Ağdacı Sevim Hanım röportajı

Eve Ensler, Türkiye’ye gelip, hamam-kese-ağda gibi kültürel motiflere dikkat çekmeseydi, bu konuları işleyen bir kitap yazmaya kalkışmasaydı, benim ağdacı Sevim Hanım’la röportaj yapmak aklıma gelir miydi?

Evet, gelirdi. Çünkü benim Sevim Hanım’la röportaj yapmaya niyetlenmemde Eve Ensler’in zerre kadar rolü yok. Bin yıllık ağdacım(ız) Sevim Hanım’ı tanımam için Eve Ensler’e ihtiyacım da yok! Bir kere ben onu insan olarak severim. Bir tür terapisttir. Git rahatla. Aşk hayatını bile iyileştirme gücüne sahiptir. Onun yanından ayrılırken kendini temiz, güzel, özgür ve kuş gibi hissedersin. Mutlu olursun. Sen mutlu oldukça o da mutlu olur. Zaten benim de röportaj yapmadığım bir ağdacım kalmıştı! Seriyi tamamlayayım dedim. Giriştim. Karşınızda Sevim Abla!

Öykünüz nerede, ne zaman başladı?

- Samsun’un Havza kazasında. Babam maden işçisiydi, Allah rahmet eylesin, vefat etti. Annem hálá hayatta. 25 yaşıma kadar Samsun’daydım. Hep büyük şehre taşınmayı hayal ettim. Çalışmak istiyordum. Ama orada nerdee?

Eğitiminiz?

- İlkokul. İnsan haliyle, ‘Ben bu kadarcık eğitimle ne iş yapabilirim ki?’ diye düşünüyor. Aklına ilk gelen de konfeksiyon oluyor...

Sizin de mi öyle oldu?

- Yok hayır. Fabrikada çalışma fikri beni hiçbir zaman açmadı. Ben daha bağımsız bir iş yapmalıydım. Ufak olsun, benim olsun. Belki de kıl-tüy sorunum olduğu için ağda ve epilasyona ilgi duydum. Ve Güzin Abla sayesinde İstanbul’da iş sahibi oldum.

Anlamadım...

- Taşrada yaşayan herkes gibi ben de Güzin Abla köşesini okuyordum. Evliydim ve bu tüy meselesinden illallah etmiş vaziyetteyim. O da ne! Biri, ‘Güzin Ablacığım derdim büyük...’ diye başlayan bir mektupta sorununu anlatıyordu. Güzin Abla da ona, ‘Evladım, sen yalnız değilsin pek çok kadının tüy sorunu var, al sana bir epilasyoncu numarası’ diye Bakırköy’de bir yerin numarasını veriyordu.

Siz tabii o numarayı sakladınız...

- Hem de aylarca. Eşime de yalvardım, beni İstanbul’a götür, burayı bulacağım, epilasyon yaptıracağım diye...

Sizin koca da sabırlıymış!

- Hem sabırlıdır hem de çok iyi adamdır. ‘Kalk hanım gidiyoruz’ dedi, İstanbul’a geldik. Aradık bulduk o yeri. İlk seans gittim. İkinci seans için tekrar gittiğimde, oranın patronu -çok şeker bir hanımdı- ‘Kızım, seni çok sevdim. Yanımda çalışır mısın?’ dedi. Bizim de İstanbul’da kalma niyetimiz var. İş de bulmuşum! Kaçırır mıyım bu teklifi? 4 sene orada çalıştım. Çok hevesli olduğum için de işi hemen kaptım.

Sonra?

- İlerlemek istediğim için oradan ayrıldım. Bakma, ben deliyim. Bir şeyi kafama koydum mu, mutlaka yaparım. Kendi dükkanımı açtım. Ama ne zorluklarla. Olsun yaptım ya. 12 sene de kendi dükkanımı çalıştırdım. Esas olarak ağda ve epilasyon üzerine, ayıp olmasın diye bir de mahalle kuaförü ekledik. 17 Ağustos depremine kadar bu böyle sürdü. Ama sonra benim ağda ve epilasyon kariyerim son buldu...

Pardon! Depremle ağdanın ne alakası var?

- Yok. Sadece ben depremden o kadar etkilendim ki, ‘Bundan böyle, ölsem bu şehirde oturmam’ dedim. Kocam ‘Yapma etme’ dedi. ‘Mümkün değil, her şeyi bırakıyorum, ben köyüme geri dönüyorum, bu şehir hiç tekin değil’ dedim.

Şimdi anladım neden ‘Bakma ben deliyimdir’ dediğinizi! Eee?

- Eşim de emekli olmuştu. Tekrar memlekete göçtük. Ama bu sefer de beş ay sonra ‘Burada nefes alamıyorum. İstanbul’a döneceğim’ dedim.

Nasıl yani?

- Çalışma hayatına alışmışım, evde oturmak zor geliyor...

Ama artık iş, güç, dükkan yok...

- Evet. Asıl önemlisi para da yok. Eşime dedim ki, ‘Sen bana biraz izin ver, ben İstanbul’a gideyim, işleri biraz düzene sokayım, oğlan ve siz arkamdan gelirsiniz.’ Bana yine ‘Sen delirmişsin’ gibisinden baktı, ama yılmış artık benden biliyor musun, ‘Ne yaparsan yap’ dedi.

Ne yaptınız?

