Zeynep Şimşek

Çocuğunuzun sünneti travmaya dönüşmesin

24 Nisan 2019
Yaklaşan yaz sezonu ile birlikte sünnet sezonu da başlıyor. Peki, sünnet için ideal süreç nasıl olmalıdır?Türk gelenek ve göreneklerine göre ve de sağlık anlamında da yapılması uygun bulunan bu operasyon için en uygun yaş ne zamandır?Ebeveynler nelere dikkat etmelidir?

Çocuklarda cinsel kimlik gelişimi 3-6 yaş aralığı olduğu düşünülürse, kendini tanıma evresi çocuk için oldukça önemlidir. Cinsiyetini tanıma ve cinsiyetine uygun davranmayı öğrendiği bu dönemde sünnet yapılması uygun değildir denemez ama çok dikkat edilmesi gerektiğini söylebilirim.

Çocuğun beden bütünlüğüne de önem verdiği bu dönemde, “kaybetme korkusu” gibi duygular ağır basabilir. Bu dönemde toplumda erkek cinsiyetinin bir üstünlük kabul edildiği çevrelerde, bu durum “erkekliğini kaybetme” duygusuna kadar ilerleyebilir ve kaotik bir süreç yaşanabilir.

Bu bağlamda doğumdan hemen sonra veya 7 yaş üstünü takip eden bir dönem çocuk için idealdir, diyebiliriz. Çocuğa, ebeveyni ve uzman kişi tarafından en doğru şekilde anlatmalıdır. Fakat yaşa uygun olarak, çok da ayrıntıya girilmemelidir. Operasyon sonrasındaki bakımının nasıl yapılacağını, acının süresi ve şiddetinin boyutu ile ilgili bilgiler verilmelidir. "Pipin kesilecek, koparılacak" veya yukarıda belirttiğim gibi erkek cinsini üstün kılacak söylemlerden kaçınılmalıdır. Eğer çocuk karşı cinsin cinsel organını gördüyse onunki gibi olacağını da düşünebilir.

Sünnet ile ilgili yanlış bilgiler edinen çocuk sünnet öncesi veya sonrasında olası problemler yaşayabilir. Alta kaçırma başlayabilir, cinsiyeti reddetme, korku ve kaygıları, parmak emme, tırnak yeme, öfke gibi gelişimsel regresyon ya da davranış problemi yaşayabilir.

Ebeveynlerin dikkat etmesi gereken diğer hususlar ise, öncelikle anlayışlı olmalıdırlar, alıştırmak adına sıklıkla farklı ortamlarda konuyu açmamalı, erkek adamsın korkulacak bir şey yok diyerek korkusu küçümsenmemeli, acımayacak gibi gerçek dışı bilgiler de vermemelidir. Sünnet tarihini bilmesi hatta birlikte kararlaştırılması da faydalı olacaktır. Tüm bu sürecin ebeveynler tarafından doğru yönetilmesi, çocuklarımız yukarıda bahsettiğimiz ve olası yaşayacakları problemleri minimize ederek daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlayacaktır.

Yazının Devamını Oku

Çağımızın yeni bağımlılığı: İnternet ve medya

2 Kasım 2018
Medyanın hakimiyetini kurduğu günümüzde interneti ve televizyonu evinden ve ailesinden uzak tutmayı başarabilen insan sayısı azınlıkta.Peki her işimizi gören ve günlük hayatımızda bize kolaylık sağlayan internetin zararları neler? Çizgi filmlerdeki subliminal mesajlar çocukların bilinçaltına nasıl zararlar veriyor? İnternet amacının dışında nasıl kullanılıyor? İşte cevapları...

Teknoloji gelişimin göstergesidir. Hayatımızı oldukça kolaylaştıran, teknolojinin bir parçası olan medya ve internetin son 10 yıldır amacının dışında kullanılmasıyla birlikte özellikle çocuklarımızın yaşam kalitesi düşmüştür. Birçok kesimi rahatsız edebilecek bir ifade kullandığımın farkındayım ama nasıl olur da kaliteyi düşürebiliyor yazımın ilerleyen aşamalarında buna birlikte bakacağız.

