Paylaş
Matematiksel olarak bir şampiyonluk şansımız varmış ama ohoo çok zormuş...
Canım Sneijder’im her gün içip içip ağlıyormuş.
Gerçekten hiç ilgilenmiyorum.
Benim babam da abim de futbola meraklı değildir.
Ben de alışmamışım, hiç izlemem maç falan.
Hani ancak milli maç olursa, o da yani büyük bir coşku olması lazım.
O yüzden hep sorarım, “bunu kazanırsak ne oluyor” diye...
İşte kazanırsak birinci oluyoruz, kazanırsak coşuyoruz, kazanırsak savaşlar son buluyor, kazanırsak sana istediğin çantayı alacağım gibi ekstrem durumlarda, bir yerinden tutunmaya çalışıyorum.
Ama bir 3 ay var ki arkadaş bitmiyor ya...
O doksan gün boyunca maçı bitiyor özeti başlıyor, özeti bitiyor yorumu başlıyor, yorumu bitiyor ertesi günkü maçla ilgili tahminler başlıyor. Tahmini bitiyor Pes’i, Fifa’sı başlıyor, o bitiyor halı saha maçı başlıyor...
Şimdi ben bu yazıyı buna uyuz olduğum için mi yazıyorum?
Hayır...
Ne güzel eğleniyor çocuklar.
Ben bu yazıyı hasetimden yazıyorum.
Neden ya neden kadınların hayatında futbol gibi hayatımızın merkezine oturup, ömür boyu onunla ilgilenirken kâh gülüp kâh ağlayacağımız, en az futbol kadar ilgi gören, üniformaları pembiş pembiş olan, statları kısırlarla, böreklerle güne gider gibi doldurup, küfür içermeyen, dostluk mesajı verdiğimiz, sloganlarla coşturduğumuz, takım isimlerinin Beşiktaş yerine Samatya, Fenerbahçe yerine Caddebostan, Galatasaray yerine Nişantaşı, Trabzonspor yerine Hello Kitty olduğu, bilmedikleri için erkekleri aşağılayacağımız garip garip terimlerle dolu, maç bittikten sonra yorumlarını Nur Yerlitaş, İvana Sert ve Hakan Akkaya’nın yapacağı bir sporumuz yok...
İşte gerçek ayrımcılık bu! Her şey erkekler için...
Futboldan her ne kadar anlamasam da izlediğim en iyi komedi filmlerinden biri futbolla ilgili: “Shaolin Soccer”
En iyi film, en iyi yönetmen gibi ödüller de almış.
İzleyin derim ben. Hâlâ bir numaramdır. Saygılar...
Paylaş