Yuvaya doğru

İŞTE kafesin içinde hepsi birbirinden sevimli ve hepsi sekiz haftalık dört tane yavru "Beni al, beni al" dercesine tepinip duruyorlar.

Yine de hiç tereddüde düşmedim. Kararımı ilk bakışta verdim.

Daha o an kafamda "Dandi" diye vaftiz ettiğim dünyanın en akıllı, en uslu, en tatlı köpekçiğini ensesinden tuttuğum gibi yetiştiriciye, "Bunu istiyorum" dedim.

Yegáne tepkisi, "Doğru tercih" demek oldu.

Sonra, hemen suratımı yalamaya çalışan "Dandi"cik kucağımda, şu "pedigre" denilen ve "aristokrat oğlucuğumun" (!) yedi ceddini zikreden resmi şecereyi doldurmak için, kelimenin tam anlamıyla gerçekten "it kokan" yan odaya geçtik.

Anası babası ve haminnesi dedesi hepsi teker teker kaydedildi ve şimdiye kadar yapılmış olan ilk aşıların listesi yazıldı.

*

NEYSE, köpek yetiştirici adamın o iki pazar önceki yazımda sözünü ettiğim "Aslan Asker Şvayk" gibi bir düzenbaz olmadığına ve bana "Kral Çarls" cinsidir diye sokak kuçukuçusu "kakalamadığı"na inanmak isteyerek önce papelcikleri bastırdım.

Sonra da, binbir itinayla bir karton kutunun içine koyduğum "Dandi"yi sağ koltuğa alarak direksiyonun başına oturdum. Ve tabii, bunda da binbir itina gösteriyorum.

Çünkü düşünün ki kısacık hayatında ilk defa kafesten çıkmaktadır ve de pıtır pıtır atan yüreğindeki heyecan bir yana, trafik ışıklarında dur-kalk derken nazik midesi bozuluverir.

Dolayısıyla, hem otomobili ağır ağır kullanıyor ve her istopta başını okşayarak teskin etmeye çalışıyorum; hem de radyoyu Stravinski’nin ihtilalci senfonilerini çalan dalgaya ayarlamak yerine, o ne idüğü belirsiz "fon müziği" (!) istasyonlarından birine çeviriyorum.

Bir yerlerden okumuşluğum var, köpekler insanların algılayamadığı sesleri de duyabildikleri için, şimdilik bu noktada da çok ihtiyatlı davranmam gerekir.

Tamam, tabii ki hazretin keyfi için gelecekte tını gustomu tümüyle değiştirecek falan değilim ama, şu an sonsuz müsamahakár davranmak zorundayım.

Bu arada da cep telefonuyla ortanca oğlumu aradım.

*

ARADIM ve, "İşin yoksa seni almaya geliyorum" dedim. Ne álá, yokmuş.

Planım şu ki, köpekleri sevdiği için "Dandi"yi onun kucağına oturttuktan sonra, "pet shop" denilen ve bilûmum hayvan edevátının satıldığı mağazalardan birine gideceğiz.

Köpekcağızıma "üst baş düzeceğim".

Hayır hayır, tabii ki küçükbeyimizin İngiliz "asaleti"ne uysun diye sırtına tüvid yünlüsü ekose "elbise" (!) alacak değilim.

Devenin nalı! Oldu olacak, bari bir de üflesin diye İskoç gaydası hediye edeyim.

Fakat en azından yatacağı sepet ve şilteyi; takacağı küçük tasmayı; kemireceği bir-iki oyuncağı; yiyip içeceği kabı-kacağı ve de bilhassa, o yiyeceği şeyi almam gerekiyor.

İşte aniden esti ve "Dandi"yi evlát ediniverdim ama, tek bir hazırlığım yok!

*

TAM burada, "Efendi, asıl ’devenin nalı’ diye işte buna denir. Köpeğine züppe adı taktığın yetmiyormuş gibi, haspayı bir de züppe mamayla beslemeye kalkışıyorsun. Artığını önüne koy, yerse yer, yemezse ziftin peki" dediğinizi işitir gibi oluyorum.

Valla, bu sizin fikriniz ve bana vız gelir tırıs gider!

Böylesine, "yaşasın sokak köpeklerinin proleter ekmek mücadelesi" türünden nutuklara karnım fazlasıyla tok!

Mersi boku, almayayım, hanidir ve hanidir kullanmıyorum.

Ben "Dandi"min o karnını, vitamini, proteini ve sebzesiyle bedeni ve ruhi yapısının gelişmesini en mükemmel biçimde sağlayacak mamalarla doyurmaya kararlıyım.

İşte bu kadar, nokta, satırbaşı, paragraf ve ağzınızın payını verdiğimi tahmin ederim.

*

TAMAM da, aman Allah’ım, hangisini, nasıl ve niçin seçeceğiz?

"Dandi"cik şimdi oğlumun kucağında işte, üçümüz birden şu "pet shop"u tezgáh tezgáh arşınlamaktayız ki, mübarek mağaza sanki hayvanát alemine değil de, gerçekten "aristokrat insanlığa" hizmet veriyor.

Yok, yok!

Efendim, demin yukarıda alaylı bahsettiğim ekose köpek elbisesi ne kelimeymiş?

Cicili bicili patikler mi; envai çeşit şilteler, sepetler, tasmalar mı; "diyet" olanları ayrı, "enerjetik" olanları daha bir ayrı bisküviler, kroketler, mamalar mı ararsınız, reyonlar bütün bunlarla dolup taşıyor ki, çık çıkabilirsen işin içinden!

Allah bilir, o bisküvilerin, o kroketlerin, o mamaların havyarlı cinslerini dahi "Beluga" veya "Sevruga" taamlı diye ayırmışlardır.

Af buyurun, sanki "itine kemik" aramaya gelmiş sıradan bir fáni değil de, bilmem kaç odalı konak mutfağına mükellef nevale düzmek için gelmiş bir vekilharçsınız.

*

ANLAŞILDI, henüz üstesinden gelebileceğim iş değil ve "Dandi" kucağında melûl melûl bakınırken oğluma dönüp, "Toplam şu kadar parayı geçmemek ve şunları şunları dahil etmek kaydıyla sen seç" dedim ve köpekcağızımı kendi kucağıma alıp, dışarı çıktım.

Her bir şeyi o aldı ve hemen sonra, üçümüz birden eve reván olduk.

Bakalım "Dandi"cik yeni yuvasıyla nasıl tanıştı, bu da gelecek pazara kalsın.
Yazarın Tüm Yazıları