Almodovar İstanbullu bir hikâye çekecek

Woody Allen’ın Vicky, Cristina, Barcelona filmini izlerken, tıpkı “Avustralya” filmini izledikten sonra aklıma gelen gibi, dedim ki (iç ses olarak, efekt yaparak okuyunuz lütfen) “İstanbul’da geçen böyle bir aşk hikayesi anlatsaydı Woody Allen ya da bir başka yabancı acaba nasıl bir şey olurdu?”

Aklıma binbir türlü fantezi hikaye geldi tabii.
Ama sonra öğrendim ki, meğer halihazırda böyle bir proje varmış.
“İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” organizasyonu proje için gerekli hazırlıklara başlamış bile.
Belki izlemişsinizdir, “Paris, Je T’aime (Paris, Seni Seviyorum)” diye bir film vardı. Farklı ülkelerden seçilen ünlü yönetmenlerin her biri, Paris’te geçen kısa metrajlı birer aşk hikayesi çekmişlerdi.
Coen kardeşler, Gus Van Sant, Tom Tykwer bu yönetmenler arasındaydı.
Uluslararası yönetmenlerin kendi bakış açısıyla çektiği bu kısa filmlerin toplamı “Paris, Je T’aime”i oluşturuyordu.
Şimdi aynısı İstan-bul’a uyarlanacakmış. 10 İstanbul/ What I Know About İstanbul adlı projenin ortak noktası Paris’teki gibi “aşk” olmayacak.
Projeye dokuzu yabancı biri türk on yönetmen dahil olacak projenin koodinatörlüğünü Emrah Yücel üstlenecek. Son olarak, projeye dahil olacak yönetmenlerden en ünlüsünü fısıldayayım hemen: Pedro Almodovar!

Woody Allen filminin yerlisi nasıl olurdu

Şok şok şok haberimizi verdik. Şimdi “Woody’nin filmi İstanbul’da geçseydi nasıl bir şey olurdu” fantezisine geçelim.
Javier Bardem’in oynadığı bohem ressam yerine Hüsnü Şenlendirici’yi koyuyorum ben izninizle.
Tam Türk tipi. Bizi yansıtıyor. Üstelik yine Türk tipi bir enstrüman çalıyor, klarnet. Ve fırtınalı, filmdeki gibi “çoğul” bir aşk hayatı söz konusu Şenlendirici’nin. Filmde Bardem’in durmadan kavga ettiği, ama onsuz da yapamadığı eski eşi (Penelope Cruz yani) yerine Deniz Seki’yi uygun görüyorum.
Nazire Hanım’la başedemezdi çünkü Woody Allen. Onu direkt es geçelim.
Ve sonra ne olur? Amerikalı iki güzel kadın turist İstanbul’a yazı geçirmek üzere gelir. Bir gece Babylon’a damlarlar ve orada Hüsnü Bardem’le tanışırlar (Casting notu: Didem Erol, Allen’ı bir şekilde ikna edip bu turist kızlardan birini oynayabilir, İngilizcesi iyi ne de olsa). Gerisi malum. Birbirinin içine geçmiş ilişkiler, araya attırılmış güzel İstanbul manzaraları filan. Hoşuma gitti, Bay Allen’a iletin bu uyarlamayı lütfen.

Üçlü ilişki!

Vicky, Cristina, Barcelona filminden çıkınca kafaları karıştıran bir mevzu da üçlü ilişki, yani havalı gavur söylemiyle threesome olayı.
Filmde Javier Bardem, Penelope Cruz ve Scarlett Johansson’ın oynadığı karakterler bir ara böyle bir ilişki yaşıyorlar. Mutlu mesut.
Filmi beraber izlediğim “sevgilisi” olan arkadaşlarıma sordum.
“Yaşar mıydınız?” diye. Birine ilginç geldi, “Hangi cinsiyetten ama?” diye sordu. Diğeri, “Aslaaaa” dedi, “Sevgilimi paylaşamam”
Bu threesome olayı enteresan, her zaman bu filmdeki şeker şeker yaşanmıyor tabii. Bir taraf hep daha acı çekiyor.
Bakınız bu konunun ana eksen olduğu bir film daha var, “A Home At The End Of The World / Dünyanın Öbür Ucundaki Ev”.
Colin Farrell başrolde. Israrla izleyiniz, bir ara.

Oviedo neresi

Malum filmle ilgili son bir ayrıntı. Javier Bardem’in iki kadın turisti davet ettiği bir yer var, Oviedo diye. Nerededir bu Oviedo diye araştırdım. Kuzey İspanya’daki, Asturian Prensliği’nin başkenti. Bilbao’ya yakın. Meşhur Formula pilotu Fernando Alonso da buralı.

Longtable partisinin ilk daveti Tarkan’a gitmiş

Pazartesileri şehrin gözde restoran barı Longtable, ünlü isimlerin ev sahipliği yaptığı “Burjuva Revolution” partilerine başladı.
İlk ev sahibi Kenan Doğulu’ydu.
Ve mekan haliyle tıklım tıklımdı ağzına kadar.
Meğer bu parti projesi için ilk teklif Tarkan’a gitmiş. Ama kabul etmemiş Tarkan. Tam da bunun üzerine Longtable’da Tarkan’ın menajeri Uygar Ateş’i gördüm. Ona da sordum, doğruymuş teklif. Gerçekten istememişler. Bence şık olurdu.
Nasıl derler ayrıca, halk Tarkan’ı kendi arasında görmeyi de özledi.
NOT: Uygar, “Sen Tarkan’a niye kıllık yapıyorsun?” dedi durup dururken.
Kaldım tabii, ne kıllığı diye. Hep eleştiriyormuşum, o yüzden.
Belirtmekte fayda var: Birini eleştirmek kıl olmak anlamına gelmez. Kimseyle özel bir derdim yok (yazılarıma bakınız).
Ayrıca kıl olmak deyimine de bilhassa kılım, geçelim bunları.
Yazarın Tüm Yazıları