Çalgının olduğu yerde şeytan olmaz

EVLADI Fatihan. Çanakkaleli Romanlar, Fatih Sultan Mehmed tarafından kale yapımı için kente getirildiklerinden bu yana kendilerine böyle diyorlar.

Evlad-ı Fatihan.

Fatih’in evlatları.

Kimsenin dönüp bakmadığı, altı yüz yıldır orada Çanakkale’nin en güzel yerinde kendi kaderlerine terk edilmiş mahallelerinde yaşamlarını sürdürüyorlar Fatih’in evlatları.

Bir konuşma yapmak için gittiğim Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde öğrendim; Yıldız Teknik Üniversitesi ile birlikte Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale’nin çingene mahallesi diye bilinen Fevzi Paşa’yı kente entegre etmek amacıyla yeni bir projeyi hayata geçiriyor.

Mahallenin düzenlenmesi deyip geçmeyin.

Başta direnmişler. Yerlerinden edilmekten korkmuşlar.

Düzenlenmeyi de pek anlamamışlar. Bugüne kadarki düzen, düzen değil mi?

Kendini suyun akışına bırakma alışkanlıklarıyla, değiştirmeye kalkışmadan öylece günü birlik, vur patlasın çal oynasın yaşamın da kendine göre düzeni yok mu?

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Profesör Ramazan Aydın, Romanların bugün sahip oldukları düzenin, ihmal edilmişliklerinden kaynaklandığı düşüncesinde.

"Roman kültürü aslında Çanakkale kültürünün de bir parçasıdır. Çanakkale türkülerinde, folklorunda Roman etkisi çoktur. Aralarında çok önemli virtüözler bulunan Roman toplumunu Çanakkale’nin yaşamına daha aktif biçimde katmak, toplumsal entegrasyonu güçlendirmek Üniversite’nin önemli projeleri arasında" diyor Rektör.

***

PROF. Aydın
konuşmamız sırasında, üniversitenin yeni kurulmakta olan sosyoloji bölümünün de Romanların topluma entegrasyonu için sosyolojik projeler geliştireceğini haber veriyor.

Burada yeni iş sahaları açmak, örneğin bir müzik endüstrisi yaratmak için araştırmalar da yapılıyor.

Goran Bregoviç, Belgrad’ta yaptığımız bir görüşmede Balkanlara rengini veren çingene müziğini anlatırken, yaşam ve ölümün içiçeliğini bu müzikte bulabileceğimizi söylemişti.

Çingene müziği sadece Balkanların değil ki, bizim müziğimizin de renklerinden biri. Ünversite bu rengi daha parlatmak, geliştirmek için harekete geçiyor.

Üniversitelerin, bulundukları bölge ile kaynaştıkları, onun ihtiyaçlarına cevap üretebildikleri oranda kök saldıklarını gözönüne alacak olursak, Onsekiz Mart’ı kök salmaya başlayan üniversiteler arasında saymak mümkün artık.

***

ÇANAKKALE
’ye gidip gelirken hep üzülerek seyrettiğim, Boğazın kenarındaki eski Tekel Binasına da sahip çıktı üniversite. Şimdi orada Atatürk ve Çanakkale Araştırmaları Merkezi var. Çanakkale Savaşı ile ilgili ülkemizde hiçbir enstitünün bulunmaması, bu merkezin varlığına da insanı şükrettiriyor ama tabii ki yeterli değil. Bu Merkezin, master ve doktora olanağı tanıyan bir enstitü haline gelmesi, Çanakkale’nin dünya barış kenti konseptinin derinleştirilebilmesi için şart.

Merkezin başında bulunan, üniversitenin kurucu rektörü Profesör Dr. Mete Tuncoku’nun dediği gibi, Çanakkale ile ilgili çalışmaları boyutlandırıcak böyle bir enstitü, günümüzün sorunlarına yeni yaklaşımlar üretecek entellektüel üretimin de merkezi olacak.

***

ÇANAKKALE
ilhamı bol bir kent. Hangi köşesinden bakarsanız ayrı bir öykü kenti anlatıyor. Kentin çok renkli, çok kültürlü, çok dinli bir yaşam alanı olmasından kaynaklanıyor bu öyküler.

Mesela kentte eski bir Ermeni kilisesi var. Kültür Bakanlığı, bu kiliseyi üniversiteye vermiş. Kültür Merkezi haline getiriliyor. Çanakkale’de Ermeni cemaati yok, ama Rektör Aydın, "Biz burayı güzelleştiriyoruz. Eğer Ermeni vatandaşlarımız da gelirlerse onlarla da seve seve çalışırız" diyor.

Bir Roman atasözü, "Çalgının olduğu yere şeytanın giremeyeceğini" söylüyor. Çanakkale, tüm şeytanları kovacak bir cümbüş, yeter ki sesini duyurabilsin, o sese kulak verilebilsin.
Yazarın Tüm Yazıları