Aslında internet bir nevi araştırma merkezi, medya ise bilgi denizi gibi diyebiliriz. Çünkü öğretmenler ders notlarını, ödevlerini online platformlardan paylaşıyor. Çocuklarımız ödev araştırmalarını internet üzerinden yapıyor, ders notlarını okuyorlar, hatta sınav sonuçları bu sistemler üzerinden takip ediyorlar. Bu bağlamda bir anda birçok bilgiye kolaylıkla ulaşılmasını ve verimli çalışılmasını sağlıyor.

Çocuklar merak ettikleri, ailelerine soramadıkları her şeyi internetten öğrenmeye çalışıyorlar. Bazı siteler sanki sadece bu amaç için kurulmuş. Örneğin, “bana sor” ismi verilmiş bir sistem düşünün; çocuk oraya merak ettiği bir şeyi yazıyor ve cevabını alıyor, belki öğrenmesi için uygun bir zaman değil ve yöntem de doğru değil ama öğrenmiş oluyor. Başka bir örnek ise tartışma forumları, bu tip forumlarda siyasi içerikli birçok grup olabiliyor. Ailenizin yaşam tarzına ve inancına tamamen ters gruplar veya aynı görüşteki gruplar olması çok fark etmez. Ama çocuğunuz çok erken yaşlarda, henüz bazı şeylerin bilincine varmamışken bu tarz düşünceleri kendi düşüncesiymiş gibi savunuyor. Çünkü o ortamda söz hakkı var, ifade özgürlüğü var ve çocuğunuz kendisini oraya ve o insanlara ait hissediyor.

  

Her yaştaki çocuklar için bir diğer bağımlılık ise “oyunlar”. Oyunların büyük bir kısmı eğitici değil ve çocuğu saldırganlığa, şiddete teşvik eden nitelikteler. Tüm bu etkilere bunlara maruz kalan bir çocuğun gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlamasını bekleyemeyiz. Hatta mutsuz, doyumsuz ve saldırgan bir çocuğa sahip oluruz.

Eğitmek, keyifli vakit geçirtmek ve bazen dinlendirmektir. Ülkemizde her ailenin evinde internet yok ama her evde mutlaka bir televizyon var. Çocuklar kendileri için hazırlanmış programları ve çizgi filmleri izlemenin dışında çoğu zamanda ebeveynlerin seçtiği programları izleyemeye maruz bırakılırlar. Ama bu durum oldukça risklidir, çünkü her yaştaki çocuğun izlemesi gereken programlar farklıdır. Çocukların özellikle 3 yaşından önce televizyon izlemeleri kesinlikle uygun değildir. 3 yaşından sonrada televizyon karşısında geçirecekleri süre yaşlarıyla paralel olmalıdır. 5 yaşındaki bir çocuk 30 dakika televizyon izleyebilir, ancak bu süre dahi belli aralıklarla olmalıdır. Çünkü 30 dakika boyunca televizyon izlerse, izlediğini şey çocuğun algısının dışında kalır. Yani 5 yaşında bir çocuğun 30 dakika içerisinde ekranda gördüğü şeyler; renkler, şekiller, görseller onun dikkatini dağıtır. Aynı şey bilgisayar/internet başında da geçerlidir. Çocuğun zaten maksimum dikkatini toplama süresi 30 dakika iken, tüm dikkatini ekranda harcamıştır ve artık derse ya da ödeve odaklanamaz. Yetişkinler zihinlerini dağıtmak için televizyon izlerler ve bu işe yarar. Ancak çocukların dikkatlerini toplamaya ihtiyaçları vardır ve bu yetilerini televizyon ve bilgisayar başında kaybetmemeleri gerekir. “Bu çocuk niye dersin başına yarım saat oturamıyor ama bilgisayar başından saatlerce kalkmıyor?” sorusunun cevabı buradadır. Kısacası çocukların televizyon ve bilgisayar başında geçirecekleri süreleri çok iyi planlamak gerekir.

  

Son zamanlarda görsel medyada dikkati çeken bir diğer konu ise subliminal mesaj içeren çizgi filmlerdir; subliminal mesaj, başka bir objenin içine gizlenmiş, ancak bilinçaltımız tarafından anlaşılan mesajlardır. Özellikle Hollywood ürünü çizgi filmlerde çocuklara direkt olarak veremeyecekleri mesajları çizgi film yoluyla vermeye çalışmaktadırlar. Bu mesajlar toplumumuzun yaşam tarzına, değerlerine ve inançlarına ters niteliktedir.

