BAZI kavramları zıttı mı özel kılıyor, hatta güçlendiriyor.
Gece ve aşk gibi.
Gece de aşk gibi; sanki en alt edilmesi gereken zaman dilimi insan hayatında.
Ve tabi en yaşanılası...
İkisi de ne kadar uzun yaşanırsa, o kadar sıradışı.
Hep "en" olduğu için zor ve ondan çekici.
Bazen de bir çok kavramın zıttını içinde barındırdığı için.
* * *
"Aşk için güce mi ihtiyaç vardır, güçsüzlüğe mi?" türünden ’oxymoron’ları, yani uyumsuz-çelişkili-zıt kavramları, sözcükleri bir araya getiren deyişler, sanki önce aşk için gerekli.
Bazen "Aşkta acı, mutluluğun ta kendisi"dir oxymoron.
Bazen "Aşktan elde edilen tek deneyim, aşkın hiç bir zaman deneyim olamayacağı bilgisidir" cümlesiyle zıtlaşır.
Örneğin, "Sen artık hayallerimi hatırlatmıyorsun bana" der erkek.
Ceketine uzanır, pürtelaş bir vedanın kapısındadır.
Kadın "Ya tersi de doğruysa... Hayallerim artık sen değilsen?" karşılığını verir, kapıyı iyice aralayarak.
Ve sonra birden açar aralarında uçurum çiçekleri.
Sonra hafızadaki kökler-sinirler temizlenir.
Kanal tedavisi gibidir, ikili zaman terapisi.
Zıttına zıttına...
* * *
Artık şarap, tadı güzelse güzeldir; sevgiliyle içildiği için değil.
Yıllar sonra gidilen o eski şarap evi ise, sızısız bir "dejavu" gibidir.
Hayal(et) bile denemez artık o eski masada oturan bir başka kadını, bir başka erkeği, o kadına, o erkeğe -bir an- benzetme yanılsamasına.
Aşkı kendi tenhasında bile yitirir insan, değil Başkent’in kalabalığında.
Ayrılık da en zor demleriyle geceye dairdir/dahildir; gece de çoğu kez ayrılığa.
Ve aşk hem gece, hem ayrılığa...
O nedenle oxymorondur aşk, o nedenle zıttına zıttına yaşanır. İnadına...