten heyecan verici… Tarih kitaplarında öğrendiğimiz birçok bilgiyi de güncellememiz gerektiğini gösteren Göbeklitepe ile ilgili dünyanın ilk tapınağı, en eski yerleşim yeri, ilk toplanma yeri ve takas noktası gibi çeşitli teoriler var.
-- Tarih kitaplarında insanların yerleşik hayata tarımla geçtiklerini öğrenmiştik ancak 40 ton ağırlığındaki taşlar, buğdayın ilk izleri, figürler, kabartmalar gibi yerleşik hayatı ve tarımı simgeleyen birçok bulgu Göbeklitepe kazılarıyla ortaya çıktı. Dairesel yapı içerisindeki toprak ve kalıntılar Göbeklitepe’nin insan eliyle, kasıtlı olarak saklanmış olabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla bilim insanları Göbeklitepe’nin gömüldüğünü düşünüyor. Fakat neden gömüldüğüne dair henüz bir cevap bulunmuyor.
Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi
Büyükkalay, hem Göbeklitepe’nin hem de Şanlıurfa’nın binlerce yıllık zengin geçmişine ait eserlerin Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi’nde sergilendiğini vurgulayarak, “Müzede 14 adet ana sergi salonu ve 33 adet canlandırma alanı var. Sergi salonlarındaki muhteşem canlandırmalar sizi farklı bir dünyaya taşıyor. Tarihin bilinen en eski gerçek heykeli ‘Balıklıgöl Adamı’ diğer adıyla ‘Urfa Adamı’, Göbeklitepe kazı buluntuları, Tunç çağından Bizans’a ait eserler müzenin ilgi çekici değerleri arasında bulunuyor” dedi.
Pek fazla bilinmeyen iki özel yer: TİLLO KÖYÜ VE DELİKLİ TAŞ / SİİRT
Anadolu'nun ilk yerleşim yerlerinden biri olan Siirt, tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. Mezopotamya ve Anadolu'nun kesişiminde yer alan şehrin geçmişi Cilalı Taş Devri'ne kadar uzanıyor.
Bahar Gündoğdu, Siirt'te gezilecek çok yer olduğunu ama en özelinin Tillo Köyü ve Delikli Taş olduğunu söyledi. Gündoğdu, bu iki keşfedilecek yerle ilgili şu detayları paylaştı:
-- Tillo köyü Siirt merkeze 3 kilometre uzaklıkta, bir mesire alanına çevrilen kanyon duvarlarının olduğu bölgede bulunuyor. Burada minicik ama harika bir cam teras var. Aşağıda akan Botan Çayı’nın turkuaz rengi ise büyüleyici. Harika fotoğraflar çekeceğinizi garanti ederim.
-- Delikli Taş için tekrar merkeze doğru geri dönmeniz gerekiyor. Özel bir arazi içinde olduğu için otopark ücreti ödüyorsunuz. İçinde çay-kahve içebileceğiniz bir kafe de bulunuyor. Kafenin az aşağısı Delikli Taş… Botan Çayı’na 350 metre yüksekten bakabileceğiniz nefes kesici bir yer.
Gündoğdu, “Siirt’e gitmişken büryan kebabı yemeyi listenize mutlaka almalısınız. Fakat öğlene kadar bittiğini de unutmayın. Bölge insanı sabah kahvaltısında bile büryan yiyor” dedi.
Mezopotamya’nın Efes’i: DARA ANTİK KENTİ / MARDİN
Eski Mardin ve çevresinde gezilecek çok sayıda müze, cami, kilise ve manastır var. Hepsi birbirinden etkileyici ama şehir muhteşem bir antik kente de ev sahipliği yapıyor. Yukarı Mezopotamya bölgesinin en önemli yerleşimlerinden Dara Antik Kenti Mezopotamya’nın Efes’i olarak biliniyor.
Dara, Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını Sasaniler’den koruyan bir garnizon şehriydi. Bugün antik kentin sadece yüzde 10’u yüzeyde, yüzde 90’ı ise hâlâ toprak altında. Ancak kentte köprü, su kanalları, su sarnıçları, kilise, zindan ve kaya mezarları gibi kalıntılar görülebiliyor.
-- 573 yılında Sasani ordusu ve Roma ordusu arasında büyük bir savaş yaşanır. Bu savaşta 3.000 Roma askeri hayatını kaybeder. Savaştan 10 yıl sonra Romalı askerler sürgünden döner ve savaşta ölen arkadaşlarının kemiklerini galeri mezarlara gömerler. Bu askerler için yeniden diriliş törenleri düzenlenir. Dara Antik Kenti’ne girdiğinizde en çok dikkatinizi çekecek yer, doğal kaya kütlesi oyularak oluşturulmuş bu mezarlık alanı olacak.
-- Bu alanda üç tip mezar var; kaya, lahit ve basit sanduka mezarlar. Ayrıca kentte tamamen ana kayaya oyularak düzenlenen, Doğu Romalılar tarafından yaptırılan büyük bir mezar alanı da var. Doğu Romalılar, Sasaniler tarafından öldürülen halklarına ithafen yaptırmış. Bunların dışında İslami dönem mezarlarını da göreceksiniz.
Fotoğraflar: Alamy, iStock