Yazının Devamını Oku

10 aylık bebeğin gelişim süreçleri

18 Ekim 2018
10 aylık bebeğin fiziksel gelişimi açısından yeni bir döngü başlamıştır. Bu yaşın en belirgin özelliği emekleme, popo üzerinde gitme, ayağa kalkma davranışıdır. Yani yürümeye başlama hazırlıkları hız kazanmıştır.

Bunun dışında diğer bir durum ise uzmanlara çokça sorulan bir soru olan “Çocuğum 2 yaşında hatta 5 yaşında ama katı yiyecekleri yemiyor?” şeklindedir. İşte o problemin kaynağı 10 aylık gelişim sürecinde dişlerinin bir kısmı çıkmış olmasına rağmen besin seçtiği için püre şeklinde beslemeye devam ettiriliyor olmasıdır. Şimdi 10 aylık bebeğin genel gelişim skalasına bir göz atalım.

Bu süreçte ebeveynlere bebeklerine alan yaratmalarını öneriyorum.

Yutma ve çiğneme becerisinin gelişmesi için katı gıdalar verilir. Yukarıda belirttiğim üzere ilerleyen süreçte sorun yaşamamaları ve ciddi beslenme sorununa zemin hazırlamamak adına bu dikkate alınmalıdır.

6 aylık süreçte başlayan bu gelişim anlamlı olarak kazanılmıştır.

Bu süreçte dil gelişimi için ebeveyn bebeğiyle bol bol konuşmalıdır, ve birkaç hareketten oluşan oyunlar oynanabilir. Mimikleri taklit etmeye çalışır. Konuşmak yerine televizyon, tablet gibi araçları tercih etmeyiniz.

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuz okula gerçekten hazır mı?

11 Eylül 2018
"Çocuğun okula alışma süreci anneyle çocuk arasındaki ilişkiyle yakından bağlantılıdır" diyen Uzman Pedagog Zeynep Şimşek, çocukların okula hazır olup olmadığını anlamak için ipuçları verdi.

Okul, çocuklarımızın aileden bağımsız olarak hareket ettiği ilk sosyal alandır. Çocuğun anaokulu geçmişi olması ilköğretime alışma sürecini oldukça olumlu etkilemesine rağmen, ilköğretim; daha planlı, programlı ve bireysel davranışlarının keskin bir şekilde sınırlandığı ilk adımdır. Bu nedenle çocuk okulda disipline olmakta zorlanır, sıkılır ve kaygısı artar. Ayrıca, çocuğun okula alışma süreci anneyle çocuk arasındaki ilişkiyle yakından bağlantılıdır. İlişki ne kadar sağlıklı kurulduysa, çocuğun okula alışması da o kadar kolay olacaktır. Aslında çocuk ve anne arasındaki ilişki, bilinenin aksine çocuğun anneye değil, annenin çocuğuna olan bağımlılığından kaynaklanır. Anne ne kadar bağımlıysa kaygısı o derece güçlü olur ve bu da çocuğun kaygısını oldukça besler. Bu durum çocuğun okula alışma süresinin olumsuz etkilenmesini tetikler. Normal bir süreçte okula alışma süresi 7 ila 15 gün arasındadır.

Çocuğun okula hazır olması, aşağıda birer maddeyle örneklemeye çalıştığım gelişim alanları açısından hazır olması demektir; bunlar; fiziksel, bilişsel, psiko-motor, sosyal ve duygusal gelişim alanlarıdır.

Çocuğun;

- Kalem tutarak temel bazı çizimleri yapabilecek kadar ince motor becerisinin gelişmiş olması,
- Tuvalet eğitimini tamamlamış ve kişisel temizliğini yapabiliyor olması,
- Bağımsız olarak da hareket etmeye meyilli olması,
- Kendini basit bir dille tanıtabilmesi ve sosyal ilişkiler kurmaya hevesli olması,

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda din ve ahlak gelişimi

21 Mayıs 2018
Ahlak eğitimi çocuk doğduğu andan itibaren başlar. Din eğitimi için belli bir yaş gözetilir. Ahlak eğitimi aslında son zamanlarda popüler olan değerler konusuyla paraleldir. Ahlak eğitimi, iyi insan olmak, hak gözetme, toplumun değer yargıları içinde davranma, saygılı olmak, yalan söylememek gibi sayabileceğimiz birçok değeri kapsar. Ailelerin çocuk doğduğu andan itibaren kendi yaşam şekilleriyle çocuklara farkında olmadan verdikleri bir eğitim şeklidir.

