Buruk ama sessizler

‘BİZ bunun anlamını tam olarak kavrayamadık. Kavrasaydık, bu anlaşmanın Avrupa’nın KKTC’ye vaat ettiği ticaret tüzüğünü geçirmesi karşılığında imzalanmasını isteyebilirdik Türkiye’den. Bunun için sivil toplumu harekete geçirebilirdik.’

Bugün yarın imzalanacak olan ek protokol konusunda KKTC’deki arkadaşlarımla konuşmalarımdan aldığım izlenim bu.

Tabii bu tartışmanın son ana kadar KKTC’de pek fazla gündeme gelmemiş olması, ya da konuyla en çok ilgilenenler tarafından bile enine boyuna düşünülmemiş olması tuhaf gelebilir. Ama orada son zamanlarda gündemin en önemli konusu çözüm meselesi. Papadopulos’un uzlaşmaz tavrı, Kıbrıs Türkünün haklarını hiçe sayması daha fazla tartışılır hale geldi.

Ama şimdi, ek protokol imzalandığında hayatlarında ne gibi değişikliklerin meydana geleceğini düşünmeye başladıkları anlaşılıyor.

* * *

EK protokol, pratikte fazla bir şey değiştirmeyecek.

Çünkü, Rumlar Avrupa Birliği’nin üyesi oldukları günden itibaren Türkiye ile AB arasında 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği anlaşması, tüm yeni üyeleri olduğu gibi Rumları da fiiliyatta kapsamaya başladı.

Ek protokol, bu uygulamanın hukuki zemininin onaylanması.

17 Aralık öncesi, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin açılması gündeme geldiğinde Rumlar ‘Türkiye bizi tanıdığını açıklamazsa müzakerelerin başlamasına kesinlikle karşı çıkarız’ demeye başladığında bu ek protokol formülü, Verhaugen tarafından ortaya atıldı.

Bu Türkiye’ye özel bir durum mu? Hayır. Benzer bir ek protokol Rusya ile AB arasında da geçen 30 Nisan’da imzalandı.

Çünkü Rusya ile 1997’de imzalanan işbirliği anlaşmasının 25 üyeye genişletilmesi amacını taşıyan anlaşmaya Rusya da hemen ‘evet’ demedi. Hem, Rus toprağı olan Kaliningrad’ın AB sınırları içinde kalıyor olması sorunu vardı, hem de Baltık ülkelerinde yaşayan Rus azınlığın haklarının korunması meselesi.

Rusya, yeni üyelerin AB’ye giriş tarihleri olan 1 Mayıs 2004’e kadar direndi.

Ama sonunda, 30 Nisan’da ek protokol imzalandı.

* * *

BLAİR
’in, Avrupa Komisyonu’nun da aynı görüşte olduğunu vurgulayarak yaptığı açıklama önemliydi. İngiltere, dönem başkanı olarak ek protokolün Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye tarafından tanınması anlamına gelmeyeceğini söylerken, Türkiye’nin bunu açıklama hakkının bulunduğunu da ifade etti.

Ek protokol zaten fiiliyatta var olan bir uygulamanın hukuki temelinden başka bir şey değilse neden bu ısrar? Neden, Türkiye bunun Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelmediğin açıklamak istiyor?

Oyun planlarını, AB üyeliğinin arkasına sığınarak Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini köşeye sıkıştırmak üzerine kuran Rumlar karşısında hukuki güvenlik alanı oluşturmak için bu açıklama yapılacak.

Ama bu, Rumların kozlarının ilelebet elinden alınacağı anlamına da gelmiyor. Müzakerelerin her aşamasında, ilgili ilgisiz her maddede Rumlar veto tehdidi ile bir şeyler koparma stratejisini sürdürecekler.

Bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da Türkiye’nin üyeliğini istemeyenler onların ardına gizlenerek duvarlar örmeye çalışacaklar.

Ama bir şey daha var.

Rumlar hiçbir zaman Türkiye’nin, ‘ben bu işten vazgeçtim’ demesini de istemeyecekler.

O zaman, biz de AB hedefinden vazgeçer ve bu baskılardan kurtuluruz denebilir. Neden olmasın? Eğer bütün sorunlardan kurtulabileceksek, eğer kimse bize Kıbrıs’taki askerlerimizin hesabını sormayacak, eğer Kıbrıs Türklerinin devleti tanınacaksa hemen şimdi.

Ama ya bu sorunlar devam edecekse ve biz bütün uluslar arası müzakerelere, eskiden olduğu gibi yine çözüm istemeyen taraf damgasıyla oturacaksak?

Her cephede, akıllıca mücadele ederek iğne ile kuyu kazmaya değmez mi?
Yazarın Tüm Yazıları