Ben şimdi n’apıcam?

Utanç içindeyim... Esasında insanlığımdan utanıyorum derdim ama diyemiyorum. Zira kalmamış bende öyle bir şey. İnsanlık yani...

Ben bir metropol ucubesiyim. Utanç içindeyim ama neremle utanıyorum ona dair bile fikrim yok, yemin ederim.

Geçtiğimiz gün, bir röportajdan çıkmış, gazeteye dönüyorum. Saat akşam sekiz buçuk filan...

Daha çevreyolunun başında inanılmaz bir trafiğe yakalandık.

‘Bu saatte, bu güzergáhta, böylesini ilk kez görüyorum’ dedi şoför.

Ben ne desem beğenirsiniz: ‘Ya, hakikaten, kaza filan olmuştur inşallah.’

Laf ağzımdan çıkar çıkmaz, ne dediğime uyandım ve kendime inanamadım.

Hani az ilerde bir kaza vuku bulmuş ve trafik ondan sıkışmış olsun istiyorum. Ki bu sayede bir süre sonra çözülsün, biz de rahat rahat yolumuza gidelim.

KATLİAM VACİP

İşin daha da acayip yanı şu ki, şoför de ‘Höst, senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?’ filan demedi.

‘Hı hı...’ dedi.

Pespayelik, kepazelik, rezillik. Kendimden tiksindim.

Zaten o sırada beyin fena hálde karıncalı. Kendimle hunhar bir hesaplaşma içindeyim, kafamın içinde durup durup kendime kalem kırmaktayım; bir de bu yani?..

Katlim vacip; gidip Bush’a evlenme teklifi falan edeyim bari. Bana o yakışır.

Bu şehir mi beni bu hále soktu, yoksa ben hep böyle miydim?

Mesleki deformasyon mudur, İstanbul’un yüklediği metal yorgunluğu mudur; böyle bir cümle sarf edebilecek kıvama ne ara ve neden ve nasıl geldim?

Geçenlerde canım ciğerim sevgi ve saygıdeğer bir dostum; ‘Elimde değil artık, aşka dair her şeye alaycı yaklaşıyorum; böyle de sarkastik bir yaratığa dönüştüm’ dedi.

Al benden de o kadar...

‘Hani uzun zaman oldu, bünye hazır, hevesli ve niyetli, şu köşeden bir yerlerden aşk meşk filan çıkıp gelse fena olmaz’ diyor bir yanım.

Fakat mıh gibi de biliyorum yani, aşk gelecek olsa, onu defe koyup çalacağım.

‘Ben şimdi n’apıcam?’ Böyle soruyor Pamela Spence, Şehir Rehberi albümünün ilk şarkısı İstanbul’un başında.

Kendisini kafenin birinde terk eden manitaya; ‘Böyle mi olduk şimdi? Hani en kötü günümde sen olacaktın yanımda?’ şeklinde hesap sorarken.

‘Eskidenmiş onlar güzelim’ diyesi geliyor insanın; güven dediğin artık sigorta poliçesi reklamlarında filan bahsi geçen nostaljik bir tat...

Şimdilerde hayat dediğin abur cuburla beslenmekten dolayı salınmış deforme bir göbekten ibaret.

Neymiş? Aşk...

‘Bir ortak geçmişimiz var, bir de hep açık yaralar / Kendime hatırlattığım, fazla parlamış anılar! / Karşıma her yerde çıkan 30 yaş üstü adamlar / ‘Hep seni sevmiştim’ diyen, bir şeyler bekler bakışlar! / Yerçekimine yenik üstün başın / Bir de hep güzel tınlamış adın, adın! / Cebinde bir tek numaran kalmış artık / Herkes için bir tadımlık!’

Geçtiğimiz hafta Tolga Akyıldız Pamela’nın albümüyle ilgili gayet isabetli bir methiye yazmıştı.

Üzerine ekleyebileceğim pek bir şey yok, her sözünün altına ben de imzamı atarım deyip işin kolayına kaçayım.

İstanbul’un klibi de gayet başarılı.

Stilde kopan bir Pamela Spence, güzel İstanbul kadrajları ve gençten bir yakışıklı... (Eh, hayatı boyunca şakağına kır düşmemiş adamı adamdan saymayan biri olarak artık kıtırları da beğenir olduk ya, yaşlandığımızın resmidir yani!)

İstanbul derken de, öyle Çamlıca tepelerinden Boğaz manzarası filan değil elbette...

Duvar dipleri, ara sokaklar, kafeler, caddeler; şehrin ciğerinden metropol hálleri...

Şahsen bir tek sıkıntım var: Pamela’nın kafasındaki o bilmem kaç kiloluk saç modeline bakarken benim başım ağrıyor ama onun bir şikáyeti varmış gibi görünmüyor.

Gayet de şık duruyor.

Bana ne yani, di mi?

Benim derdim her zamanki gibi kendimle.

Şunun şurasında hepi topu 33 yaşımda dönüşmüş olduğum içi acımış, ekşimiş kadına hayıflanıyorum.

‘İstanbul seni hapsetmiş, eski bir banda kaydetmiş / Yüzlerce binlerce insan, aman Allah, hep bu şarkıyı söylemiş / İstanbul seni kaybetmiş, ilaçlayıp berbat etmiş / Davul gibi gerilen derini, aman Allah, kimbilir kimler inletmiş?’

İstanbul bizi kaybetmiş, ilaçlayıp berbat etmiş. Piç etmiş, hacamat etmiş; doğru valla...

O gün, gazeteye gelene dek yolda üç ayrı kaza gördük.

Fakat trafiğin onlarla bir alákası yoktu. Tabakhaneye yazı yetiştiriyoruz ya, al bana, al bana, al bana!..

ULAN İSTANBUL

Kaza mahallerini geçince filan da trafik rahatlamadı.

Bana sadece böylesi bir cümleyi kurabilmiş, daha da fenası böyle bir şeyi düşünebilmiş olmanın hayreti ve utancı kaldı.

Bir yandan cehennemde yanacağım diye korkuyorum ama herhalde pek de zorluk çekmem.

Dünya gözüyle bir nev’i zebaniye dönüşmüşüz zaten.

Ulan İstanbul, ulan İstanbul...

İnsanlıktan çıkmışız be.

Neymiş bir de?.. Yok aşk, yok güven...

Ulan İstanbul... Ulan İstanbul...
Yazarın Tüm Yazıları