18 ve 8 yaşında iki kız çocuğu

Tanrı Kent’i izlemiş miydiniz? Fernando Meirelles’ın yönettiği unutulmaz, muhteşem filmde, hayatın dışına itilmiş, tecrit edilmiş yoksul insanların yaşadığı, Rio De Janeiro’nun en tehlikeli mahallelerinden biri olan Tanrı Kent’teki organize suç çetelerinin dehşetengiz hikáyesi anlatılır.

Bu sosyal konutlarda yaşayan insanların kurduğu gençlik çetelerinin yaş ortalaması, zaman içinde öyle süratli bir seyirde düşer ki sonunda çınçın kahkahalarla gözünü kırpmadan katliam yapan, álemin en çok korku salan çetesinin, dört-yedi yaşında çocuklardan oluştuğunu görürüz.

Şimdi, ne aláka diyeceksiniz...

Fakat Kelebek ekinde, Halit Aydıngöz’ün Öykü Erdem ile, Sema Denker’in ise Mehmet Ali Erbil ve kızları ile yaptığı röportajları okuyunca, Tanrı Kent’i bir kez daha izlemişim gibi bir acayip duygu çöktü içime.

Öykü Erdem, ‘ünlü müteahhit’ Hasan Erdem’in kızıymış. Bunun yanında Helin Avşar’la arkadaşlığı ve çapkın kız kimliğiyle tanınıyormuş. Ha, bir de Celal Çapa’nın oğlu Emre Çapa ile bir ilişkisi olmuş.

Öykü Erdem, Emre’den sonra kendini toparlayamamış ama şimdi, ‘uzun zamandan sonra’ ilk defa, belki onun yerini alabilecek bir insan varmış hayatında.

Bu arada Öykü Erdem, 18 yaşında. (Yazıyla: Onsekiz) Ve kurduğu cümleler, rokfor peyniri tadında:

‘Benim 11. doğumgünü kutlamam Şamdan’da yapıldı. Annem ve babam o dönemlerde ayrıldı. Sürekli babam ve babamın arkadaşlarıyla dışarı çıkmaya başladım. Sonra zamanla eğlence hayatına başladım. Herkesin hoşuna gider. Herkes ailesinden izin alıp çıkarken, ben babamla çıkıyorum. Hep Ozan Şer, Serhan Aloğlu, Erdal Acar gibi isimlerin yanında dolaşıyordum. Onları göre göre insanların nasıl yaşadığını öğrendim. O grubun içinde o kadar bulundum, o kadar örnek aldım ki onlar gibi yaşamaya başladım. Sonra onlar evlendi, hayatlarına başladılar. Ben onların yerini devralmış gibi oldum. Buna bayrak yarışı diyebiliriz.’

Bu arada Erdem, bir ara gazeteciliğe soyunmuş. Bir röportaj yapmış fakat kasedi çözmek zor geldiği için vazgeçmiş.

Reklamcılık okuyor ama öylesine okuduğunu da itiraf ediyor. Çünkü: ‘Reklamcı olmayacağım. Hayalimi gerçekleştirmeye çok az kaldı. Parayı babamdan alacağım. Ben patron olmak için doğdum. Başkasının yanında çalışmayacağım.’

Erdem, ayrıca akıllı olduğu hálde kimseye gösterememekten ve ‘gençlerin’ çok dejenere olmasından da şikáyetçi!

‘Benden küçük 1988’li kızlar sabahlara kadar gecelerde. Bir gece kulübünün tuvaletine girdiğimde neler konuştuklarına inanamazsınız. Küçük kızlar çok dejenere olmuşlar. Ben kendimi onlarla bir tutmuyorum’ diyor; iyi mi!..

Şimdiii, gelelim Mehmet Ali Erbil’in sekiz (Rakamla: 8!) yaşındaki küçük kızı Yasmin’e...

Mehmet Ali Erbil ve kızları Sezin ile Yasmin, birlikte Erbil’in doğup büyüdüğü Yeniköy’deki evi ziyaret ederlerken, Sema Denker de onlarla birlikte gitmiş.

Dörtlü söyleşinin bir bölümü şu minvalde:

Sema Denker: Alişan’la dost kalmayı başardınız mı?

Sezin Erbil: Hayır. Çünkü aramızda medeni olmayanlar var. Demek ki sevgileri bitmeyince dost kalamıyorlar.

