Denizde haydutluk

BİR zamanların “Akıl Cumhuriyeti” İsrail, artık en yakın destekçisi ABD’nin bile kanımızca sırtında “yük” gibi hissetmekte olduğu bir sorun yumağına dönüştü. Bu gerçeğin son örneğine tüm dünya, Gazze’ye insani yardım götüren gemilere İsrail komandolarının açık denizde yaptığı kanlı baskında tanık oldu.

Haberin Devamı

“Akıl Cumhuriyeti” deyimi, artık meslekten elini eteğini çekmiş olan tanınmış gazeteci Bedii Faik’e aittir. Özellikle de İsrail’in, bir çöl ortamını yeşil bir cennete çeviren kurucu kuşağının yarattığı mucizeyi anlatmak için kullanılmıştır.

Oysa o İsrail’in yerinde şimdi arogan (kendini beğenmiş), hem şımarık hem saldırgan, üstelik kimliğinde -maalesef- ırkçılık taşıyan sevimsiz ve bağnaz bir İsrail duruyor.

Gazze halkına “insani yardım” malzemesi götüren “Sivil Toplum Kuruluşlarının” kiraladığı gemilere, İsrail sahillerinden 70 mil uzakta yani uluslararası hukuk yönünden hiçbir şekilde müdahalede bulunamayacağı bir yerde “komando” indirip en az 10 sivilin kanına giren bir gücün “sevimli” olması beklenebilir mi?

Bu “haydutça” eylem, İsrail’in sadece pervasızlığını göstermekle kalmamaktadır. Bu aynı zamanda İsrail’in yıllardır Filistin halkına hemen hiçbir zaman “adil” ve “insanca” davranmadığını söyleyenlerin haklılığını ortaya koyan bir kanıttır.

Yaşanan olay “hukuk” düzeyinde, İsrail ile ilgili sivil toplum kuruluşları arasında göründüğü için o kuruluşların bağlı olduğu devletlerin saldırıya “doğruca kendilerinin” taraf olmadıkları söylenebilir. Bu, ilgili ülkelerin İsrail’e verecekleri yanıtı -gösterecekleri tepkiyi- daha serinkanlı bir şekilde belirlemelerine olanak verir.

En azından İsrail’in yıllardır uyguladığı “misliyle karşılık verme” yaklaşımı bu aşamada söz konusu olmaz.

Ama İsrail’in uluslararası ortamdaki imajının bu nedenle çok ağır bir yara alacağı kesindir.

Türkiye’nin bu vesileyle İsrail’i ağır bir dille uyarıp “sonuçlarına katlanacağı”nı bildirmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırması ve -sayalım ki- Konsey’den İsrail’i kınayan bir karar çıkartması da korkarız ki fiilen hiçbir sonuç doğurmayacaktır.

Çünkü Amerika’dan aldığı destek devam ettikçe İsrail pervasızlığından vazgeçmez. Zaten sayısız Güvenlik Konseyi kararını dinlememesi de bu ilişkinin sonucudur.

Öte yandan bu son olayda, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 2009 Şubat’ında Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e alenen hakaret etmesinin izini aramak kanımızca gerçekçi olur.

Sonuç olarak son bir yılı aşkın süredir giderek bozulan Türkiye-İsrail ilişkilerinin iki ülkenin bugünkü hükümetleri işbaşında olduğu sürece iyileşebileceğini biz zannetmiyoruz. O nedenle Türkiye artık Ortadoğu ülkelerine “eşit” mesafede durma politikasını kesin olarak terk etmiş durumdadır.

Bunun bizi nereye götüreceğini söylemek için henüz vakit erkendir.

Yazarın Tüm Yazıları