Bu bir suç duyurusudur

Ben, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan bir kadınım. Bu ülkenin bir vatandaşıyım.

Ve İbrahim Tatlıses’i, Asena adıyla tanınan Onur Çakmak’ı kamuoyunun gözü önünde tehdit ettiği gerekçesiyle adli kurumlara şikayet ediyorum.

Esasında bugün kendi kıtipiyos çapımda eğlenceli bir şeyler yazmaya çok niyetliydim. Yemin ederim.

Gelin görün ki ortam müsaade etmiyor.

Hayat durmadan insanı ‘bu ne bu be hálleri’ne sürüyor.

Artık yarına, öbür güne, nasipse.

İki gündür, midemde bir sancıyla ‘çirkin’ bir manzarayı izlemeye çalışıyorum. Hani arada bir edebimle oturayım diye niyetleniyorum, niyetlenir gibi oluyorum ama yok. Direkt vazgeçiyorum. Zira ne mümkün.

Bu ülkede nüvesinde bir gram insanlık onuru olan herhangi birinin durduğu yerde bir şeylere seyirci kalması doğaya aykırı.

Doğa dediğiniz buysa da ben aykırıyım anasını satayım.

Şimdi bu olup bitenler sizce ‘doğal’ mıdır Allah aşkına?

İbrahim Tatlıses’ten ‘kaçmak’ için sekiz aydır Almanya’sı senin, bilmem neresi benim dolanan Asena, yanına avukatlarını alıp bir basın toplantısı düzenliyor. Ve İbrahim Tatlıses ne derse desin, ilişkilerinin dönüşsüz bir şekilde bitmiş olduğunu deklare ediyor.

Üstelik bunu da herhálde vaktiyle gözü fena korkutulmuş (?) olsa gerek, zannımızca ‘fazlasıyla’ edepli bir dille yapıyor: ‘Bugüne dek ona hiç saygısızlık etmedim, dört yıllık bir ilişkimiz oldu, bedellerini de ödedim.’

Ve saire ve saire...

Ödediği bedelleri, aylar boyu televizyon ekranlarında çekirdek çitleyip, aşk-meşk, şarkı-türkü ve oryantal-göbek dansı soslu bir mafya dizisiymişçesine cümleten izledik, hatırlarsanız:

Ağız burun dağıtmalar, kafada şişe patlatmalar, mahkemede kesinlik kazanmadığı için kesin bir şey söylemiş olmayalım ama kadınların topuğuna sıkılan ‘faili meçhul’ kurşunlar, vs...

(Bakın şu tesadüfe ki, Asena’nın ayağından vurulmasından kısa bir süre evvel yine ‘tesadüfen’ Tatlıses’le münasebeti bulunan Derya Tuna, ‘haddini aştığı’ bir dönemde bacağına kurşun yemişti.)

Küçük tefek bedeller işte...

Bir millet oturmuş, ağzı köpürmüş bir adamın, gazete başlıklarından, televizyon ekranlarından, durup durup alenen tehdit savurmasını izliyoruz:

‘Asena bizim namusumuzdur. Kendi kafasında bu olayı bitirmiş olabilir ama biz bitirmedik. (‘Biz’ de kimse artık?!) Ben bitti dersem biter. O yüzden daha bitmiş bir şey yok. Onu da bilirim, bir şeyi yapmayacağım dedi mi tamam, inattır. Ben de inadım, iki inat bir araya geldi işte. Nikahlı karı-koca bile ayrılacağı zaman mutlaka mahkemede buluşur. Böyle kaçamak gibi işler karakterimize, örf ve adetlerimize uymaz.’

Bu ülkede artık esas DOĞAL olan, ‘karakter’, ‘örf ve adet’, hele hele ‘töre’ kelimelerini duyduğunuz zaman Pavlov’un köpeği gibi otomatikman beyin hummasına ve ruh sıtmasına tutulmaksa, bu da ne derece acıklı bir durumdur, siz hesap edin.

Efendim, İbo Bey, isterse Asena’nın izini isterse 12 saatte bulabileceğini, buna kendisinin kalkışmadığını, Asena’yı kırmak, üzmek istemediğini (Zira Asena, kendilerinin ‘tırnakları olmadığı için tırmalamaktan aciz’ kara kedisi, pisi pisisiymiş!!!) belirtmiş: ‘O ise kaçak yaşıyor, bir o eve, bir bu eve, dolaşıyor. Yazık, günah vallahi, üzülüyorum.’

Vallahi ben de fena hálde üzülüyorum. Bütün bunlar olabildiği için ve ‘doğal’ karşılandığı için fena hálde uyuz oluyorum. Hicap duyuyorum. Öfkeden kuduruyorum. Utanıyorum. İnsanlığımdan utanıyorum.

Size tüm bu olan bitenler DOĞAL geliyor mu? Hakikaten DOĞAL geliyor olabilir mi?

Kimsenin sorası yok mu?

Kardeşim, nedir yani senin şu ‘aman kırmayayım’ tarzı ‘güya kibarcık’lığın?

Meselá 12 saatte bulup da bu kadını, ne yapacaksın?

Neyin hesabını soracaksın? Nasıl, ne şekilde soracaksın? Ne hakla soracaksın? Kadın sende gönlü olmadığını, seni istemediğini söylüyor.

Ötesi var mı?.

‘Nikáhlı insanlar bile mahkemede buluşur’muş.

Madem öyle, sittin sene ‘Vallahi de billahi de aramızda bir şey yok’ geyiği çevirip, hareminin elemanları arasında bir oraya bir buraya dolanacağına, her birinin üzerinde ayrı terör estirip canlarına okuyacağına, adam gibi adam olsan, birinden birinde karar kılıp nikáhlansaydın, onunla birlikte insan gibi yaşasaydın.

Sonra da diyelim ilişkiniz bitti, gidip mahkemeye edebinle boşansaydın.

Sen hangi hukukun namus tellálısın? Ne hakla bu gibi bir iddiadasın?

Bu ‘ya benimdir ya kara toprağın’ babalanması neyin nesi oluyor?

Sen bunu hiç çekinmeden nasıl böyle bir milletin gözü önünde gef gef gerinerek dile getirebiliyorsun? Kendinde bu cüreti nasıl buluyorsun?

Tüm bunları kimsenin sorası yok mu?

BU BİR SUÇ DUYURUSUDUR.

ÖNGÖRÜLMÜŞ BİR SUÇUN DUYURUSUDUR:

O kadının başına bir şey gelecek olursa, bunun mesûlü İbrahim Tatlıses’tir. Yok, değilse de onun bir tetikçisidir.

Böyle olmadığı yüzde yüz kanıtlansa bile, tehdit başlıbaşına bir suç unsurudur; gereği görülmelidir.

Ve bu adamın, bu sözleri, bir hukuk devletinde, bu kadar rahat bir şekilde medya organları aracılığıyla hönkürebilmesi de başlıbaşına REZALETTİR.
Yazarın Tüm Yazıları