BRÜKSEL’de üç gün boyunca güneşi yakalamak her babayiğidin harcı değildir...
Depresif gökyüzünün sürekli gözyaşı döktüğü Avrupa Başkenti’nde tek tesellimiz güneşin gülümseyen yüzü olmadı neyse ki. Biraz da içimizi döktük. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu “AB’ye üye olmazsak depresyona girmeyiz” dedi. Türkiye’nin hiperaktif gündemi malum. Biz bile kendimizi takipte zorlanırken buradan Türkiye’yi izlemek kolay değil. Örneğin Türk ekonomisinde ne oluyor? Yüzde 10 oranındaki göz kamaştırıcı büyüme ne anlama geliyor? TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve OECD’nin Türkiye Raportörü Rauf Gönenç Brüksel’deki fikir önderlerine ve medya temsilcilerine Türkiye’nin ekonomik durumunu anlattılar. Özellikle Yunanlılar kulaklarını açıp dinlediler. Avrupa kan ağlarken Türkiye’nin dinamizmi kıskançlık yaratabilir. Öyle ya da böyle şu son yüzde 10’luk büyüme gözlerin Türkiye’ye çevrilmesine yol açtı. OECD bu yılın bitiminde Türkiye’de yüzde 7 ile 8 arasında büyüme bekliyor. Soru, bu keskin büyümenin süreklilik kazanıp kazanmayacağı. Türkiye krizden kredi reytingini yükselterek geçen tek ülke. Ancak rekabetçiliğin ve verimliliğin artması gerekiyor. Rauf Gönenç Türkiye’nin her yerinde asgari ücretin aynı olmasını, yüksek sosyal güvenlik katkısını, yarı zamanlı ya da esnek çalışmaya getirilen sınırlamaları Türk ekonomisi için tehdit algılaması içine yerleştiriyor. Türk şirketlerinin çoğu ancak kurallara uymaktan kaçınarak ayakta kalabiliyorlar. OECD’ye göre artık bu durum değişmeli. Özetle ekonominin tümü kayıt altına girmeli. Peki AB bu kayıt dışılık ya da kuralları çiğneme durumuna çok mu yabancı? Hayır. İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de de bunlar yaşandı. İtalya ve özellikle İspanya sonunda çok esnek çalışma kuralları yarattılar. Zor bir konu, ama Türkiye artık bunu çözmek durumunda. * * * Avrupa Komisyonu’na yakın kaynaklar Türkiye ile müzakerelerin Kıbrıs nedeniyle yıl sonu itibarıyla duvara toslamasından ciddi endişeli görünüyorlar. Geçen yıl da aynı hava vardı, ama AB ile Türkiye arasında devam eden üyelik müzakerelerinde açılması mümkün olan birkaç başlık vardı. Bugünkü durumda ise elde açılacak başlık kalmıyor, Güney Kıbrıs ve Fransa’nın engellemesi var. Öte yandan Almanya Dışişleri Bakanı’nın üç gün önce müzakerelerin devamı yönünde verdiği desteği Fransa’ya ve Güney Kıbrıs’a mesaj olarak da okumak mümkün. Ya da Almanya müzakerelerin duracağını anladığı için Türkiye’ye el sallıyor. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nda Fransızların başını çektiği sağ grubun “Artık kimseye üyelik havucu yok” yaklaşımını benimsediğini yazmıştım. AB bizim için bir havuç-sopa politikası idi. Üyelik havucu varsa sopayı da görürsün. AB’ye uyum pek çok konuda zoraki de olsa böyle ilerliyordu. Artık havuç yoksa, sopa da yok demektir. Türkiye’nin Avrupa standartlarına kavuşması bakalım bundan sonra hangi hızda ilerleyecek. Zaten bütün mesele de bu değil mi? Harman yel ile, düğün el ile... Kamuoyunun düşen desteğine ve Cumhurbaşkanı düzeyindeki demeçlere bakarsak, içeride AB rüzgârı diniyor. Yel de yoksa el de yoksa AB ile düğün olmaz...