Dink suikastı davası yokuş yukarı

İKİ yıl önce bir gün, Hrant ile karşılaştığımda "çok baskı var, bırakıp gitmeyi bile düşünüyorum" demişti. Kürt meselesinden, demokratikleşmeye, Avrupa Birliği sürecinden mesleki sorunlarımıza kadar çeşitli konularda çok konuşmuş çok dertleşmiştik. "Sana hiçbir şey yapamazlar, o kadar da değil" demiştim, hem de çok inanarak söylemiştim.

Artık kimseye öyle bir şey söylemiyorum. Ne yazık! Herkesin başına her şeyin gelebileceği bir frensiz gidişatta hissediyorum kendimi.

Rumlar, göç kafilelerinin arkasından kalan yalnız kuşlar olarak köşelerinde sessiz, Ermeniler her an yürekleri ağızlarında, Museviler, son günlerde yükselen yüzeysel tahlillerin toptancılığının tehdidi altında.

Hiçbir zaman olmadığı kadar tedirginiz diyor arkadaşlarım.

Irkçılığın ideolojik temelleri, hiç dokunulmadan durup dururmuş da meğer, fark etmezmişiz. Aramızdan birileri dışlanırmış, tedirginmiş ama korkularını gizlediklerini hissetmezmişiz. Bu kadar giz, bu kadar korku, bu kadar vurdumduymazlık sakatlar.

Ne kadar sakatlanmışız da anlamazmışız.

Irkçılığını bilmeyen, farklı düşünceye tahammül etmeyen, paylaşmayı istemeyen, eleştiriye tahammülsüz bir ülkeye uyandık iki yıl önce o suikastle.

***

HRANT Dink
’in öldürülmesinin üzerinden iki yıl geçti. İki koca yıl. Gerçek tam olarak ortaya çıkabilirdi. Çıkmadı. Hayır, doğru değil aslında gerçekler ortada ama üzerlerine gidilmedi

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Hrant Dink’in avukatları Fethiye Çetin ve Deniz Tuna rapor yayınladılar.

Çok önemli bir noktayı bir kez daha hatırlattılar.

Bu cinayet, genç bir insanın televizyonda görüp olumsuz hisler beslediği bir insanı öldürmesi olayı değil.

Bu olay, avukatların da belirttiği gibi, "Hrant Dink’in hedef haline getirilmesini, cinayetin teşvik edilmesini, güvenlik güçlerinin bu süreçte oynadıkları rolü, tetikçinin hazırlanmasını ve cinayetin işlenmesini" de içine alan bir süreçtir.

Bu süreçte sadece bir unsurun bile dışta bırakılması cinayetin aydınlatılmasına yetmeyecek. Daha da önemlisi bunun gibi feci bir olayın tekrarlanmasını da engellemeyecek.

***

HRANT DİNK
suikastında bugüne kadar yanıtlanmamış çok temel sorular var.

Yaşamının tehdit altında olduğu devletin kurumları tarafından biliniyor olmasına rağmen neden koruma sağlanamamıştır?

Suikast gününe kadar MİT, Jandarma ve Emniyet’in koordinasyon sağlamadaki yetersizlikleri ortaya çıktı. Bu devletin işleyişindeki çok ciddi bir aksamanın göstergesidir. Bu noktanın üzerine neden gidilmiyor, neden ana davanın çerçevesi içinde ele alınmıyor?

Dosyadaki belgelere göre Hrant Dink, öldürülmeden önce devlet tarafından izleniyor, aynı biçimde Rahip Santoro’nun ve Malatya’daki Zirve Yayınevi çalışanlarının da öldürülmeden önce takip altında oldukları biliniyor. Devletin izlediği kişiler öldürülürken, olayların failleriyle ilgili maddi gerçeklere neden ulaşılamıyor?

***

BU
davada yanıtsız kalan sorular yanıtlanmadan, sadece sorumlular değil, sorumluluklar da belli olmayacak. Sorumluların ortaya çıkartılmasının önemi, bu kişilerin aynı zamanda davanın seyrini etkileyecek bilgi ve belgeleri mahkemeye sağlamakla görevli kişiler olmalarından da kaynaklanıyor. Havanda su dövülmesinin bir nedeni de bu.

Devlet mekanizması gücünü kötüye kullananları, işini gerektiği gibi yapmayanları, sorumluluklarını yerine getirmeyenleri korumak yerine onlardan kurtulmalı. Hrant Dink suikastı tüm boyutlarıyla birlikte ele alınıp değerlendirilmeli. Irkçılığın derin köklerinin ayıklanması, önümüzdeki dönemin sorunlarının çözümünde daha güçlü kılacak bu toplumu.
Yazarın Tüm Yazıları