CHP’nin eksiği ütopya

KURULTAYLAR bir lideri kurtarabilir ama, bir siyasi partinin sürekli kriz üretmesini engelleyebilir mi? CHP’nin başın gelenler, bunun olamayacağını gösteriyor. Çünkü Türkiye’nin bu kadar önemli bir dönemden geçtiği süreçte CHP’nin liderlik krizleri içine düşmesinin nedenleri derinde. Ne yazık ki bugün Türkiye’de muhalefetin sesini parlamentoya taşıyacak tek alternatif durumunda olan CHP, Avrupa Birliği sürecinde gerçekleşen reformlarda katkısı olmasına rağmen, bu çalışmalarını siyasi aynaya ‘başarı’ olarak yansıtmakta çok ama çok yetersiz kaldı. Irak Savaşı sırasındaki net tutumu, Türk Ceza Yasası’nın hazırlanışında verdiği eşitlik mücadelesi, bazı dış politika girişimlerinde hükümete sağladığı destek, yolsuzluklar konusunda gösterdiği hassasiyet, dokunulmazlıkların kaldırılması için verdiği mücadele CHP için olumlu puanlardı.Ama CHP, başarısızlık imajından sıyrılamadı. Bunun nedeni olarak parti içi demokrasinin işlememesini gösterenler ilk bakışta haklı olabilirler ama ya AKP? AKP’de parti içi demokrasi çok mu canlı? AKP’nin başarısı Avrupa Birliği hedefini benimsemesi ve bu konuyu kitlelere benimsetmek için siyasi liderlik üstlenmesi oldu. CHP’nin sorunu ise ütopyasızlıktır. CHP yeni bir sosyal demokrasi ütopyası yaratamadı. Söylemini AKP karşıtlığı üzerine oturttu. Aslına bakarsanız, sosyal demokrasinin söyleyecek söz üretememesi günümüzde tüm sosyal demokrat partilerin sorunu. Blair’in İşçi Partisi’nin Avrupa’daki en yakın müttefiki Alman sosyal demokratları değil, Silvio Berlusconi. Fransız solu, kendi karamsarlık kozasında kavruldu kaldı. İtalyan solu kepenkleri indirdi. Avrupa’nın yeni üyelerinin seçenekleri ise, serbest piyasa ve din konularını ulusal gündemlerinin merkezine oturtan sağ partiler ile geçmişi diriltme hayaliyle ayakta kalan komünistler arasında. Aradaki renkler fazla ilgi çekmiyor. Temsili siyaset genel olarak bir kriz döneminde ama solun sorunları daha fazla. * * * MITTERRAND’ın danışmanlarından ve Avrupa Kalkınma Bankası kurucularından olan Fransız düşünür Jacques Attali geçen yıl yayınlanan ‘La Voie Humaine’ (İnsan Sesi) adlı kitabında, küresellik koşullarında sosyal demokrasinin de kendini yenilemesi gerektiğini tartışıyor. Attali, pazar ekonomisine karşı devletçiliğin savunulamayacağını ancak yeni sosyal demokrasinin insan sesinin duyulacağı, insani ilişkilerin gelişmesine olanak sağlayan bir cumhuriyet ütopyası geliştirebileceğini vurguluyor. ‘Sağdakiler gibi sol partiler de artık ne bir doktrin ne de bir dünya tahlili ya da ahlaki bir öncelikten söz etmek için bir neden görüyorlar. Çünkü onlar için bir sloganı parlatmak ve fotojenik bir yönetici seçmek yeterli’ diyor Attali. Sol, küreselleşmeden pazar ekonomisine, aileden dine, cemaatlerden ulusal bütünlüğün korunmasına, ortak dil yaratılmasından insanın gelişimi ve dayanışma ruhunun güçlendirilmesine kadar hayata ve insana ait ne varsa yeni söylem üretemiyor. Oysa, fotojenik liderlerler, ya da Rahşan Ecevit’in çıkışında izlediğimiz gibi reytingi yüksek konularda politika yaparak sosyal demokrasiyi gaflet uykusundan uyandırmak mümkün mü? * * * ÜTOPYA, gerçeğin içinden çıkar ve onu aşar. Sol da, tüm insanların ulaşabileceği ütopyasını yeniden yazmalı. Eğer CHP’nin ütopyası olsaydı, dünyayı sarsan deprem ve tsunami faciasında ortaya çıkıp yardım kampanyası örgütleyecek, insani duyarlılığı ateşleyecek yerde liderlik meseleleriyle mi uğraşırdı?
Yazarın Tüm Yazıları