Avrupa güvenlik belgesinde Türkiye

BRÜKSEL’deki zirve sonuçlarını incelerken, Avrupa Güvenlik Stratejisi belgesine de göz attım.

Hem Komisyon, hem Avrupa Parlamentosu’ndan verilen mesajlarda Türkiye’nin reform sürecini yavaşlattığı öne çıkıyor, bizden verilen yanıtlarda da "zaten Avrupa bizi almayacak" yaklaşımı ağırlık kazanıyordu.

Güvenlik belgesi, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini sadece hazırlık sürecine bakarak yorumlamanın eksik kalacağını bir kez daha ortaya koyuyor.

Avrupa Birliği üyesi ülkeler, geleceğin güvenli inşasında Türkiye’nin öneminin farkındalar.

Müzakere süreci belli dönemlerde yavaşlayıp belli dönemlerde hızlansa bile devam edecek. Önemli olan bu sürece uyum sağlayacak ve onu yönlendirecek siyasi iradeye sahip olmak. Mücadelede ustalık gösterebilmek.

AKP Hükümeti, müzakere sürecini siyasetten kopartıp sadece teknik ile sınırlı steril bir temele oturttu. Reformların yapılamazlığını da "muhalefet"e ihale edince, reform süreci başlarken durakladı.

2008’in Avrupa yılı ilan edilmesi bile, hükümetin isteksizliğini yenemedi.

TÜRKİYE’NİN ADININ GEÇTİĞİ YERLER

Avrupa, 2003 yılında kabul ettiği güvenlik stratejisini yeniden değerlendirirken üç ayrı yerde Türkiye’den de söz ediyor.

Avrupa’yı tehdit eden küresel riskleri sıralarken en başta kitlesel imha silahlarını en başa oturtuyor. Bu tehdidin son beş yıl içinde azalmadığını arttığını vurguluyor. "İran nükleer programı, bölgenin istikrarı açısından anlamlı bir biçimde ilerledi" deniyor.

İran’ın Avrupa güvenliği açısından altının çizilmesi, bu konuda Washington ile Brüksel’in önümüzdeki dönemde birlikte hareket edeceklerinin ipuçlarını taşıyor.

İkinci sırada terör ve örgütlü suç, üçüncü sırada da siber suçlar geliyor.

Bunların hemen ardından enerji güvenliği konusunu görüyoruz.

Türkiye’nin adı ilk kez bu bölümde geçiyor.

2030’da Avrupa’nın petrol ve doğal gaz ihtiyacının yüzde 75’inin dışarıdan sağlanacağı vurgulandıktan sonra tek bir kaynağa bağlı kalınamayacağı belirtiliyor. "Türkiye ve Ukrayna’dan geçecek enerji yollar politikamız olmalı" deniyor.

İklim değişikliği de Avrupa’nın güvenlik riskleri arasında sayıldıktan sonra belge, "Avrupa’da istikrarın İnşası" başlığı altında güvenlik açısından yapılması gerekenleri sıralıyor.

Türkiye’nin adı ikinci kez bu bölümde yani Avrupa’nın istikrarı çerçevesinde geçiyor.

"Genişleme, kıtamızda istikrar, barış ve reformun itici gücü olmaya devam ediyor" deniyor.

Bu cümlenin hemen altında ise Türkiye’nin genişleme sürecindeki durumuna atıf var.

"Türkiye ile müzakereler 2005’te başladı ve o zamandan bu yana bazı fasıllar açıldı."

Türkiye gibi Balkanlar’a açılım da Avrupa genişlemesi içinde ele alınıyor. Avrupa istikrar ve barışı için birlik sınırlarının Türkiye’ye genişlemenin altı çizilmiş oluyor.

Türkiye’nin adı, 12 sayfalık metinde üçüncü kez, "Değişen Dünyada Avrupa" başlığı altında geçiyor.

Bu başlıkta, Avrupa’nın kendi içinde, komşuları arasında ve dünyada değişen güvenlik ihtiyaçlarına nasıl yanıt vermesi gerektiği incelenirken, Güney Kafkasya, Moldova ve Filistin İsrail sorunları Avrupa güvenliğini etkileyen konular olarak ele alınıyor. "Her yerde olduğu gibi burada da ABD ile tam ittifak kilit önemdedir. Her durumda bütün bölgesel oyuncular kalıcı çözüm için bir araya getirilmelidir" saptaması yapılıyor. Ve Türkiye’nin bölgede giderek artan önemde rol oynadığına dikkat çekiliyor, bölgesel aktör olarak söz ediliyor. Türkiye ile çalışmanın, medeniyetler arası ittifak da dahil özel fırsatlar yaratabileceği belirtiliyor.

KARAR BİZİM

AVRUPA
üyesi ülkeler Türkiye ile ilgili kararlarını henüz netleştirmemiş olsalar da, dün olduğu gibi yarın da Avrupa, geleceğini Türkiye’yi hesaba katmadan tasarlayamaz. Türkiye açısından da farklı değil. Her iki tarafın da anlayamadığı, bu geleceğin çok yönlü, çok ısrarlı mücadele süreçlerinden geçecek olması.
Yazarın Tüm Yazıları