80’lerde devr-i álem

Geçtiğimiz haftasonu, yoğun bir telefon ve mesaj trafiği yaşadık: ‘Laura Branigan ölmüş abi, başımız sağolsun...’

‘Dostlar sağolsun...’

‘‘80 ergenleri için matem günü...’

‘Canlar sağolsun...’

Hazırlık senesinin kapanış töreninde, yani ‘83-’84 eğitim döneminin nihayetinde, bizim tayfanın, taytları ve tozlukları çekip Self Control eşliğinde, komik ötesi bir koreografiyle yaptıkları o dansı düşünüyorum da...

Şimdilerin ‘Degajeme gel!’ muhabbeti eden 10 küsur yaş çocuklarını biraz biraz anlayabiliyorum şu erken kocamış dinozor aklımla.

Orta 2’de verdiğimiz ev partilerinde annemin döpiyeslerini giyer, kuaföre fön çektirmeye giderdim.

Sonra yıllar içinde, azala azala, süsten püsürden arına arına öyle bir kıvama geldim ki ben diyeyim odun, siz zerafet gösterip deyin, kalas...

O zamanki abartıdan kaynaklanan tepkisel bir savunma mekanizması geliştirmiş herhálde bünye...

Allah’ım, nasıl rüküş ve ne kadar özentiydik.

Ah o Impulse yılları: ‘Bir gün tanımadığınız bir erkek size çiçek verirse sakın şaşırmayın!’

Ah o acayip, yürürken düşen vatkalarını peşinden gelen adamların uzattığı ve yerin dibine geçtiğin, gerzek ergen yılları...

Yahu o koket 80’lerden sağ salim çıkabildik ya, bize karada ölüm yok demektir.

Diye düşünürdüm hep...

Oysa birer birer gidiyorlar: Falco, Ofra Haza, Mel&Kim’in Melaine’si filan derken, Laura Branigan da ‘göçmüş 80’ler yıldızları bahçesi’nde yerini aldı işte.

Beyin anevrizmasından ölmüş; uykusunda... Hepi topu 47 yaşında... Ben 12 Eylül 80 ihtilálinde sekiz yaşındaydım. Ondan birkaç ay evvel bir banka soygununda teyzemle birlikte çapraz ateş arasında kaldığımı hatırlıyorum.

Karartma gecelerini ve gaz lambası ışığında edilen sohbetler sırasında dışarıdan gelen çığlıkları, kurşun ve koşuşturan ayak seslerini...

Hava karardıktan sonra sokakta olmanın devlet müsaade etse bile anne-baba tarafından yasaklandığı günleri...

Kenan Evren’in her Allah’ın akşamı, televizyonda beliren ve siyah-beyaz ekrandan bile haki rengi netekim seçilebilen üniformalı suretini...

Sonra?.. Sonrası bir şuursuzluk tarihi...

Özal’ın ‘değiş tonton’ seneleri...

Vatkalar, kalkık yakalar, kırpık ve mandallı saçlar, fuzolar, külotlu çorap üzerine şoset çoraplar, streç kotlar...

Papatyalar, gömlek cebinde Marlborolar, Seren Serengil’in Özal’ı pek takdir etmesine vesile olan, benzincilerde satılan şampanyalar...

Samantha Fox, CC Catch, Sandra, Opus...

Touch Me’ler, Maria Magdalena’lar, Life is Life’lar...

Susalım, hiçbir boku sorgulamayalım ve ‘hadi Semra, koy şurdan bir kaset de neşemizi bulalım’ demleri... 80’lerde ergenlik dönemini geçirmiş ve kafa karışıklığı tüm ömrüne tebelleş olmuş insanlardan başka kimselerin öyle kolay kolay anlayamayacağı; ‘Esas kayıp kuşak biziz be!’ hálleri...

Laura Branigan ölmüş...

Laura Branigan, George Michael, Robert Palmer, Whitney Houston ile filan birlikte, yine de kulağa iyi gelen isimlerden biriydi.

Solo kariyerine başlamadan önce Leonard Cohen’in vokalistiydi; tanımayanlara belki bir fikir verebilir.

Gloria, dalga geçilebilemez derecede iyi bir pop şarkısıdır; yetmiyorsa, üzerine bir de hasbelkader ‘sosyal içeriklidir’ bilenler bilir...

Nasıl bir onyıldıysa o, bana hálá dün gibi gelir.

Hayatımda işti, aşktı, aileden ayrılmaydı, ne varsa 90’larda gerçekleştiği hálde, sanki 90’ları hiç yaşamadım ve beş yıl öncesi, atıyorum, 1987...

Vay be... Laura Branigan ölmüş.

Bizim kuşağın ve Flashdance’in başı sağolsun... Allah George Michael’a ve Simon Le Bon’a uzun ömürler versin...

Asparagas

Ne kadar sarı, o kadar elit

Sinemaya başladığı 1959 yılında sinemadaki bütün jönlerin esmer ve bıyıklı olduğunu, Türk sinemasındaki ilk sarışın ve mavi gözlü jönün kendisi olduğunu, kendisi sayesinde ‘üst tabaka’ insanların sinemaya gelmeye başladığını söyleyen Göksel Arsoy, kendisini örnek alan birçok gencin sinemaya başlamasına da önayak olduğunu iddia etti: ‘Elit tabaka ve seçkinler ari ırk sever. Şöyle boncuk gözlü, saman saçlı olacak. Benim başarımı örnek alan birçok genç, o zamanlar metroseksüellik moda olmadığı hálde kuaförlere gidip saçını boyattı. Hatta benden cesaret alan birkaç albino vatandaş da sinemaya girip küçük tefek roller aldılar. Şimdilerde de gelip akıl danışan çocuklara da uzun uzun anlatıyorum: Bak güzelim, üst tabakaya hitap etmek istiyorsan, git şu saçını birkaç ton açtır diye. Oksijen olur, papatya suyu olur, röfle olur...’
Yazarın Tüm Yazıları