Zıpkın temize çıktı ama çıkmasaydı kim haklıydı?

Yaz geldi ya, evli evine köylü köyüne bendeniz de her daim olduğu üzere Bodrum’daki yazlığa döndüm.

Yerinden kalkmayan iki adet bavul ve yerinde duramayan Zıpkın’la birlikte. Meteorolojinin mevsim normallerinin üstünde dediği, benim çok ama çok üstünde hissettiğim sıcak ve nemli bir akşamüzeri, bahçe kapısından girmemizle cefakar Mehmet, yaz süresince uğraşacağımız sorunun adını koydu: Kediler.

Komşum bir kedisever. Sevdiği yalnız kendi kedileri değil, dünyanın bütün kedileri. Hepsini beslemek, hepsini okşamak, hepsini yuva sahibi yapmak onun varoluş nedeni. Hal böyle olunca kediler de onun aşkına kayıtsız kalmıyorlar elbette.

Geliyor gidiyor, sevilip besleniyor ve her biri birer özgür ruh olduklarından işleri bitttiğinde çekip gidiyorlar. Giderlerken de benim mendil bahçeden geçiyorlar.

Zıpkın bahçeye girer girmez apartman hayatından bunalan her hayvanın yaptığını yapıp koşup oynamaya başladı. Zamanında doğru hesaplanmadığı için sık dikildiğinden, şimdilerde cangıla dönüşmüş begonvillerin altından zarif hareketlerle geçen ilk kediye tosladı. Anlamadı. İkinciye de aval aval baktı. Kedi düşmanlığı yok, bilmiyor. Ama ne zaman ki sıkı geçtiği anlaşılan bir sokak kavgası sonucu tek gözünü kaybettiğini düşündüğüm babaç sarmanla karşılaştı, ipler koptu.

Bizimkinin orada, kendisinin olduğunu varsaydığı alanda bulunmasına sinirlenen kulağı kesik sarman, Zıpkın’ın üstüne atladığı gibi hayvanı altına aldı. Bağırıyor çağırıyor, yeri göğü Zıpkın diye inletiyorum ama garibimin kaçıp yanıma gelecek mecali yok. Gözüne tırmık yemesinden o kadar korkuyorum ki sesim mahalleyi ayağa kaldıracak oktava erişiyor.

Mehmet dala dikene aldırmayıp cangıla dalmasa olacağı da o. Sarman kaçıyor, Zıpkın kurtuluyor, ben titriyorum. O dayaktan sonra Zıpkın kedi düşmanı kesildi. Kedi gördüğü anda havlamaya başladı. Gelen geçenin de haddi hesabı yok. Bir sonrakini bir sonraki, onu da başka bir sonraki izlediğinde resmen deliriyor.

Ben ki onu aldığımda sağır dilsiz mi acaba diye düşünmüşüm, öylesine sakindir, sus demek ne fayda, havlamaya, mendil bahçenin dört bir yanında yorgunluktan bayılana kadar koşup çismeye devam. Mesaj açık: Burası sizin değil benim bahçem. Ve bana sorarsanız haklı.

Komşumun biri kedisever ise diğeri köpeksever. Bahçesinde iri bir kurt besliyor. O kocaman gövdeye o bilindik heybete karşın munis mi munis bir kurt. Gün boyu kulübesinin önünde çıt çıkarmadan oturan ama işten dönen sahiplerini gördüğü an sevinçten havlayıp zıplayan genç bir kurt. Zıpkın’la arkadaşlar. Birbirleriyle alıp veremedikleri olmadığı gibi birbirlerini kolladıkları da anlaşılıyor.

Zıpkın’ın bıçkın sokak kedisinden okkalı dayak yemesine genç kurt fena bozuldu. Kış boyu önünden geçip gittiklerini gördüğü kedilere o da kafayı taktı, kedi kokusu aldığı anda o da havlamaya başladı. Mahallede sokak kedileri olduğu kadar sokak köpekleri de olduğundan onlar da koroya katıldı. Zıpkın’ı bütün yaz evde tutmam imkansız olduğuna göre ne yapmalı diye düşünür, kedilere zarar vermeden bu işi nasıl halledebilirim diye kafa patlatırken, bu sabah karşı yamaçtaki sitede oturduğunu söyleyen genç bir kadın derdiyle birlikte çıkageldi: Bebeği varmış, köpek havlamasından sabaha kadar uyuyamıyormuş, başına ağrılar saplanıyormuş, bu işe çare bulunmazsa belediyeye haber verecekmiş, ne yapacaklarsa artık onu yapsalarmış, köpekleri toplasınlarmış.

