Albümünün adının Nihayet olması şaşırtıcı bir şey değil

Geçenlerde bir arkadaşım -biz onu kabile içinde Gazetecilerin Ayrı Tür Olduğunu Kanıtlamaya Ahdetmiş Siyah Aygır, kısaca GATOKASA (!?) diye analım- yine gazetecilerin ‘ne garip bir insan türü’ olduğundan bahsetmeye başlayınca her zaman yaptığım gibi gözlerimi yuvarladım.

‘Hiç pes etmeyeceksin, değil mi?’ diye pöfürdedim. ‘Bak şurda Sinem’ler oturuyor. Biraz önce Mehmet’le tartıştılar galiba. Karşılıklı öyle susmuş, mal gibi oturuyorlar. Canları sıkılıyordur. Git bir koşu onlara da saçmala; amcalar teyzeler nasıl şirin zırvalıyorsun görsünler.’

Hasta ediyor bu muhabbet beni.

SİZ GAZETECİLER...

‘Siz gazeteciler’ diye başlayan cümlelerden yorgunum; ister ‘Çok renkli, enteresan tiplersiniz, ah ne kadar heyecanlı bir hayatınız var’ diye devam etsin o cümle; ister ‘Nasıl bir yavşak psikopatlar ordususunuz; niye bütün gazeteciler deli?’ diye...

Bütün türler birbirinden ‘ayrı bir tür’dür ya, o bizden nedense, sanki tüm hayvanat álemi bir familya altında toplanmış da biz o bütünden ‘ayrı bir tür’müşüz gibi bahsediyor...

Her meslek grubunun kendince özellikleri, bir acayipliği, bir güzelliği bir heyecanı vardır.

Neden medya, basın ve biz gariban mensupları söz konusu olduğunda, pigmelerden filan öte, E.T.’lerden bahseder gibi konuşuluyor anlamam mümkün değil.

GATOKASA’nın (Bu da kulağa Kızılderili’den ziyade kalas fabrikası ismi gibi geliyor ya neyse...) bu konuda bir argümanı vardır.

Dışarıdan bakınca deli tepkileri veriyormuşuz.

Bu sefer lafa ordan girdi.

‘Deli tepkisi dediğin ne abi?’ diye sordum: ‘Efendi efendi oturmuş kafe latte’mi içiyorum, uslu uslu seni dinliyorum. İki masa ötemizde herifin biri karşısındaki kadının beynini ütmekle meşgûl; üstelik bunu garibimin küpesinden siyasi tahlilini çıkararak yapıyor. Allah aşkına halka küpeden girip kadının aslında faşist olduğu sonucuna varmak nasıl bir şeydir?

Bu arada tam arkandaki málum kusturucu şahıs, kusarcasına böğürerek şiir okuyor.

Köşedeki herifin üzerinde Barış Manço-Zeki Müren karması bir kıyafet var ve karşısındaki orta kademe memuru kılıklı eleman kendi kendine şarkı söylüyor. Üstelik lütfen yani, Stairway to Heaven’ı Türkçe söylüyor.

Ve bütün bunların ortasında, deli tepkileri veren benim? Ben deli tepkileri veriyorum, öyle mi?’

DELİ TEPKİSİ

‘Tam da bundan bahsediyorum’ dedi: ‘Gel de nasıl göründüğüne benim durduğum yerden bir bak. Gözleri fır dönen vantrilog kuklalarına benziyorsun. Şu masaya oturduğumuzdan şarjı şaşmış dedektör gibi etrafı tarıyorsun. Bazen sorularıma abuk sabuk cevaplar veriyorsun çünkü dinlemiyorsun. Ayrıca arada bir kendi kendine bir şeyler mırıldanıyorsun ve ne olduğunu sorduğum zaman telgraf çeker gibi yanıtlıyorsun: ‘Bu, şey, ha şimdi hatırladım, neyse boşver ama gitmişti o di mi?’ ne demek mesela?’