İnsanın en önemli ihtiyaçlarından birisi güvendir. İnsanın fıtratında inanma ve güvenme vardır. Aslında insan bu duygular kodlanarak dünyaya gelmiştir. Ancak din eğitimi yukarıda da belirttiğimiz gibi çocuğun belli bir yaşa geldikten sonra anlamlandırabileceği bir eğitimdir. Bu bir eğitimdir, öğretim değildir. 0-6 yaş döneminde çocuğunun din eğitimini özümseyebileceği bilişsel bir durumu yoktur. Somut işlemler dönemidir. Çocuk görmediği, dokunmadığı bir şeyin varlığını anlamlandıramaz. 7-11 yaş soyut işlemler dönemidir. Soyut kavramları anlamaya başlar. Din eğitimde çocuğun bilişsel gelişim sürecini göz önüne alarak vermeliyiz.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine baktığımızda üst sırada olan başka bir ihtiyaç ise ‘sevgidir’. İnsan sevmediği hiçbir şeyle bağlantı kuramaz. Bağlılık hissedemez. Sevgiyle öğretilmesi, mevcut hayatında aitlik hissetmesi önemlidir. Şöyle açabiliriz; Eğer çocuk ailede dini bir rituel görmüyorsa dini herhangi bir kavrama aitlik hissetmez. Ailenin dilinde çok şükür, bismillahirrahmanirrahim, Allahaısmarladık gibi dini zikirler. Diğer yandan ramazan ayında oruç tutmak, namaz kılmak zaten çocuk için doğal gözlem yoluyla aldığı eğitimlerdir. Yaptığım gözlemler sonucu çıkardığım sonuç yukarıda bahsettiğim aile hayatında yetişen çocukların dini kavramlarla ilgili pek soru sormadığıdır.

Şöyle bir örnekle başlayalım; Bir anaokulunda stajyer öğrencimiz kurban bayramı konusunu işlerken çocuklara Hz. İbrahim’ in kurban kıssasını anlatmış ertesi gün çocuğun annesi panik bir halde okula gelerek çocuğum bir gece boyunca bununla ilgili soru sordu demişti. Burada bizim bile anlamlandırmadığımız metafizik olaylar varken o çocuğa bu kıssasın anlatılması talihsiz bir durumdur. Aileler 7 yaş altı çocuklara yağmurun, karın nasıl yağdığını, fizik bilimlerinden yardım alarak o yaş grubunun anlayacağı şekilde anlatabilirler.

Allah nerededir? Allah’ ı biz göremeyiz hepimizi görebilmek için gökyüzünde, yukarda (bununla ilgili kitaplar alabilirsiniz) bizi seviyor ve koruyor. Her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da tavrımız net olmalıdır. Çocuğun zihninde antropomorfik bir düşünce olduğu için Allah’ a da insani özellikler yükleyip inanacaktır. Çocuğun nasıl bir din ve ahlak bilgisiyle yetişmesini istiyorsak çocuğu o hayatın içinde yaşatmamız gerekir. Dini kaideler içerisinde yaşayan ailelerde farklı yaşam tarzını belirleyen ailelerde Allah’ ı korkulması gereken bir varlık olarak anlatmamalıdır. Bana saygısızlık yaparsan Allah sana bunu yapar. Camiye gitmezsen şu olur gibi çocuğu korkutarak baskı ve zorlamayla bir eğitim vermemek önemli bir husustur.

Aile hangi dine mensup olursa olsun farklı dine mensup insanların olduğunu da zaman içerisinde çocuklarına açıklamalı bir tabu olarak yaklaşmamalılar. Hoşgörülü bir tutum sergilemelilerdir.

Yazının Devamını Oku

Oyun temelli öğrenmek en güzeli!

16 Nisan 2018
Oyun çocuğun eksik yönlerini geliştiren ve yeteneklerini fark etmesini sağlayan önemli bir faaliyettir. Her çocuk için özel olarak seçilmesi gereken doğru oyunlar ve oyuncaklar vardır. Peki oyun temelli öğrenme neden önemlidir, oyunlar çocuk gelişimine nasıl katkı sağlar? Pedagog Zeynep Şimşek, konuyla ilgili çok önemli bilgiler aktardı.