Bu sözün ucu, kulakları küpelileri hatta bizimkileri itlafa, oraya buraya atılacak zehirlere gider ki, uykusuzluktan gözlerinin altı morarmış ve dertli olduğu her halinden anlaşılan genç kadını peki sizce ne yapmalıyım, diye susturdum.

a- Zıpkın’a dört ay sürecek hücre hapsi uygulamak.

b- Komşuya kedi sevip, besleme demek.

c- Gür sesli olduğundan diğer komşuya kurt yerine başka bir cins köpek almasını söylemek.

d- Çevrede başka şikayetçi olmadığına göre genç kadına taşınmasını önermek.

Sonunda sorunun bizim gelişimizden çok önceye dayandığı anlaşıldı da Zıpkın temize çıktı. Ama çıkmasıydı, kim haklıydı?

Yazlık sahibi olmanın biraz da komşu sorunu almak demek olduğunu biliyorum. Bu sorunlar kedi köpekle sınırlı olsa ne álá.

Ağacı keselim mi kesmeyelim mi?

Annem anlattı: Bir arkadaşı çıldırmış. Elinde şuç duyurusu savcı savcı dolaşıyormuş. Savcıların da başı bugünlerde fazlasıyla kalabalık olduğundan şikayet dilekçesinin hasıraltı edildiğinden kuşkulanıyor, içi içini kemiriyor, tanıdığı tanımadığı herkese bir üst makama nasıl başvuracağını danışıyormuş. Sorun eliyle diktiği, teriyle suladığı, gölgesinde /images/100/0x0/55eb029ff018fbb8f8a51eaeserinlediği ağacının komşusu tarafından manzarasını kapatıyor diye kökünden kesilmesi. Oysa diyormuş, manzarayı kesmek ne kelime, ona ayrı bir boyut katıyor, ufukta görünen denizin önünde fena mı birkaç yeşil dal sallanıyor?

Hadi sadece dalların ucunu kesse neyse de, koca ağacı kökünden budamak? Şikayetçiyim, dava açacağım, asacağım, keseceğim. Ara bulmaya çalışmışlar olmamış. Kesene de sormuşlar. O da ondan beter esip gürlüyormuş. Açık alan değil ki burası diyormuş, el kadar bahçe, arkada kim oturur, nerede yer nerede içer düşünmeden her yıl coştukça coşan uzadıkça uzayan ağaç dikilmez ki. Onun o kıymetli ağacı bütün ışığımızı kesti, ev Likya mezarlarından beter hale geldi, rica ettik olmadı, aracı bulduk tınmadı, dilekçe üstüne dilekçe yazdık gelen giden yok, iş başa düştü. Evet kestik, iyi de ettik!

Mahalle şimdi ikiye bölünmüş: Kesicilerden yana olanlarla kesilenlerden yana olanlar diye.

Annem arada derede. Komşu dalaşlarının en mümbit alanlarından biri de hiç kuşkusuz kış ayında yaptırılan tadilatlar.

Gene bir tanıdık geçen kış evini yenilemek istemiş. Satın alındığında her ne kadar evlerin dış cephesinde değişiklik yapılamayacağı hükmü olsa da gel zaman git zaman herkes komşularından izin almak kaydıyla ufak tefek tadilatlara girişmiş. Hemen hemen bütün site sakinleri mimari bir hata olarak gördükleri fazlasıyla küçük teraslarını büyütme gayretine düşmüşler.

Komşulardan izin alma nedeni sadece nezaket gereği değil. Olası bir şikayet durumunda devreye belediye giriyor ki, o zaman öde ödeyebildiğin kadar ak akçe durumu var. Bir komşusuyla gene bilmem hangi nedenden kanlı bıçaklı olan biri diğerlerinden gerekli izini aldığı halde tahmin edilebileceği gibi ondan izin koparamamış. Ne dese nafile. Adam Nuh demiş peygamber dememiş. İzinsiz olsa da tadilatı yapmaya karar verirken güvendiği tek şey kanlısının da zamanında benzer biçimde tadilat yaptırttığı.

Olası bir şikayet durumunda adamın kendi kalesine gol atacağını düşündüğünden müsterih. Dört ay süren inşaat bitip de iş taşınmaya geldiğinde belediye elinde yüklü bir miktar ceza ödenmemesi durumunda da yıkım kararıyla çıkagelmiş. Neden belli. Dış cephe değişikliği. Dış cephesinde değişiklik yapmayan tek ev var mı? Yok. Ama şikayet de yok. Oysa onun evi için var, imza da belli. Söylenti o ki belediyecilere laf geçiremeyince bahçede duran kazmayı kaptığıyla yeni biten evini yıkmaya girişmiş sonra da çekip gitmiş. Yemeyip içmeyip bütün siteye dava açacağını, izin vermeyen o şerefsizin evini de bizatihi yıkacağını haykırarak.

Cinnete şahit olanlar tehditlerini gerçekleştireceğinden eminler.

Eskiler boşuna ev alma komşu al dememişler.
Yazarın Tüm Yazıları