Aman avcı vurma beni

Geçtiğimiz hafta ne hazindir ki bizim Pazar ekinde yayınlanan, ‘avcı’ Ufuk Güldemir tarafından kaleme alınan ‘Acıdır ayının ölümü’ başlıklı metnin bir bölümünü hicap duyarak ve affınıza sığınarak alıntılayacağım.

Ben o sayfanın yapım aşamasında işte değildim. Olsaydım da bir şey değişmezdi; ayrı... Yine de evvelden bilseydim, en azından pazar günü, sabah sabah böylesi bir şoka girmeyebilirdim. Okurken dimağım bulandı, midem döndü, gözlerim doldu. Bir isyan çığlığı atmazsam, tam ortamdan çatlayacağım.

Buyrun efendim; sizi Ufuk Güldemir’in gönül tellerini tir tir titreten hatıratına davet ederim:

‘Ayı ayakta... 338 Win Mag koltuğunda patladığında sanki yanardağ patlıyor. Koca cüsse önce sırt üstü yere yıkılıyor, sonra ayağa kalkıyor ve göğsünü, kurşunun değdiği yeri ısırmaya çalışıyor. Önüne geçilemez bir öfke topu, 100 bin beygir gücünde bir motorlu testere, kulakları sağır eden, adamı zürriyyetten kesen bir hiddet çığlığı.

338 Win Mag bir daha patlıyor... ‘Bir daha at, bir daha!’ 338 Win Mag bir daha konuşuyor. Sert konuşuyor: Kemik sesi. ‘Thump.’ Karla kan birbirine acıyla karışıyor. Kar ve kan bu kadar mı yakışırmış birbirine? Kızıl kar yağar mı hiç? Ayı ölünce kızıl kar yağıyor ey sevgili okur...

Aleg’le beraber ayıyı yüzerken, balık kokan bu muhteşem hayvanı okşuyorum. Ellerimi etlerine sürüyorum. Yağını kokluyorum, kokusunu içime çekiyorum. Ya bir gören olsa ayıyı kokladığımı? Avcı niye avlar bu kadar muhteşem bir hayvanı?

İyi soru...

Ama iyi bir cevap da var: Bir tek çirkinleri mi avlayacağız?

Şimdi ben buna iyi bir cevaptan ziyade, espriden yoksun, çirkin mi çirkin bir şaka derim. Yani bir tek çirkinleri avlayacak olsaydık, ben kendi adıma işe bu cümleyi vurmakla başlardım.

Hayatta anlamadığım, anlamak da istemediğim bir insan ‘türü’dür avcılar. Zannımca Animal Planet’de, bu ‘tür’ ile ilgili özel bir program yapılması elzemdir.

Uzun süre inceleyip uzun uzun da anlatsınlar: Avcıgiller, muhtelif canlı türlerini doğal ortamında öldürebilmek için dere tepe dünyayı arşınlayan, hiçbir masraftan kaçınmayan bir acayip cinstir. Avcıgillere göre en iyi hayvan, ölü hayvandır ve ölü hayvanın en makbûlü de kendi katlettikleridir. Avcıgillerin, katlettikleri bu hayvanlara karşı, nekrofilleri andıran bir aşk beslerler. Hayvanların cesetlerinin üzerine çıkıp, kameraya doğru şirin şirin sırıtarak, bu ölüm kokan anı fotoğraflar, ölümsüzleştirirler. Avcıgiller, öldürdükleri hayvanlara öyle derin bir sevdayla bağlanırlar ki cesetlerin kellelerini duvarlarına asar, bir yandan penis kemiğiyle karıştırdıkları içkilerini yudumlarken, bir yandan da hülyalı gözlerle, duvardaki ölü gözlere bakarlar.

Pardon, Güldemir’in yazısını okumamış ve içkiyle penis kemiği arasındaki ilişkiyi, hatta penis kemiğinin ne mene bir şey olduğunu anlamayanlara izah edelim... Güldemir, ayının etinden, budundan, postundan faydalanmakla kalmayan, optimum fayda peşinde bir avcı olduğu için evde içkisini karıştırmak için ayının penisini elleriyle yardığını da anlatıyor, eksik olmasın, bizleri hiçbir vahim detaydan mahrum bırakmıyor:

‘Penisinin içinde kemik olan tek canlı, ayı. Kemiğin topuzu gümüş kaplanarak içki karıştırıcısı yapılıyor. Ellerimle penisini açıp kemiğini çıkarıyorum. Bir karış uzunluğunda kalem gibi bir kemik.’

Güldemir, evine gelen misafirlere, ikram ettiği içkinin öldürmüş olduğu bir ayının ‘dalgametre’sinden çıkardığı kemikle karıştırılmış olduğunu anlattığında herhalde bir kısmının genzinden gerisin geriye dönüyordur aldığı yudum. (Ki, ille ki anlatıyordur yani, penis kemiğinin hikáyesini. Zira biliyorsunuz, avcıların allandıra ballandıra anlattığı, bitmeler bilmeyen av hatıraları, erkeklerin askerlik anılarına rahmet okutur. Hatta avcılar ile palavracılar arasındaki benzerlikler üzerine dönen ayrı bir geyik muhabbeti türü bile mevcuttur.) Yani ne bileyim; ben ister gümüşle, ister altınla, ister platinle kaplı olsun, zavallı bir ayının penis kemiğiyle karıştırılmış bir içkiyi içeceğime, gider atlarla birlikte yalaktan su içerim daha iyi.

Allah’tan ne memlekette ne de dünyada insan avı yasal. Kimbilir, belki bu itirazname üzerine bizi de vurmaya kalkabilirdi Güldemir. Biz yine de aman diyelim, aman avcı, vurma beni...

Asparagas

Düş ki yerin bu yer değildir

Beyaz Saray sözcüsü, üzerinden düşülmesi imkánsız olan Segway’den, TV seyrederken boğazına kraker kaçtığı için bayılıp koltuktan, son olarak da dağ bisikletinden düşen, kafasında kask olduğu hálde kaşını gözünü yaran, IQ’su 88 basan George W. Bush’un, sanıldığının aksine gerizekálı değil, üstün ve fakat geriden zekálı olduğunu açıkladı. Basın sözcüsu bunun ne demek olduğunu soran gazetecileri şöyle yanıtladı: ‘Sayın Başkan, Segway’den düşerek, imkánsızı başarmıştır. Sıkıyorsa siz becerin. Ayrıca, üzerinden taze düştüğü bisikletin şirketine de tarihin gördüğü en büyük tazminat davasını açmayı düşünüyoruz. Biliyorsunuz, ülkemizde her mamulün üzerinde gerzeklere uygun talimatlar yer alır. Mesela ütülerin fişini kulağınıza sokmamanız konusunda uyarı bulunuyor. Bisikletin paketinden, ‘Geri zekalılar ve ABD Başkanı binerse düşebilir’ şeklinde bir uyarı notu çıkmadı. Bu ne demek oluyor? Başkan’ımız elim bir komploya kurban edilmiştir. İntikamımız acı olacak. O şirketin işi bitmiştir!’
Yazarın Tüm Yazıları