Avrupa için önümüzdeki altı ayın en önemli konusu

AVRUPA Birliği sürecinde sıkıntılı bir dönem başlıyor. ’Ne zaman sıkıntısızdı’ diye sorabilirsiniz, hatta böyle bir sürecin var olup olmadığını bile tartışmaya açabilirsiniz.

Ama bu kez farklı. Diğerlerinden daha sıkıntılı bir dönem olacak. Üstelik de AKP "artık seçimler bitti, şimdi Avrupa Birliği meselesiyle ilgileneceğim" demişken, ciddi bir sınavla karşı karşıya. Avrupa Birliği konusunda, AKP’nin son samimiyet sınavı bu.

Dönem başkanlığına hazırlanan İsveç’in Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Brüksel’de Avrupa Birliği-Türkiye Ortaklık toplantısından sonra, "Kıbrı,s Avrupa Birliği için önümüzdeki altı ayın en önemli konusu olacak" dedi.

Bu açıklama, Brüksel’in işi gücü bırakıp Kıbrıs sorununu çözmek için uğraşacağı anlamına gelmiyor.

Kıbrıs sorununu Türkiye’nin önüne koymaya hazırlandığını gösteriyor.

Ek protokolün uygulanması, limanların açılması için baskılar artacak.

Vazgeçildiği iddia edilmiş olsa bile, Türkiye’nin üyelik sürecinin bu açıdan değerlendirileceği rapor bile gündeme gelebilir.

AKP hükümetinin, hele de yeni kabine revizyonundan sonra Kıbrıs konusunda herhangi bir adım atabileceğini sanmıyorum.

Atmayacağı için eleştirmiyorum, koşullar öyle sıkışık ki, herhangi bir hükümetin, bir yandan Ermenistan açılımı, öte yandan Kürt meselesinin çözümü ve de Kıbrıs’ta hiçbir ilerleme sağlanmadan Türkiye’nin limanları açmaya yanaşması mümkün değil.

***

BRÜKSEL
’deki Ortaklık Konseyi’nden sonra Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, "Taktik oyalamalar, zaman kazanma çabaları, Türkiye üzerinde Avrupa baskısı iyi niyetle bağdaşmaz" açıklaması da durumun sertleşmekte olduğunu ortaya koyuyor.

Yine döndük başa, müzakerelerin başlama kararının alındığı günlere. Avrupa Birliği ile müzakerelerin başladığı günlerde de, Kıbrıs meselesinin Avrupa ile ilişkileri tıkayacağı öngörülüyordu.

Sürecin işlemesi ve Kıbrıs konusunu aşmanın yolu Türkiye’nin reform sürecine hız vermesi ile mümkün olabilir diye defalarca yazıldı, konuşuldu.

AKP Hükümeti içine düştüğümüz toplumsal ayrışma sürecini geri çevirebilir, reform adımları atmak için siyasi vizyonunu çatışma ekseninden, uzlaşma arama eksenine yöneltebilirse tıkanıklık aşılabilir. Türkiye yön mü değiştiriyor, istikrarsızlık derinleşiyor mu sorularına açıkça yanıt verilmiş olur.

Ama bunun işaretleri yok.

***

HÜKÜMETİN
Türkan Saylan’ın cenaze törenine bu kadar ilgisiz kalması, diğer bütün yaptıklarını bir kenara bıraksak bile bu ülkenin cüzzama karşı mücadelesinin öncüsü olan bir tıp insanına Sağlık Bakanlığı’ndan bile bir çelenk gönderilmemiş olması, AKP Hükümeti’nin durumu değiştirme niyetinin olmadığını ortaya koyuyor. Bu sadece bir örnek.

Başka örnekler de var. Dün insan hakları dernekleri basın açıklaması yaparak duyurdular. Hükümet, İnsan Hakları Kurumu yasa tasarısı hazırlamış. Ama bu konuda yıllardan beri mücadele veren insan hakları örgütlerinin haberi yok. Ne danışma ihtiyacı duymuş ne de böyle bir çalışma yapıldığı duyurulmuş kendilerine. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi için bu tasarı, hükümetin 2004 yılından beri üçüncü insan hakları kurumu girişimi. Olmuyor. Sivil toplumu dışarıda bırakarak, sırf Avrupa Birliği gerekli gördüğü için insan hakları konusunda adım atılamıyor.

Neden? Çünkü hükümet bunu da Avrupa istiyor diye kerhen yapıyor. Aslına bakarsanız da yapmıyor.

Böyle giderse AKP, Avrupa konusundaki son sınav hakkını da kaybedecek.
Yazarın Tüm Yazıları