Mehmet Ali Erbil: Gelelim Yasmin’in hayatına. Kim bu Alican, Yasmin?

Sema Denker: Ne oluyor, Alişan, Alican... Ali’ler sarmış etrafınızı?

(Hadi buraya kadarına kakara kikiri deyip geçelim. Ve sonra dikkatinizi, Yasmin’in, şahsen benim tüylerimi diken diken eden yanıtına çekelim...)

Yasmin Erbil: Alican hakkında yorum yok. Bu benim özelim. Ben özellerimi hiçkimseye söylemem, ancak aileme söylerim. Lütfen bu konuda açıklama yapmamı beklemeyin...

İsterseniz, sekiz yaşındaki Yasmin Erbil’in cümlelerini bir daha okuyun, iyice sindirin...

Sizi bilmem ama bu cümleleri sekiz yaşındaki bir kızın ağzından duymak, bana korkutucu geldi. Ve neresinden bakarsanız bakın; hazin...

Disiplin, disiplin, disiplin Sonuç: ama ne adrenalin

Ayıptır söylemesi, bu satırların ballı yazarı, bir dolu dünya ve Türkiye starını canlı olarak izleme şansına nail olmuştur. Fakat Iggy Pop gibi bir sahne yaratığı -Mick Jagger dahil- gördüysem de hatırlamıyorum.

O nasıl bir enerji, o nasıl bir doğallık, o nasıl bir ruhtur... Tanımlayacak sıfat bulamıyorum.

Rock’n’Coke’un en büyük lütufları; Iggy Pop&The Stooges’ın Iggy Pop’ı ile MFÖ’nün Mazhar Alanson’unun sahne arkasındaki kapışması, büyük hadise oldu biliyorsunuz.

Alanson, Haftalık dergisinden Nedim Koca’ya, konuyla ilgili şu minvalde bir açıklama yaptı: ‘İyiniyetle gittim ki bir afra tafra... Doğal olarak sinirlendim, o hışımla ben de kapıya sinkafla vurmuşum. Yine de adama öyle bir adrenalin verdim ki sahneye çıkmadan, sanki 20 yaşındaki performansını sergiledi. Aslında teşekkür etmesi gerek.’

Sonra, Iggy’nin San Francisco Chronicle’da yer alan 2001 tarihli bir röportajını okuduk ki ne görelim... Meğerse o enerji ne öyle eskisi gibi doğallıktan, ne de Alanson’un zannettiği gibi o kavganın verdiği adrenalinden kaynaklanıyormuş:

n SFC: Her gece üzeriniz çıplak bir şekilde sahnede tepinmekten hiç yorulmuyor musunuz?

IGGY: Bu bir zul olurdu... Eğer... Yani benim yaptığım tam olarak bu değil biliyorsunuz.

n SFC: Yani her zaman böyle misiniz yoksa bu sadece sahneye özgü bir hál mi?

IGGY: Bu gibi şovlar çoğunlukla hayalkırıklığına gebedir. Ama gerçekten iyi bir şov izlemekten daha iyi bir şey de yoktur; en azından benim için bu böyle... Dolayısıyla ben de işime böylesi bir özen gösteriyorum. Fakat bunun için sahne dışında bayağı bir çalışmanız gerekiyor.

n SFC: Hadi ya... Tüh! Oysa ben hep sizi üstünüz çıplak, kot pantolonunuz kıçınızın çatalı görünecek şekilde düşük, Sizzler’da yemek yerken filan hayal ederdim.

IGGY: Dinle oğlum; ben bu işi tam 30 yıldır yapıyorum. Bunun ilk 15 yılı son derece yaratıcı ve işin disiplin kısmını tamamen pas geçtiğim bir dönemdi. İkinci yarı ise tam tersi oldu. Anlayacağın, şansıma, bu ikinci yarıda kıçımı toparlayabildim ve nihayet dağıttığım zamanların nemasını yemeye başladım. Ne dediğimi anlıyor musun?

n SFC: Yani, işin sırrı birkaç yıl boyunca kendini dünyaya rezil rüsva etmek, sonra da sırtını yaslayıp kötü ününün tadını çıkarmakta yatıyor öyle mi?

IGGY: Benim en ünlü olduğum alan Iggy Pop olmak. En büyük özelliğim bu.
Yazarın Tüm Yazıları