Bilin bakalım nereliyiz

ROMA’da, Türkiye-Avrupa ilişkileri üzerine düzenlenen konferanstan sonra akşam yemeği için gittiğimiz lokantada, yandaki masa bizi çok merak etti.Aynı şey birkaç gün sonra Amsterdam’da da başıma geldi. Garsonlarla İtalyanca’yı, İngilizce ve Fransızca’yı kendileri gibi konuşan kadın ve adamlar aralarında başka bir dil kullanıyorlardı. Neydi bu dil? Roma’da, yanımızdaki masada gençler yemeği bitirmeyi bile beklemeden bize doğru eğilip sordular, ‘Nerelisiniz?’ ‘Türküz. Sizin Avrupa’ya istemediğiniz Türkler...’‘O, a... Hay Allah hiç tahmin edemedik...’ Sonra bizi istememezlik gibi bir şeyin olmadığını anlattılar.Amsterdam’dan ayrılmadan önce dört kadın gittiğimiz lokantada, yandaki masa daha sabırlı davrandı. Yemeklerini bitirene kadar farkımızda değillermiş gibiydiler. Ayağa kalktıklarında, iş değişti. Gerçeği öğrenme anı gelmiş, herkes bize dikkat kesilmişti. Kim bu kadınlar?‘Türküz’ yanıtı onları şaşırttı. Hay Allah, onlar bizleri Yugoslavya’dan bir yerlerden sanmışlardı. Türk olacağımız hiç akıllarına gelmemişti. Çünkü, Türk deyince onların aklına, göçmen işçilerin yaşadıkları toplumla en uyum sağlayamayan kesimi geliyordu. Eğitimsiz, uyumsuz, gettolarda yaşayan, kokulu yemekler pişiren, kızlarını karılarını saklayan, mutaassıp bir tipti onların Türkü. İkinci sınıf vatandaş stereotipine uygundu. Birçok Avrupa ülkesinde toplumun kilit noktalarında yer alan başarılı Türkler, Türkiye’yi temsil etmiyordu onlara göre. Avrupa Parlamentosu’nun yeni Başkanı Borell, önceki gün İstanbul’da İktisadi Kalkınma Vakfı ve TOBB’un düzenlediği konferansta yaptığı konuşmada, Avrupa’nın önyargılarına değindi. Avrupa kamuoyu Türkiye’ye karşı ön yargılıydı. ‘Avrupa ile müzakere sürecinde ben İspanya’da bakanlık yaptım. 11 yıl sürdü bu. Sizinki de 15 yıl sürebilir ama bu süreyi zaman kaybı olarak görmeyin. Üyelik günü geldiğinde Avrupa’da Türk önyargısı da ortadan kalkmış olacak, Avrupa Türkiye’yi, Türkiye Avrupa’yı daha iyi tanıyacak’ diyordu. * * * GİTTİĞİMİZ her yerde karşılaştığımız, ‘Nerelisiniz?’ sorusu Avrupa’nın, 25 ülkeye çıkmasıyla da yakından ilgili. Avrupalılar, yeni üyeleri de tanımıyorlar. Genişlemenin kendilerine neler getirdiğini henüz fark etmiş değiller. Yeşiller Grubu’nun Hollandalı üyesi Joost Lagendijk, geçen gün bir konferansta, ‘Polonyalılar ile birlikte Avrupa Parlamentosu’na dinin geri geldiğini’ söyledi. ‘Polonyalılar, kürtaj meselesinin yeniden tartışılmasını istiyorlar’mış. Avrupa’da kadın hareketlerinin 70’lerdeki mücadelesi ile kapanan bir konu yeniden gündeme taşınmak isteniyor. Aşıldığına inanılan birçok konunun yeniden açılması herkesi şaşırtıyor. Avrupa’nın eski üyeleri yeni gelenleri hazmedemeden, onlarla çıkılan yolculuğun nereye varacağını fark edememişken Türkiye’yi düşünmek ağır geliyor. Önyargı ve bilgisizlik sadece Avrupa’da değil, bizde de var. * * *TEMPO Dergisi’nin son sayısında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu ile yaptığı röportaj bu anlamda çok öğreticiydi. Prof. Bardakoğlu aydın, yol gösterici bir din adamı. Ama o bile Avrupa’nın ‘cinsel ahlakı’ndan söz ediyor ve bizim dinimize uymayacağını söylüyor. Eşcinsel evlilikleri kast ederek böyle bir karşılaştırma yapıyor. Ama, bugün Avrupalı çoğunluğun dini olan Hıristiyanlık da, aile, kadın, kürtaj, eşcinsel evliliklere İslamiyet’ten farklı yaklaşmıyor. Bütün dinlerde ahlak anlayışı benzerlik taşıyor. Avrupa Birliği’nin, dine ya da kültüre dayalı bir ahlakı yok. Bu alanı, bireysel haklar belirliyor. ‘Avrupa’nın cinsel ahlakı bize uymaz’ demek onun mezhebinin genişliğini ima etmekten başka alama gelebilir mi? Bu yaklaşım da, Avrupalı’nın önyargılarını besleyen, ‘kendi eşini saklarken benimkine sulanmayı hak gören adam’lara vize anlamını taşıyor. Sonra da, kendi Türk kalıplarına uymayanları gördüklerinde soruyorlar, ‘Siz nerelisiniz?’
Yazarın Tüm Yazıları