BU yazı bir özür yazısı olacak. İpek Çalışlar’ın yeni çıkan "Latife Hanım" adlı kitabını bir çırpıda okuyup bitirdiğimde yerin dibine geçmekten beter olmuştum.
Ben hayatımda hiç, ama hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum.
Biz ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kadın hakları savunucularıyız, kadınları siyasete sokmak için uğraş verenlerdeniz...
Nasıl oldu da bunca yıl Latife Hanım’ı yok sayabildik? Bu büyük ayıbı işlemeyi nasıl başarabildik?
Mustafa Kemal’in yaşamını anlatan kitapların hemen hepsini erkeklerin yazmış olması hafifletici neden olabilir mi? Kafamızdaki sevimsiz ve huysuz Latife Hanım imajı nasıl oluşmuştu? Onun, Cumhuriyet’in kadın devriminin arkasındaki isim olduğu hepimize nasıl unutturulmuştu?
* * *
Kitabın son sayfasını çevirdikten sonra şu kadarını söyleyebilirim ki, İpek Çalışlar’ın "Latife’den duyulan tedirginlik Mustafa Kemal’in ölümünden sonra giderek arttı. Ya bir gün siyasete atılmak isterse korkusu pek çok şeyi etkilemiş olabilir" yorumuna da katılıyorum. Çünkü Latife Hanım, Mustafa Kemal’in "beyninin öteki yarısı" olarak gördüğü çok zeki ve olağanüstü bir kadın. Bu ilişkiye tarafsız bakabilmeyi başarmış olanların hepsi, boşanma olmasaydı eşinin özeni sayesinde Atatürk’ün yaşamının daha uzun olacağı görüşündeler.
Şurası bir gerçek ki, Türkiye’nin ilk kadın avukatı ve Atatürk’ün Cumhuriyet ideolojisini birlikte oluşturduğu Ağaoğlu Ahmet’in kızı Süreyya Ağaoğlu’ndan başka bunca yıl kimse çıkıp da kadın hakları bağlamında Latife Hanım’ı anmak ihtiyacını hissetmemiş. Anan olduysa da kayda geçmemiş.
Örneğin biz... Türkiye’de kadınlar ve siyaset konusunu işleyen "Kadınlar Olmadan Asla" adlı kitabı 1998’de yayınladık. Editörlüğünü üstlendiğim kitapta benim dışımda Yeşim Arat, Canan Arın, Narınç Ataman, Ayşe Güneş Ayata, İmren Aykut, Lale Aytaman, Fatmagül Bektay, Ayşegül Baykan, Seda Güler, Şengül Hablemitoğlu, Nazlı Ilıcak, Meryem Koray, Güldal Okuducu, Ceylan Orhun, Nevval Sevindi, Yaşar Seyman, Şirin Tekeli ve Berna Yılmaz’ın makaleleri yer aldı. Bu koca kitapta da ne hazindir ki Latife Hanım’dan bahis yok! Bundan büyük bir utanç vesilesi olabilir mi? Türkiye’nin her kesiminden ve her akımından kadınlar bir araya gelmişiz ve Latife Hanım yok sayılmış.
* * *
Her şey bir yana, Názım Hikmet’in anlatımıyla "mavi gözlü dev"in sevdiği "minnacık kadın"ın büyük aşkına hürmet etmeliyiz. Yıllar sonra Anıtkabir’e tek bir kırmızı gül bıraktıran, "Bunu Latife gönderdi deyin, o beni duyar" diyecek kadar sevdalı bir Latife Hanım’ı nasıl oldu da bunca yıl görmezlikten gelebildik?
İpek Çalışlar’a gözümüzdeki kalın camlı erkek gözlüklerini atmamıza yol açtığı için büyük bir teşekkür borçluyuz.
Kitabı öncelikle tüm kadınlara tavsiye ediyor ve Edirnekapı’ya gittiğimde Latife Hanım’ın mezarını ziyaret etmeye söz veriyorum.