Okul öncesi eğitim döneminde oyunun en iyi eğitim ve öğrenme aracı olduğunu göz önüne alarak çocuklara kazandırılması hedeflenen temel becerilerin ve etkinliklerin oyuna dayandırılması çok yerinde bir tutumdur. Oynamayan çocuk gelişemez, değişemez, olgunlaşamaz ve büyüyemez.

Oyun çocuğun kendisini ifade edebildiği, en özgür hissettiği aktivitedir. Çocuklar iç dünyalarındaki tüm duygusal yansımaları; sevgi, öfke, korku, çatışma gibi duyguları oyun aracılığıyla bize anlatır. Oyun oynayarak öğrenmek, çocuğun tüm gelişim alanlarını destekler. Bu gelişim alanlarını ve katkılarını biraz daha açalım…

Zihinsel gelişim: Çocuk oyun ve oyuncaklarla üretmeyi öğrenir. Oyun çocuğun zihnindeki neden-sonuç ilişkisini geliştirir, dil gelişimine katkı sağlar, deneme yanılma yoluyla amaca ulaşmayı öğretir, bellek kapasitesini geliştirir, üst düzey düşünme becerisine ulaşmasını sağlar. Çocuk oyun sayesinde beklemeyi, odaklanmayı, iş birliği içinde iletişim kurmayı öğrenir.

Duygusal gelişim: Oyun çocuğun iç görü kazanmasına, empati becerisinin gelişmesine, paylaşmayı öğrenmesine yardımcı olur. Acıma, sevme, sevilme, öfke, nefret gibi duyguları yaşamasını da sağlar. Bunların yanı sıra içsel çatışmaları, korku ve kaygısını yansıtarak duygularını fark etmesine; yetişkinler açısından ise çocuğun içsel çatışmasını anlamasına ve gerekiyorsa önlem almasına katkı sağlar. Oyun temelli öğrenme çocuğu hayata hazırlayan en önemli faktördür.

Fiziksel gelişim: Oyun vücut devinimlerine de katkı sağlar çünkü çocukların zinde ve aktif olmaları açısından yararlıdır. Psikomotor (ince-kaba) becerilerinin gelişimi açısından büyük önem taşır. Çocuklar koşarak, atlayarak, zıplayarak, sürünerek gelişir, enerjilerini dışarı vururlar. Mekanizmalı oyuncaklarla takmak ve çıkarmak ince motor gelişimini destekler.

Bilişsel kurama göre oyun grupları vardır:

• Alıştırma oyunları

Yazının Devamını Oku

Gelin-kaynana çatışması çocuğu nasıl etkiliyor?

20 Şubat 2018
Evlilik ile birlikte aileler genişlemekte ve gelin-kayınvalide ilişkilerinde farklılaşmalar görülebilmektedir. Olası gelin-kayınvalide çatışmaları ise çocukları olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Peki, çocuklar yaşanabilecek olumsuzluklardan nasıl etkileniyor? Bu noktada doğru iletişim nasıl olmalı? Uzman Pedagog Zeynep Şimşek, merak edilen bu soruları sizler için cevapladı.

Gelin ve kayınvalide çatışması geçmişten günümüze kadar gelen bir iletişim problemidir. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte en önemli nedenleri arasında her iki tarafın birbiri üzerinde üstünlük kurma isteğidir. Burada bahsetmek istediğim asıl konu çatışmanın çocuğa yansıyan tarafıdır.

Bu çatışmaların genellikle iki türü vardır. İlkinde kayınvalide gelini çocuk yetiştirmek ve bakmak konusunda yetersiz görür. Burada baskın olan taraf kayınvalidedir. Bu yüzden çocuğun gözünde annesi manevi anlamda ölü gibidir. Çünkü anne sürekli babaanneye kendini anlatma çabasındadır. Fikirleri, duyguları, ilgileri, beklentileri olmayan tamamen görünüşte var olan bir anne profilidir.

Normalde çocuk gelişme sürecinde ilk güveni annesinden alır. Ama bu nitelikte çatışma içerisindeyse öncelikle anneye önemsiz ve değersiz bir insan gibi davranan babaanneyi gözlemlemeye başlayacaktır. Çocuğun annesine olan saygısı azalırken, annenin çocuk üzerindeki otoritesi zayıflamaya başlar. Ayrıca annenin çocuğuna kazandırmak istediği her davranış sekteye uğrar. İstediği zaman uyutamaz, istediği şekilde çocuğunu besleyemez, çocuk hasta olduğuna inandıramaz vb. gibi.

