Paylaş
“Bunlarda takiye var, bunlarda yalan var, bunlarda iftira var. Üçünün neticesi fitne var, fesat var. Yani böyle çok rahat takiye yapıyorlar. Şia’yı falan geçmiş vaziyetteler. Şia bunların eline su dökemez. O denli ileriler.”
Benzer içerikte sözlerin başka bir ülkede aynı şekilde Sünnilik hakkında sarfedilmiş olması halinde Türkiye’de kopacak fırtınayı tahmin etmek hiç de güç değildir.
* * *
Şia, Şiiliğin, yani İslam’ın ikinci büyük mezhebinin diğer adıdır. Ve geçen çarşamba akşamından bu yana Türkiye’de Şiilik mezhebine bağlı olan Caferi vatandaşlarımız, onların örgütleri büyük bir infial içindedir.
Caferider ile Caferi Âlimler Birliği (CABİR), geçen cuma günü düzenledikleri bir basın toplantısıyla Başbakan Erdoğan’ı bu sözlerinden dolayı özür dilemeye davet ettiler. Caferider Başkanı Sinan Kılıç, şöyle konuştu:
“Bir ülkenin Başbakanının bütün vatandaşların inançlarına eşit mesafede olması gerektiğine inanmaktayız. Evrensel hukukun ve iç hukukumuzun kuralları, yöneticilerin inanç ayrımı yapmalarını, herhangi bir inanca hakaret etmeyi, aşağılamayı men ederek, cezai yaptırımlar öngörmüştür. Mensubu olduğumuz İslam dini de buna cevaz vermez” diye konuştu.
Kılıç’ın dünkü sohbetimizdeki şu sözleri de ciddi bir kırgınlığın ifadesiydi:
“Kökleri çok eskilere, Arap yarımadasında çoğu din dışı siyasi toplumsal çekişmelerden kaynaklanan birtakım yanlış bilgilerin günümüzde bize karşı aşağılayıcı bir şekilde kullanılması hem yanlıştır, hem de üzüntü vericidir. Bizim ayrışmak gibi bir niyetimiz yok. Sadece adalet, özgürlük ve eşitlik talep ediyoruz.”
* * *
Erdoğan’ın sözleri, Türkiye’de yaşayan Caferi vatandaşlarımızı derinden rencide etmiştir.
Büyük bölümü Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı kökenli olan, ancak bugün önemli bir bölümü göç sonucu Türkiye’nin pek çok bölgesine, ağırlıklı olarak da Marmara Bölgesi ve İstanbul’a yerleşmiş bulunan yüz binlerce Caferi vatandaşımız var. Toplam sayıları konusunda görüşler farklı. Caferider, bu sayıyı üç milyona kadar çıkarıyor. Başka kaynaklarda ise bir milyonun biraz altına iniliyor.
Gelgelelim insanların bir mezhep grubu olarak topluca “nefret söylemi”ne hedef olması karşısında sayıların hiçbir önemi yok. Ayrıca, inanç yorumları ve ritüelleri farklılıklar göstermekle birlikte, Hazreti Ali sevgisi söz konusu olduğunda Aleviler Şiilerle aynı ortak paydada buluşuyor. Dolayısıyla onların da bu beyan nedeniyle “kırılmış olduklarını” tahmin etmek güç değil.
İşin bir de dış boyutu var. Bu beyandan yalnızca Türkiye’de yaşayanlar değil, Ortadoğu ağırlıklı olmak üzere dünyada yaşayan bütün Şiilerin rahatsızlık duyması beklenmelidir. Başta nüfusunun ezici çoğunluğu Şii olan İran ile önemli çoğunluğu (yüzde 65-70 gibi) Şii kökenli olan Irak gibi ülkelerde bu sözlerin ciddi bir rahatsızlığa yol açmaması düşünülemez.
* * *
Meselenin başka bir düşündürücü tarafı daha var. Başbakan Erdoğan 2010 yılı Aralık ayında Caferilerin Halkalı’da düzenlediği Evrensel Aşura Matem törenine katılarak önemli bir açılım yapmıştı. Başbakan, ardından Mart 2011’de Irak’a gitmiş, bu gezisinde Şiilerin Kerbela ve Necef’teki kutsal mekanlarını ziyaret ederek, ülkedeki Şii din otoriteleri ile de görüşmüştü.
Erdoğan’ın 16 Aralık 2010 tarihli konuşması, Caferilere karşı son derece sıcak, kucaklayıcı temalar içeriyordu. Şöyle demişti konuşmasının bir yerinde:
“Bu ülke bizim, bu topraklar bizim. Bu tarih, bu medeniyet, onlarla birlikte gelecek hepimizin. Hiç kimsenin hiç kimseye, Sünni’nin Caferi’ye, Caferi’nin Sünni’ye, Türk’ün Kürt’e, Laz’ın Çerkez’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur ve olamaz. Bu topraklar üzerinde hepimiz biriz, beraberiz ve kardeşiz.”
* * *
Bundan yaklaşık üç buçuk yıl önce takdire şayan bir “Caferi açılımı” yapmış olan Başbakan’ın bugün Şiiliğe karşı hakaretamiz bir söylem başvurması pek çok bakımdan büyük bir talihsizliktir. Öncelikle, bir mezhebi diğerinden üstün tutan bir anlayış toplumsal barışa katkıda bulunmayacaktır.
Ayrıca, bu gibi beyanlar özellikle Suriye krizi sonrasında Türkiye’nin mezhepçi bir dış politika izlediği yolundaki algıyı iyice pekiştirecektir. Ortadoğu’da mezhepsel gerilimlerin, savaşların tırmandığı bir dönemde Başbakan’ın mezhepsel hassasiyetlerin sinir uçlarına dokunan bir dil kullanması vahim derecede bir basiretsizliktir.
Endişemiz odur ki, Başbakan Erdoğan özür dilese bile, hem Türkiye’de hem de bölgede telafisi kolay gözükmeyen bir kırılma yaratmıştır.
Yine de Başbakan ne derse desin bizlere düşen görev, Caferi vatandaşlarımıza inançlarının saygıdeğer olduğunu ve gönül kapılarımızın onlara sonuna kadar açık durduğunu söylemektir.
Paylaş