Brüksel dönüşü izlenimleri

AVRUPA Komisyonu’nun düzenlediği bir programdan geri dönüşte, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’ın imzasını taşıyan sürmanşetle ilgili yaptığımız açıklamanın öne çıktığını görüyorum.

Evet Türkiye’de ilk kez, aralarında benim de bulunduğum bir grup gazeteci, birlikte katıldıkları bir toplantıdan sonra, bir meslektaşlarının haberi ile ilgili açıklama yaptılar.

Dün çeşitli kuruluşlardan arkadaşlarımız neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğumuzu sordu. Maalesef çoğuna yanıt veremediğim için, kendi gerekçemi burada açıklamak istiyorum.

Türkiye Kıbrıs’a karşı Ruhban Okulu pazarlığı içinde miydi?

Ne AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu üyesi Olli Rehn ile görüşmede, ne de Türkiye’nin AB nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Volkan Bozkır’ın tamamen yazılmamak üzere düzenlediği öğle yemeği davetinde böyle bir pazarlık yapıldığı söylendi.

Kendisine çok saygı duyduğum ve her zaman duymaya devam edeceğim meslektaşım Erdal Şafak, dinlediklerini alt alta koyduğu zaman böyle bir sonucu çıkardığını söylese, bunu kendi yorumu olarak verseydi kimsenin söyleyecek sözü olamazdı, benim de.

Ama ben gazeteciyim ve mesleğimi, mümkün olduğu kadar kurallarına uyarak yapmaya çalıştım, çalışıyorum. Benim de tanık olduğum bir toplantıda, Türkiye’de tartışmaya yol açan böyle bir pazarlıktan söz edilmediğini, meslek sorumluluğum çerçevesinde kendi adıma belirtmek istedim.

Böyle bir haber Türkiye’de tartışmaya neden olacaksa olsun diyebilirsiniz, tasası bana mı düştü? Evet düştü. Çünkü Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan sıkıntılı bir dönemden geçtiği bir süreçte, yönlendirmeler, gerçeği karartmalar, gündem saptırmaların gırla gittiği bir ortamda sapla samanın karıştırılmaması için en büyük çabayı medyanın tüm kanallarında görev yapan ve hepsinin temel elemanı olan gazetecilerin göstermeleri gerektiğine inanıyorum.

***

AMA benim bulunmadığım bir bağlamda böyle bir açıklama olduysa, onun doğru ya da yanlışlığını iddia etmek benim değil, haberde adı geçen kaynakların meselesidir.

Dün Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklama, bana böyle bir durumun da olmadığını düşündürüyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Murat Özügergin Kıbrıs ile Türkiye’nin AB sürecinin karıştırılmaması gerektiğini şu sözlerle dile getirdi: "Kıbrıs’ta, bizim limanlarımızın açılmasına karşılık KKTC üzerinde uygulanan izolasyonların kaldırılması konusundaki önerimiz hálá masadadır. AB’ye gelince, biz AB’ye tam üyelik sürecimizi kendi çerçevesinde, kendi dinamikleri içerisinde yürüyen bir süreç olarak görmeye devam ediyoruz. Her iki süreç doğaları gereği birbirinden bağımsız ve ayrı mecralarda yürümektedir. Aralarında bir bağın kurulmasının doğru olmadığını her vesileyle söylüyoruz. Bu ikisini birbirine karıştırdığınız zaman iyice içinden çıkılmaz bir hale geliriz. Nitekim AB sürecinde karşımıza çıkarılan suni engeller de söylediğimi doğrular niteliktedir."

***

BUNLARI
dedikten sonra Brüksel ve Berlin’de yaptığımız görüşmelerden önümüzdeki altı ayın takviminin esas konusunun reformlar olacağını anlıyorum. Yıl sonunda hazırlanacak ilerleme raporunda Kıbrıs ile ilgili Türkiye’nin verdiği sözleri tutup tutmadığına bakılacak.

Ama Kıbrıs yüzünden Türkiye ile ilişkilerin kesilmesi olasılığı çok az. Bir AB yetkilisi, bu durumu şu sözlerle dile getiriyor: "Türkiye ile Kıbrıs nedeniyle bir tren kazası yaşanırsa, bunun Kıbrıs görüşmelerine de olumsuz sonucu olur. Bunu kimsenin isteyeceğini sanmıyorum."

Öyleyse reformlara gerek var mı? Evet var. Hem Türkiye’nin kendini değiştirme iradesini gösteren bir ilerleme raporu açısından bu gerekiyor, hem de Türkiye’nin gerçek bir demokrasi iklimini soluyabilmesi için.
Yazarın Tüm Yazıları