Diğer çatışma türünde ise; gelin, kayınvalidenin eski kafalı olduğunu çocuk eğitiminden ve bakımından bihaber olduğunu düşünür. Örneğin anne, çocuğu babaannesine karşı suçlayıcı sözlerle doldurabilir. “Ben parkta oynamana evet diyorum, ama babaannen hayır diyor”, “seni sevse o da izin verirdi” gibi kişisel çatışmayı çocuk ile iletişiminde bir kalkan olarak kullanır. Babaannenin çocukla iletişim bağlarını koparmaya çalışır.

Çocuk her iki durumda da çatışma içerisinde kullanılıyordur. Peki çocuk bu çatışmadan aslında nasıl etkilenir?

Çocuk babaanne ve annesi arasında kalmıştır. Birinin onayladığını diğeri reddetmektedir. Ne giymesi gerektiğinden ne yemesi gerektiğine, evde nerede oturması gerektiğine, hatta hangi oyuncaklarla oynayacağına kadar her konu tam bir kaos olmuştur. Huzursuz, kaygılı, güvensiz bir yaşamın ortasındadır. Dengeli bir karar alamamaktadır. Çocuk hangi tarafa güveneceğini bilemeyeceğinden hangisi onun istediğini yapıyorsa ona yönelecektir, bu çok sakıncalıdır, çünkü ileride çocuk da bu durumu kullanmaya başlayacaktır.

Yazının Devamını Oku

Çocuğu sevme sanatı

20 Şubat 2018
Sevmek, kişilerin birbirleri arasında oluşturdukları bilinçli, olumu bir bağdır. Sevgi bir ihtiyaçtır. Herkesin sevgiyi ifade etme ve sevgiyi talep etme şekli farklılık gösterir.

Sevginin ifade edildiği en güzel ve güvenilir ortamda aile içinde olandır. Özellikle ebeveynlerin çocuklarına duydukları sevgidir ve sevgiyi gösterme şeklidir. Buradan yola çıkarak ailelerin çocuklarını sevmeleriyle ilgili birkaç uyarı yapmayı doğru buluyorum.

Çocuğumu nasıl seveceğime siz mi karar vereceksiniz? dediğinizi duyar gibiyim. Elbette tam anlamıyla karışmak değil ama çocuğunuzun sosyal gelişimi açısından öneminden bahsetmekte yarar var. Son zamanlarda çokça karşıma çıkan sosyal medyada paylaşılan yerli ve yabancı basında çocuklarıyla farklı pozlar veren aile bireyleri…

Aşkımla (çocuğu) lunapark keyfi, dudak dudağa poz vererek ‘ bal dudaklım’… gibi. Bu davranış çocuklarını çok sevdiklerini gösterme çabası mı, nasıl gösterdiklerini sergileme çabası mı? Nasıl olursa olsun birisi özel hayat ihlalini diğeri de, mahremiyet duygusunu zedeliyor. Çocukları dudaklarından öpmek, özel bölgelerini temizlemek vs. dışında fazlaca dokunmak hatta öpmek. Aşkım, sevgilim gibi hitaplar belirlemek, onur zedeleyici lakaplar takmak, zorla fotoğraf çekmek ve sosyal medyada paylaşmak. Bunlar çocukları psikolojik olarak yanlış yönlendirmelere itecek davranışlar.

Biraz daha açmak gerekirse, çocuğunuz biraz büyüdüğünde sizi dudağından öpmek istese ya da yabancı birini öpmek istese asla normal karşılamayacaksınız, o halde bu doğru bir sevgi gösterisi değildir. Bu durum hitaplar için de geçerli. Yine çocuğunuza "senin özel yerlerine bir başkasının dokunmasına izin verme" dediğinizde o zaman ‘sen neden dokunuyorsun?’ diyebilir. Ya da bir yabancı dokunduğunda bunu normalleştirebilir. O da bir başkasına bunu yapabilir. Büyüme çağında dikkat çekmek istediği bir yaşta sosyal medya da fotoğraf paylaşmasını istememeniz yine bir çatışmaya ve kavram karmaşası yaşamasına neden olacaktır. Her ebeveyn çocuğunun sevgisini en yoğun ve doğru şekilde hissettirmek ister. Ancak, doğru beden dili ve yerinde sözcük kullanarak yapmakta yarar var.  

Yazının Devamını Oku