Can Yücel “taş” değil

İZMİR’den güneye doğru Ege kıyıları boyunca inerseniz, Batı’ya doğru parmağını uzatmış da, sanki artık uzanamadan kalmış gibi bir yer yolunuzu keser:

Haberin Devamı

Datça Yarımadası. Bir yanda Akdeniz’i bir yanda Ege Denizi’ni görür o Yarımada.
Ve orada denizi en sonsuzluğuna değin görmek ister gibi biri yatar, mezarında: Can Yücel.
Yaşadığı yerlerden uzak, uzakta!
Hiç olmazsa o sonsuz uykuda haberi olmayacak ya, neler yaşanacakmış da...
Datça’nın bir tepesinde, denizle sevdalaşır gibi esen yellerle barışık.

***

Ben, Can Yücel’i babası Hasan Âli Yücel’den ayrı düşünememişimdir hep. O da öyle söylemiyor mu en duyarlı şiirlerinden birinde:
“Ben hayatta en çok babamı sevdim.”
1958’de Türkiye’ye dönüşü sonrası, biraz da gazeteciliğe başlamış olmamın verdiği cesaretle, Ankara’da oturduğu evin kapısını çalmam, Hasan Âli Yücel’in Cumhuriyet’in çağdaşlığa ardı ardına kapılar açan öncülerden biri olduğuna inancımdandı.
Can Yücel ünlü biri değildi o günlerde, ozan diye çok bilinir biri de değildi. O günden bende kalan gür sesindeki sevecenlik, gür kaşlarının gölgeleyemediği can bakışlar.
İngiltere’de Latince, Yunanca dillerini de içine alan bir öğrenimle Cambridge’de geçen günler, ünlü BBC’de çalışırken dünyaya bakabilmiş olmak. Ve sonrasında Türkiye’de yaşamak!
Düzenin düzelmeyen, eğrildikçe doğrulamayıp doğru gitmeyen bir yol tutuşu, -geride daha 20 yaşlarındayken “dinsizlik, fuhuş yuvası, komünist işi” saydıkları “Köy Enstitüleri”ni kurdu diye insafsız karalamalarla babasının suçlandığı bir yaşanmışlık da varken – tepki, öfkeye dönüşmüş olmalı.
Öfke ve sövgü ve sövgünün şiire dönüşü! Ve Hasan Âli Yücel’in yanıbaşında oğul Can Yücel’in yükselişi.

***

Haberin Devamı

7 yıl 5 ay sürdürdüğü Milli Eğitim Bakanlığı boyunca Ankara’da Fen Fakültesi ile Tıp Fakültesi ve Devlet Konservatuvarı’nın kurulması, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ortaya çıkışı, Dünya Klasikleri’nin Türkçeye çevrilmesi gibi Türkiye’nin çağdaşlığa varan yollarını açan Hasan Âli Yücel, “çağdaş” Türkiye’nin bir köşeye attığı büyük insanlardan biriydi.
Gerçek, oğulun sözlerinde yatıyor:
“Ben hayatta en çok babamı sevdim.”

***

İzmir’den güneye doğru Ege kıyıları boyunca inerseniz, Batı’ya doğru  parmağını uzatmış da, sanki artık uzanamadan kalmış gibi bir yer yolunuzu keser: Datça Yarımadası.
Ve orada denizi en sonsuzluğuna değin görmek ister gibi biri yatar, mezarında: Can Yücel.
Yaşadığı yerlerden uzak, uzakta!
Datça’nın bir tepesinde, denizle sevdalaşır gibi esen yellerle barışık.
Ve bir karanlık adam, bir kaçık” geldi, kırdı mezarı.
Can Yücel “taş” değil.


 

Yazarın Tüm Yazıları