- Otobüse atladığım gibi doğru İstanbul. Önce kardeşlerimin yanında oturacağım, sonra bir iş bulacağım, ev tutacağım, bizim beyle oğlanı yanıma çağıracağım...

İş bulamamaktan filan korkmuyorsunuz...

- Niye korkayım ayol? Bu memlekette kadınların kıl-tüy sorunu hiç bitmez ki, bulurum elbet bir kuaförde filan bir iş. Nitekim, otobüste önümde oturan yolcu baktım gazetesini bırakmış, içimden bir ses beni dürttü, o gazeteyi elime aldım, direkt iş ilanlarını açtım. MOS Kuaför bir ağdacı arıyordu. İstanbul’a geldiğimin ikinci günü benim bir işim vardı. Bir sene sonra oradan ayrıldım, Ebil Saç Tasarım’a geçtim. Gördüğün gibi hálá buradayım...

Kendi dükkanınızı açma gibi hayalleriniz...

- Yok artık öyle hayallerim. Allah’a şükür fena kazanmıyorum. Dört senedir birlikte çalıştığım bu insanları seviyorum. Müşterilerim iyi. En önemlisi ben yaptığım işi seviyorum.

Ayıptır sorması, nesi sevilir bu kıl-tüy işinin...

- Aaaa öyle deme. Bu ülkede neredeyse bütün hanımlar bu meseleden mustariptir. 11 yaşından gün aldı mı rahatsızlık hissetmeye başlar. Biz temizliğimize çok meraklı kadınlarız. O ya da bu şekilde bu işin icabına bakarız. Avrupalı kadınlar bu işleri bizlerden öğrendi. Onlarda bir ağda kültürü yok. Eskiden evlerde yapılırdı ağda. Büyüklerimiz yapardı bize. Kuş gibi olurduk, ne sevinirdik. Ben de bana gelen kadınları mutlu ediyorum.

Sizce bu bir meslek mi?

- Bence öyle. Ama yok olmaya yüz tutmuş bir meslek.

Kaç para kazanır bir ağdacı?

- Saç tarayan kalfadan ya da bir manikürcüden az kazanmaz. Gerçekten verimliysen ve insanları mutlu edebiliyorsan ne iş yaparsan yap iyi kazanırsın kızım.

Mesleğinizi başka sıfatlarla tanımladığınız oluyor mu? Ağdacı demeye utanır da insan ‘güzellik uzmanı’ der mesela. Ya da ‘tüy yok edici’ ‘epilatör...’

- Yok canım. Direkmen ‘Ağdacıyım’ diyorum ve bundan gurur duyuyorum.

Peki anneniz sizinle gurur duyuyor mu?

- Hem de nasıl. Müşterim olan bazı meşhurlardan bahsediyorum ona. ‘İşte şu şarkıcı benim müşterim anneciğim’ diyorum, ‘Şu manken de...’ Yanlış anlama sevinsin diye, yoksa beni isim sahibi olmaları değil insan olmaları ilgilendiriyor. Bizimki de bu ünlüler televizyona çıkınca bütün komşuları yanına toplayıp, ‘Bakın, benim kızım bunlara ağda yapıyor!’ diye hava atıyormuş.

NE ÇOK LAUBALi OLACAKSIN NE ÇOK MESAFELİ

Bu işin incelikleri neler?

- Ağda, yapışkan bir madde. Sürdüğünde ne şekilde çekersen çek, alacaktır. Püf noktası şu: İnce ve itinalı sürmek, kılı kırmadan çekmek. Kırık geldiği zaman, jilet misali kısa zamanda çıkıyor ve içine dönüyor.

Şeker ağdasıyla sir ağdanın farkı ne?

- Şeker ağdası eskiden evde yaptıklarımız. Çok daha yumuşak. Sir ağda ise reçineden yapılıyor ve sert oluyor. Tüyleri geç çıkarma özelliğine sahip olan sir ağda. Kesinlikle daha hijyenik. Kağıt ve spatula kullanılıyor, diğerinde bez.

Bir ağdacının nelere dikkat etmesi gerekir?

- İşini iyi yapmaya. Müşteriyle iyi iletişim kurmaya. Ne çok laubali olacaksın ne de çok mesafeli...

Epilasyonu tavsiye ediyor musunuz?

- Karşı değilim. Daha kalıcı. Ama lazer epilasyon bir bütçe meselesi. Ağdaya gelince o başka bir şey. Pratik, hızlı, ölü deri yenileniyor, cilt pırıl pırıl oluyor.

YILIN TRENDİ KASIKLARDA SEVGİLİNİN BAŞ HARFİ

Yeni trendler neler?

- Son zamanlarda kasıklarındaki tüylere isim yazdıranlar çoğaldı...

Nasıl yani?

- Sevgilisinin baş harfini istiyor. ‘A’ diyor, ‘C’ diyor. Onlar tabii yapması kolay harfler...

Yapması zor harfler de mi var?

- Olmaz mı? A, O, C bunlar kolay. Gel bir de M yap! Ben zaten dalga geçiyorum: ‘Gözünüzü seveyim, kendinize kolay isimli bir sevgili bulun!’ diyorum.

O harfleri yaparken kendinizi sanatçı gibi hissediyor musunuz?

- Ne yalan söyleyeyim, evet. Ben normalde bir kağıda kuş resmi bile çizemem ama kendimi mesleğime öyle bir vermişim ki, o harfleri seri halde yapıyorum. 15 dakikada bitiyor. Pek de güzel oluyor.
Yazarın Tüm Yazıları