Bu da benim futbol yazım

ANLAMADIĞIM şeylerle ilgilenmem diye bir şey yok. Ofsaytı o kadar çabalamama rağmen bir türlü sökemedim mesela.

Ama Avrupa kupalarını çok severek izlerim. Her ülkenin oyun tarzını, tepkilerini, takımın kendi içinde ve dışa karşı ilişkisini, formalarında tercih ettikleri ayrıntıları, seyircilerin zafer ve yenilgi karşısındaki tavırları ilgimi çeker.

İsviçre izleyicisinin yenilgiyi ne kadar derin bir içine çekilme, ağır bir hüzünle karşılayışı çok dikkatimi çekmişti mesela.

Kederde ve sevinçte kendini kolayca dışa vuran bir coğrafyanın insanı olarak önceki gece penaltılarda artık hepimiz ayaktaydık. Rüştü’ye önce biraz kızdık. Zaten hep dışarıda gezinir bu çocuk! Birbirimizle dertleştik tanıdık tanımadık.

Sonra, penaltıları harika biçimde kucakladıkça bağrımıza bastık. Tanıdık tanımadık birbirimizle "çak"laştık.

* * *

KIRMIZI
formalı o genç çocukların birbirinden estetik, hesaplı, güçlü penaltıları en anlamayanı bile kendinden geçirecek bir son an gösterisiydi.

Evet bu işten pek anlamam ama, önceki gece sahadaki göğüs göğüse mücadele karşısında saygı ile eğilmeme engel değil ki cehaletim.

Hırvatların hiç de kolay lokma olmadığı bilgisi neredeyse genetik hafızamda kayıtlı çünkü.

İşte bu oyun, onun sonucu millilerimizin kazandığı zafer, zaferi sokaklarda birlikte kutlayışımız, birlikte sevinmemiz, birbirimizi kucaklamamız içime aktı.

Sevinmeyi, kendimizi sevmeyi ne kadar özlemişim.

* * *

SIRRI
ne?

Bayrağın rengi, Türkiye’nin "T’si mi?

İçin için ettiğimiz dualar, en şahsi büyülerimiz mi? Yeter mi?

Takım performansının, direnmenin, dayanmanın ve kazanmanın sırrı ne?

Çok mu karmaşık? Hayır. Bunun sırrı iyi yönetmek. Oyunu herkesin yeteneğini en iyi biçimde kullanacağı ortak payda üzerine kurmak.

Ve tabii ki iyi oynamak, takımı başarıya götürmeye kilitlenmek.

Hayatın en şeffaf biçimde ortada olan ama algılanması en zor temel sırları bunlar.

Bu sırları çözümlemeyi, üzerinde düşünmeyi bırakıp, itip kakarak, yok etmeye çalışarak sadece kendi oyunlarımızı kurarak takım bir şey becerebilir mi?

* * *

LAFI
nereye getireceğim belli.

Avrupa kupasında, adım adım yükselişleriyle bize bir şeyler anlatan Türkiye milli takımına kulak kabartalım.

Öyle Viyana önlerinde bilmem kaçıncı fetih şişinmelerini bir kenara bırakıp, oyunun nasıl kurulduğuna, bu kurgunun ruhuna, oyuncuların yetenekleriyle rollerini nasıl zenginleştirdiklerine bir bakalım.

O takım omuzlarına hepimizi almış koşuyor.

Sokaklarda tanıdık tanımadık birbirimizle kucaklaşmamızı sağladıysa, bu hediyeyi başucumuza asalım ve her zaman hatırlayalım.

Biz, hepimiz, aynı takımın çocuklarıyız.
Yazarın Tüm Yazıları