Barzani üzerine tezler

Bir ara Türk dış politikası “Barzani şeytandır” tezi üzerinden işliyordu. Çok hakaret edildi Barzani’ye... Gerekçe şuydu: “Barzani Kürdistan’ı kuracak, bizim Kürtlere kötü örnek olacak.”

Haberin Devamı

- Barzani amaçlarını gerçekleştirdi... Biz istesek de istemesek de orada bir “yapı” ortaya çıktı... Bu durumda iki yol vardı: Ya düşmanlığa devam ya da ilişkiye başlama...
- Düşmanlığa devam anlayışı Türkiye’nin çıkarlarına ters bulununca ilişki devreye girdi... İlişkiyi Erdoğan başlatmadı... Erdoğan’dan önce de Barzani ile ilişki vardı.
- “Barzani–PKK ilişkisi”ne gelince... Barzani 90’lı yıllarda PKK’ya karşı savaş verdi... Peşmergeler, Türk askerleriyle birlikte PKK’ya karşı savaştılar... Kayıplar verildi... Bu savaş nedeniyle Kürt ikliminde ağır eleştirilere uğradı Barzani...
- Bugün için temel soru şudur: Barzani, PKK’yı Kandil’den neden söküp atmıyor? Bu sorunun iki yanıtı var: BİR: Barzani 90’larda olduğu gibi Kürt/Kürt savaşı istemiyor. İKİ: Barzani, PKK’nın Kandil’den sökülüp atılmasının hiç de kolay olmadığının farkında...
- Türkiye de bunların farkında... Bu nedenle üstüne gidemiyor Barzani’nin...
- Peki Barzani, AK Parti kongresine neden davet edildi? Şundan dolayı: Suriye düşman, İran düşman... Irak Başbakanı Maliki ile aralar limoni... Bir de Barzani’yi düşman bellemek, “Sınırda sıfır iletişim” anlamına geliyor.

Haberin Devamı

NOT: Kongre kasetlerini inceledim, katılan gazetecilere sordum, tarafsız gözlemcilerle görüştüm. Sonuç şudur: AK Parti Kongresi’nde Barzani için “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganı atılmamıştır... Benim kitabımda “Eleştiri yaparken hakikatler çarpıtılır” diye bir cümle yazmaz. Bu nedenle salı günü yazdığım cümleyi düzeltir, ilgililerden özür dilerim.

Liberaller tutunacak yeni dalı buldular

Size haber veriyorum: Bundan sonra liberallerin Tayyip Erdoğan eleştirileri şu tür cümlelerle tamamlanacaktır:
- Abdullah Gül daha üsluplu...
- Abdullah Gül daha modern...
- Abdullah Gül daha şehirli...
- Abdullah Gül daha kuşatıcı...
- Abdullah Gül daha Batılı...
- Abdullah Gül daha tahammüllü...
- Abdullah Gül daha eleştiriye açık...
- Abdullah Gül daha gerçekçi...
- Abdullah Gül daha sakin...

Tayyip Erdoğan ve Aziz Yıldırım: Fena benziyorlar

- İkisi de eleştiriden hiç mi hiç hazzetmiyor.
- İkisi de mutlak sadakat talep ediyor.
- İkisi de tek adamlığa fazla yatkın...
- İkisi de “Kadroyu ben oluştururum” diyor.
- İkisi de omurgaya sahip çıkıp hücreleri yeniliyor.
- İkisi de gerektiğinde hiç acımıyor.
- İkisi de mağduriyetten besleniyor.
- İkisi de hapisten güçlenerek çıkmayı başarıyor.
- İkisi de bir misyonla geldiğine inanıyor.
- İkisi de sevmediği gazetecileri bahçesine almıyor.
- İkisi de “Şahıslar geçici, kurumlar kalıcı” diyor.
- İkisi de “nifak” ve “fitne” sözcüklerini pek seviyor.

Haberin Devamı

Değmeyecek biri: Sevan Nişanyan

SEVAN Nişanyan adlı şahıs internette şöyle bir cümle yazmış:
“Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir.”

