Boş zaman işi çevrecilik ulusal programın neresinde

HÜKÜMET, Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili üçüncü ulusal planını hazırladı. AKP hükümeti Avrupa Birliği reformlarını yeniden gündemine aldı. "Brüksel olmazsa biz adını değiştirir Ankara reformları der yola devam ederiz" anlayışının pek bir şey ifade etmediği iyice anlaşıldı. Bu yüzden, reformların AB müktesebatı çerçevesinde yeniden hükümetin gündemine alınmasına memnun oldum.

Ama bu reformları kimin yapacağı sorusunu bir türlü yanıtlayamıyorum.

Güçlü bir siyasi iradenin liderliği olmadan reformları yapmak, onları hayata geçirmek mümkün mü?

Mümkün değil, üstelik bu iradenin yetersiz olduğunu gösteren örneklere her gün bir yenisi eklenirken hiç mümkün değil.

Mesela. Başbakan çevrecileri, yerelleri ile yetinmeyip, küresel çapta mahküm ediyor. Başbakan çevrecilerin dünyada "ele avuca gelecek pek bir şey" yapmadıklarını söylüyor, çevre ile ilgili sivil toplum çalışmalarını boş gezenin boş kalfalarının işi olarak niteliyorsa, Avrupa Birliği müktesebatı ile uyum için çevre konusundaki reformları nasıl gerçekleştirecek?

Üstelik Çevre, en zor fasıllardan biri. Ulusal programa dün yeniden göz attım. Meclis’in bir yıl içinde çıkartması gereken yasalar arasında Doğa ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma kanunu var. Biyo güvenlik kanunu var. Çerçeve Ajansı Kanunu, Çerçeve Su Kanunu var.

Kısaca, bazı insanların boş vakitlerini değerlendirmek için yaptıkları her şey var ulusal programda.

Bitmedi.

***

ULUSAL
Program, çevre konusuyla ilgili Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara bir yıl içinde uyumu sağlayacak yasaların çıkartılmasını da öngörüyor.

Bonn Sözleşmesi, Göteborg, Rotterdam ve Aarhus sözleşmesi.

Aarhus sözleşmesi, Başbakan’ın nükleer enerji santraline karşı çıkan çevrecilere sinirlendiği noktada dönülüp bakılması gereken bir yükümlülüğe işaret ediyor.

Bu sözleşme, sivil toplumun çevreye ilişkin konuda bilgiye ulaşım, karar alma mekanizmalarına katılım ve adalete erişimine ilişkin hakları ve yükümlülükleri düzenliyor.

Bir de 2007 yılında çıkartılması öngörülmüş olan ama çıkartılmayan ikincil düzenlemeler var. Örneğin Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği.

Bu yönetmeliğin amaçları arasında, "Bir kamu otoritesi tarafından onaya tabi plan ve programların çevresel açıdan değerlendirilmesi ve bu sürece halkın katılımının sağlanması?" da var.

***

NASIL
olacak bu iş? Dün çevrecilere sinirlenen bir başbakan, yarın bu reformları nasıl yapacak? Hayata geçirilmesi için hangi siyasi iradeyi ortaya koyacak?

Bir hükümet nükleer enerji santrali kurmayı programına alabilir. Ama buna karşı çıkanları ikna etmek, inandırıcı gerekçeler ortaya koyma çabası göstermeyi de önemsemek gerekir. Nükleer enerjiyi kaçınılmaz bir seçenek olarak sunarken temiz enerji konusundan da haberdar olmalı, en azından bu noktada çaba gösterildiğini çevreye ve doğal kaynaklara saygılı insanlara söyleyebilmelidir.

Dünya, eski kalıplarla izah edilemeyecek biçimde yeni bir yöneliş içinde. Bu yönelişte çevre en belirleyici unsur olarak her geçen gün daha önemli bir konum kazanıyor.

Önümüzdeki dönem, dünya politikalarını, temel ihtiyaçlara, gıda, su ve enerji kaynaklarına olan küresel talebin nasıl karşılanacağı belirleyecek.

Çevrenin korunması ve onun ekonomik verimlilik çerçevesi içinde değerlendirilmesi insanların daha da çok zamanını alacak.

Geleceğe boş gözlerle bakanlar bunu belki hiç anlamayacak.
Yazarın Tüm Yazıları