Fethiye’de bir itiraf

BİR toplantı için Güney’e inerken, son gelişimden bu yana ortaya çıkan iki gelişmeyle sarsıldım.

Anılar arşivimin en güzel sayfalarını oluşturan Kalkan’ın, AKP’li eski belediye başkanı döneminde nasıl mahvedildiğini gördüm. Artık o eski, güzel, narin, saklı sahil kasabası da, sırtını dayadığı çamlı tepeler de yok. Kalkan’ın etrafındaki bütün tepeler tıraşlanmış. Çirkin orta halli sitelerle sıradan bir Anadolu kasabası haline dönmüş Kalkan.

AKP’li Belediye Başkanı, sadece müteahhitlere çalışmış. Bu seçimlerde de CHP’ye kaptırmış koltuğunu. Kalkanlılar, İngilizlerin aldıkları bu evlerin konuklar adı altında kiralanmalarından şikayetçi. Turizm baş aşağı gitmiş.

Fethiye de ise ölü deniz gerçekten ölmüş. Ölü Deniz’i belediye ilan edip, orayı da müteahhitlere teslim etmişler.

CHP’nin kalesi Fethiye’de şimdi MHP var. Nedenini sorduğumda, "şehit cenazeleri" diyorlar. Her cenaze geldiğinde daha çok "milliyetçi oluyor insan" diyor konuştuğum esnaf.

Hatta, turizm sezonlarında güneydoğudan bu bölgelere çalışmak için gelen Kürt kökenli vatandalar tepki ile karşılanıyormuş.

Aynı tepkiyi Ege’de de fark ediyorum.

* * *

PKK
’ya karşı savaş 30 yıldan beri sürüyor. Otuz yıl çok uzun bir süre.

İstediğiniz kadar bu etnik bir çatışma değildir diye iddia edin, otuz yılın birikimi sonuçta etnik çatlamalara yol açıyor.

İç çatışmanın 30 yıl sürmesi, terör kadar tehlikeli. "Cenazeler geldikçe insan milliyetçi oluyor" diyenler, bu tehlikeyi artık çok ciddiye almamız gerektiğini gösteriyor.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, hafta başında yaptığı açıklamalarında her ne kadar Kürt meselesi yok diyor, sorunun sadece terör olduğunu vurguluyorsa da, terörün kitle desteğini zayıflatmak için sıraladığı öneriler, ortada bir sorun olduğunu zımnen askerin de kabul ettiğini ortaya koyuyor.

Bu sorunu çözmeliyiz. 30 yıl sürmüş olan bir iç çatışmadan kurtulmak, teröre son vermek için değil, birliğin bozulmaması açısından da şart. Gençleri birbirine karşı bilenen bir ülkede ne birlikten, ne de bütünlükten söz edilebilir.

Türkiye’nin parçalanmasını istemeyen herkes, büyük lafları bir kenara bırakıp her şeyden önce Kürt sorununun çözümünü istemelidir.

* * *

TÜRKİYE
halkı mı, Türkiyelilik mi tartışmaları, Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasında PKK’lıların annelerini anımsatmasını gölgeledi.

Benim açımdan değerlendirmelerin en önemli mesajı burada saklıydı. Bu ülkenin annelerine kalsa savaş devam eder mi? Analar, çocuklarını dağlardan, silahlardan, savaşlardan korumak için ne gerekirse yaparlar, terörizmi devre dışı bırakacak uzlaşmanın en kestirme yolunu pratik biçimde bulurlardı.PKK’lıların da ana kuzusu olduklarını fark eden bir devletin hızla, bu çocukları hayata döndürmenin çarelerini de bulması lazım. Af işin bir parçası.

Konunun diğer önemli tarafı ise bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu konunun tarafı var. Siyaset yolunu seçen DTP ile birlikte bu ülkede yaşayan herkesin içine sinebilecek çözüm önerileri oluşturulmalıdır. Erbil’deki Kürt Konferansı gibi işi dışarıdan bitirme çabaları kulağını öteki taraftan göstermekten farkı yok.

Ama ne yazık ki yeni "açılım" ihtiyacının en fazla somutlaştığı bir dönemde, Genelkurmay Başkanı’nın, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamakta olan Kürt ve Zaza kökenli yurttaşlarımızın ’mağduriyete uğradıkları şeklindeki algılarının’ düzeltilmesi ve değiştirilmesi gerekmektedir. Bu devletin asli görevidir" dediği sırada DTP’ye karşı başlatılan operasyon akıl karıştırıcı olmuştur. Çünkü Kürtler, son olayları bir intikam operasyonu olarak algıladılar.

Doğayı korumayan, insanını hiç korumaz.
Yazarın Tüm Yazıları