* * *

Söyleyeceklerim şunlardır:
- Çok görmemek lazım... Hayata “mali menfaat/cinsel menfaat” penceresinden bakan biri, tertemiz Peygamber’i bile böyle yorumlar.
- Ama sorun burada değil: Çünkü o, bir “yorumlama” falan yapmıyor... Peki ne yapıyor? Ne yapacak? Dikkat çekmek istiyor... Tescilli bir “dikkat çekme” hastasıdır kendisi... Dikkat çekmek için yapmayacağı şey yoktur... Buna kutsala arsızca ve hayâsızca saldırı dahil.
- “Hasta” deyip geçmeyelim. Çok kurnazdır da kendisi... Bilir ki Peygamber’e hakaret edince ortalık karışacaktır... Bilir ki gelen tepkiler karşısında “Beni hedef gösteriyorlar” diye sığınabileceği sağlam bir liman vardır... Ve yine bilir ki aklı başında kişiler “hedef gösterme” durumu olmasın diye susacaktır...
- Aklı başında kişilerin “ayıplama” özgürlüğünün bile olmadığı ortamın farkında olduğundandır cüretkârlığının sınırsızlığı...
- İşte bu nedenlerle “değmez” diyorum... Bu adama tepki göstermeye bile değmez...
- Şimdi diyeceksiniz ki: “Amerika’dakine değmez, buna değmez... Sen de her hakaret karşısında ‘değmez’ diyorsun.” Doğru... Biraz öyle oluyor... Ama ne diyeyim? Bu adam için değmez, gerçekten değmez.
- “Kutsala hakaret ve düşünce özgürlüğü” konusunun tartışıldığı bir ortamda “Acaba buradan bana nasıl ekmek çıkar” diye ortalığa atılmış bir adama ekmeğin kırıntısı bile verilmez... Bırakalım, elleri böğründe kalsın. Bırakalım, “Rencide etmeyi bile başaramamış bir zavallı” durumuna düşsün.
- Karakter ortada: Yaptığı kaçak inşaat yıkılınca “Ermeni’ye zulüm” imasıyla ortalığı ayağa kaldıran birinden söz ediyoruz. Ermeni halkının çektiği acıları bile kaçak inşaatına alet etmekten çekinmeyen biridir söz konusu olan... Karısın üstüne attığı b.k’u dile getirmeye bile gerek yok...
- Gerisini “Yanlış Cumhuriyet” adlı gülünçlüklerle dolu kitabını “Kemalizm eleştirisi” diye ciddiye alan muhafazakârlar düşünsün...

Haberin Devamı

Futbol siyasetten daha kişilikli çıktı

Eğer siyasetin Aziz Yıldırım’ı, siyasetin Aykut Kocaman’ı eliyle siyasetin Alex’ine yol verseydi...
Ne olurdu?
Hiçbir şey olmazdı.
Tepkiler çığ gibi büyümezdi, ses çıkmazdı, ayağa kalkan olmazdı, fısıldama bile olmazdı.
Susulurdu...
“Kol kırılır yen içinde kalır” denirdi.

* * *

Ama bakın, futbolda neler oluyor?
Daha düne kadar liderlerinin arkasında dimdik duran ve onun için her şeylerini ortaya koyan kitle, zor zamanda arkasında durdukları liderlerinin aldıkları bir karar karşısında ayağa kalkıp itiraz ediyorlar.
Vicdanlarına uymayan karar karşısında haykırıyorlar.
- “Olmaz” diyorlar.
- “Kabul etmeyiz” diyorlar.
- “Alex’e bunu yapamazsınız” diyorlar.
- “Lidere sadakat onurumuzdur” falan demeyi aklına getiren bile yok.
Özgüven patlaması yaşayan ve kitlenin kendisine sadakat göstereceğinden zerre kadar kuşkusu olmayan lider, acayip şaşkın... Bu itiraz dalgası karşısında ne yapacağını şaşırıyor.

* * *

Haberin Devamı

“Futbol toplumun uyuşturucusudur” falan diye ahkâm kesenlere sormak isterim: Siyaset toplumun nesidir?

Diziler miziler

- Huzur Sokağı o kadar çok izleniyor diye “Muhafazakârlaşıyoruz arkadaş” demeyin... Çünkü bu “Huzur Sokağı”, bildiğiniz entrikalı aşk meşk dizisi gibi ilerliyor. İdeoloji geri planda...
- Kimin aklına geldi Metin Kaçan’ın “Ağır Roman” adlı romanını dizi yapmak bilmiyorum... Ama bildiğim bir şey var: Sterilliğe zirve yaptıran o sokaktan Kolera Sokağı falan çıkmaz.
- Muhteşem Yüzyıl’la kafa bulan “Harem” dizisini izledim... Durum şudur: “Harem” adlı diziyle de kafa bulan bir dizi çekilebilir.
- “Veda” adlı dizi çok gösterişli, çok parlak ve çok para harcanmış bir dizi... Keşke biraz da içeriğe çalışılsaydı...
- “Behzat Ç.” adlı dizi, o zoraki evliliğin ardından “ödün vermiş bir devrimci” edasına büründü... İzlenemiyor.
- “Yalan Dünya”da “reytinglerde geri kalmamak” kaygısının yol açtığı bir acelecilik ve telaş var... Keşke olmasa...
- “Babalar ve Evlatlar” yayından kalkmış... İyi ki de kalkmış... Serdar Gökhan ve Fatma Girik’e yazık oluyordu.
- Biraz Mahsun filmlerini andırsa da “Kayıp Şehir” adlı diziye fırsat tanımak istiyorum. Ne de olsa Ahmet Mekin var.
- “Dila Hanım” falan tamam da biz orada “hükümet gibi bir kadın” görmek istiyoruz. Türkan Şoray gibi...

Yazarın Tüm Yazıları