12 Eylül ürkekliği devam ettikçe

ÜÇ yıl önce İspanya’da bir olay olmuştu. Kara Kuvvetleri’nin iki numaralı ismi Jose Mena Aguado, Sosyalist Parti Hükümeti’nin Catalonia’nın bağımsızlığını tanıması durumunda, bölgeye müdahale edeceklerini söyleyerek açıkça darbe imasında bulunmuştu.

General, İspanya’nın toprak bütünlüğünü korumanın Anayasa’dan kaynaklanan görevleri olduğunu söylemiş, "Biz İspanya’nın toprak bütünlüğünü koruyacağımıza and içtik" demişti.

Ne oldu?

Hatırlatayım, Savunma Bakanı Jose Bono, ilk bakanlar kurulu toplantısında görevine son verilmek üzere Korgeneral’in evinde göz hapsine alındığını açıkladı.

Daha önce de 1981 yılında da İspanya’da bir darbe girişimi olmuş ve Kral derhal olaya el koymuş, darbeciler cezalandırılmıştı.

Yani ne iktidardaki Sosyalistler, komutanın o sözlerinde suç unsuru olup olmadığını anlamak için savcılığı göreve çağırmış, ne de Başbakan Zapatero, bir yandan mağduru oynarken öte yandan genelkurmay başkanı ile fiskoslaşmıştı.

Siyasete müdahale etmeye kalkan korgeneral derhal, bağlı olduğu bakanlık tarafından cezalandırıldı.

Çünkü her demokratik ülkede olduğu gibi, İspanya’da da darbe suçtu.

***

BEN
bu mağduriyet edebiyatından sıkıldım.

Ortada bir belge var. Sahte ya da değil. Hükümeti düşürmek için tasarlanan bir senaryoyu anlatıyor, Taraf Gazetesi’nin yayınladığı belge.

Vatandaş olarak, hükümetin derhal bu işe el koymasını beklerdim.

Genelkurmay Başkanı’nı, Ertuğrul Özkök’ten önce Başbakan’ın arayıp konuşması gerekmez miydi?

Savunma Bakanı? Darbe hazırlıkları yapılıyor veya birileri orduyu yıpratmaya çalışıyor. Savunma Bakanı olayın dışında. Ne sahip çıkıyor, ne hesap soruyor.

Başbakan’ın onayı ile AKP’nin savcılık başvurusunda, "illegal bir yapılanma ile suç örgütlenmesine gidildiği" söyleniyor.

Pekiyi bu illegal örgütlenme nerede yapılıyor?

Bunu devletin asker-sivil istihbarat birimlerinden sorumlu olan hükümet herhalde bilmiyor ki savcılığa baş vururken bile adres gösteremiyor.

Başbakan, "İktidar Partisi olarak bize yönelik adıma karşı tabii ki sessiz kalamayız" diyor. Bu olayda AKP’nin hedef alınması değil ki mesele.

Ya biz? Darbelerde sürekli tokat yiyen halk? Bizim adımıza kim sesini çıkartacak?

Aslında ses çıkıyor. Ama her kafadan ayrı bir ses. Kimi belgenin sahte olduğuna inanıyor, kimileri belgeyi baş tacı etmiş, kendileri gibi düşünmeyen herkesi didik didik edip duruyor.

"İllegal örgütlenmenin, AKP’nin kişilik haklarına saldırı, iftira ve tertipleri ile karşı karşıya olduğunu" söyleyen hükümet ise şikayet ve tribünlere demokrasi dersleri vermekle yetiniyor, elini taşın altına koyan yok.

***

DARBE
gölgesi altında demokrasi yeşermez. Ama ne yazık ki, Türkiye’den bu gölgeyi kaldırmak için siyaset bu güne kadar kararlı davranmadı. AKP de, bütün iddialı görüntüsüne rağmen ciddi bir karşı duruş sergilemedi.

Bunun örneği çok. Ne 28 Şubat’ın hesabı soruldu, ne de e-muhtıranın.

Anayasa’nın 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını yasaklayan 15. maddesinin değiştirilmesi için hiçbir ciddi girişim görmedik.

Üstelik yakın bir zamanda 12 Eylül’ün yargılanamayacağına dair bir mahkeme kararımız da oldu. Ankara Başsavcılığı tarafından verilen bu kararın tarihini anımsadınız mı?

Nisan 2009’da. Yani tartışmalar arasında buharlaşmakta olan son belgenin üretildiği tarihte.

Birçok ülkenin demokratikleşme sürecinde örneklerini izledik, darbeler sorgulanıp mahkum edilmedikçe, darbeci üreten ortamı kurutmak mümkün olmuyor.

Kim yapacak bütün bunları, hükümet yapmazsa?
Yazarın Tüm Yazıları