Öyle söyleyince kulağa pek açık gelmiyordu tabii. ‘Ya, şeyi diyordum. Bahçede oturan X var ya, o Y ve Z’lerle birlikte Prag’a gitmişti di mi?’ diye sordum.

‘Hastasın sen’ dedi. ‘İşte sizin tür böyle. Veri manyağı olmuşsunuz. Şu anda beş masa ötedeki telefon muhabbeti seni benim anlattıklarımdan daha çok ilgilendiriyor değil mi?’

ZEYNEP KİM, LEYLA KİM

Düşündüm. ‘Daha çok değil’ dedim, ‘aynı zamanda, diyelim...’

‘Siz laçka olmuşsunuz valla, iletişim ishali bu sizdeki!’

‘A, Zeynep...’ diye lafını kestim; ‘Leyla devam mı? Benim çok zaman oldu da?’

‘Zeynep kim, Leyla kim?’ diye sordu.

‘Boşver’ dedim. ‘Herhalde zaman olmuyordur...’

Zeynep Casalini dönmüştü o sırada köşeden.

Bu aralar klip çekimi benim, röportaj senin televizyon programı benim dolandığı için Cihangir’deki Leyla’da çalışmaya devam edip etmediğini soruyordum esasında.

Zeynep Casalini’nin albümünün adının Nihayet olması şaşırtıcı bir şey değil bildiğiniz gibi.

Deniz Türkali ve Ernesto Casalini’nin kızı, Vedat Türkali’nin torunu, başta Sezen Aksu olmak üzere Asya, Ferda Anıl Yarkın, Sibel Alaş gibi birçok şarkıcının bir zamanlarki vokalisti, 1988’den beri şarkı söyleyen Zeynep Casalini için çok daha uzun zaman önce bir albüm yapmak mümkündü.

Geçenlerde Nihayet’in çıkış parçası olan Ne Yapsam’ın ardından Duvar’a ikinci klibi çektiğini gördüm ve epeyce uzun bir zamandır dışarı çıkmadığımı düşündüm.

Sonra, Zeynep Casalini’yi en son, GATOKASA’nın önündeki kitabın yazarıyla muhabbet ederken gördüğümü düşündüm.

Sonra o yazarın yeni kitabının içindeki bir şiirin kahramanının bir başka tanıdıkla münasebeti üzerine düşündüm.

Sonra bunu bizim kültürazzinin bilip bilmediğini düşündüm.

Sonra Zeynep Casalini’nin albümünü kime verdiğimi düşündüm.

Güzel albüm, yedirmem yani...

Nihayet, Sezen Aksu, Fettah Can, Alper Narman gibi isimlerden destek almış, gayet başarılı bir çalışma.

Her iki klibi de Böcek yapımdan Gürcan Keltek çekmiş.

Her ikisi de Zeynep Casalini’nin farklı mekanlardaki görüntülerinden oluşuyor.

İlkinde, yani söz ve müziği Özlem Kızılkaya’ya ait Ne Yapsam’da mekán, Atatürk Havalimanı’ydı.

Bir Sezen Aksu şarkısı olan Duvar içinse bu aralar dizilerin gösterdiği rağbet de göz önünde bulundurulunca, neredeyse bir açık hava çekim platosuna dönmüş olduğu rahatça söylenebilecek Balat civarları mesken tutulmuş.

‘Balat ne güzel oldu di mi abi?’ diye sordum sonra GATOKASA’ya... Arada bir muhabbete katkıda bulunmak lázım tabii.

‘Ne Balat’ı?’ diye sordu; ‘Balat nerden çıktı şimdi?’

‘Ya eleştiriyoruz meleştiriyoruz ama Büyükşehir hakikaten çalışıyor yani kardeşim.’

Niyeyse kızdı. O sırada o ayrıldığı sevgilisinden bahsediyormuş. ‘Eh artık, çüş!’müş...

Masadan kalktı, ceketini alırken, bir süre herhangi bir gazeteciyle, hele ki benimle, benim ruh hastası olduğumu söylediğinde peki deyip kafamı sallayacağım güne kadar görüşmemeye karar verdiğini söyledi.
Yazarın Tüm Yazıları