Paylaş
İnşaatlarda görünmeyen işlemler, ön hazırlıklar ve idari süreçler vardır; projeler, yapı inşaat izni vb. Ertesinde ise ‘meşakkatin’ en büyüğü yine en az görünen veya hiç görünmeyen kısımdadır; hafriyat ve temel. Zemin gözüktükten sonrası daha kolay ilerler.
Sosyal, siyasal ‘inşaat’ ile yapı inşaatının da benzerlikleri bu açıkladığım kapsamda çoktur. İyi proje, detaylı düşünülmüş ve en mantıklı, en akılcı çözümler yerleştirilmiş olandır. En sağlam yapı, temelinden itibaren doğru ve yeterli malzeme, iyi teknik uygulama ile yapılandır.
Bir siyasi hareket, bir iktidar, bir hükümet veya bir devlet için de bu ‘inşaat’ açıklaması geçerlidir.
Erdoğan, pek tabii dünya lideridir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘altyapısını’ dönüştürdüğü gibi, birçok ülke liderine de öğretici olarak benzer dönüşümleri tetiklemiştir.
Altyapı denildiğinde bazı ‘aklıevveller’ sadece su- kanalizasyon düzeyinde algılamakta, inatla altyapının ne demek olduğunu anlamamaktadırlar.
Tersten başlayalım; bu memlekette, uzun süre ‘içindekiler’ yeterince milli olmadığı gibi, MİT’in Ankara ve İstanbul’daki binaları dahi köhne, çağdışı çalışma ortamı bulunan, dağınık, güvenlik zaafı bulunan yapılardı. Bugün, Ankara’da Kale, İstanbul’da Maslak’ta bulunan ana hizmet binalarının ‘kudretli’ bir ülkeye yakışan hali gurur vericidir.
Demokrat Parti’ye karşı yapılan 60 darbesinde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın Cumhurbaşkanı’nı ‘derdest’ ettiği günü düşünün; ne tuhaftı! Ve dahası, Ankara’da Bakanlıklar denen bölgede yan yana sıralanmış, yetersiz, 2. Dünya Savaşı yıllarından kalma derme çatma binalarda devlet yönetilmeye çalışılıyordu. Bu binaların ortasında, yanında ve etrafında ise Genelkurmay ile (deniz olmayan Ankara’da) Deniz Kuvvetleri dahil kuvvet komutanlıkları sıralanmaktaydı. Bu ‘sembolik’ olarak da bir içe dönük ‘kuvvet’ gösterisinin şahikasıydı. Şimdi bu binalar da çağa uygun, monoblok yapılarda, tam güvenli şekilde yeni ‘askeri kampüslerde’ toplanmaktadır.
Şehir Hastaneleri ‘şehir dışında’ diye bağrışanlar, şehirlerin ne denli genişlediğini, ulaşım imkânları ile durumun sorunsuz bir hale geldiğini dahi görmemek için her şeyi yapıyorlar.
Birçok kentimizin birbiriyle bağlantısı mühendislik şaheseri tüneller, otoyollar ve viyadüklerle kolaylaştı, kısaldı. Trabzon’dan 4 saatte ulaşılan Gümüşhane 45 dakikaya en güvenli şekilde gidilir hale geldi. Gümüşhane- Bayburt 20 dakikalık yol oldu. Kuzey Marmara Çevre Yolu, Osmangazi – İzmir Otoyolu, Çanakkale Çevre Yolu hep ‘bugünkü’ maliyet hesabı ile yıpratılmaya çalışıldı, çalışılıyor. Tıpkı Rahmetli Menderes’e Sirkeci – Yeşilköy (sahil yolu) ve Vatan Caddesi, Demirel’e Boğaziçi (15 Temmuz Şehitler) Köprüsü’nde karşı çıktıkları gibi... Tıpkı rahmetli Özal’a da Çeşme – İzmir otoyolu yapılırken karşı çıkan İzmir’in bugün ‘bu yol az’ diye sızlandığı gibi benzer itiraflar zaman içinde gelecektir.
Kamu binaları, israf gibi muhalefet edilse dahi çalışma zevki, teknolojik ve genel güvenlik hissi veren, ergonomik yapılara dönüştü.
Ülkenin fabrikalarını ‘sattılar’ diye yırtınan ‘kör muhaliflerin’ saymasını bilenleri Organize Sanayi Bölgeleri sayısının 400’e yaklaştığını, Teknopark ve Kuluçka Merkezlerinin yaygınlaştığını da bir saya saya öğrenseler.
Bunu anlamanız için bir Ermeni vatandaşımızın Erivan’dan İstanbul Havalimanı’na geldikten sonra hissettiğini; ‘Türkiye büyük devlet. Havalimanlarında dahi bunu anlamak mümkün’ sözlerini duysalar. Ama onlar havalimanlarının ‘fizibilitesini’ ülke güvenliği ile ilişkili rolünü anlamadan sadece yolcu sayısı ile düşünecek kadar ‘gerçeklerden’ uzaklar.
Ankara’daki Gar’a bir ‘eser’ olarak bakıp, hızlı tren yaygınlaşmasını da alkışlasalar!
Düşünsenize 20 yılda Türkiye sadece rüzgâr enerjisinde bile dünya da sayılı ülkeler arasına girmiştir.
Asla vicdani değerlendirmeye ulaşmayacaklar. Bu da bir kör inat işte.
Türkiye, bu dönemde altyapı dönüşümünü tamamlamak üzeredir.
Recep Tayyip Erdoğan, bu altyapı dönüşümünün üzerine inşa edilmekte olan ve edileceklerle de anılacaktır.
Paylaş