Paylaş
Çoğu medya, reklam ve PR gibi iletişimle ilgili sektörlerden gelen Parisliler birbirlerine “Eyfel’in durup dururken neden kızardığını” soruyorlardı.
Olaya “Fransız kalan” çeşitli görüşlerden sonra Türk arkadaşım: “Pardon, buradan müdahalede bulunmak zorundayım, kırmızının sebebi Türk bayrağı, Fransa’da Türk mevsimi var...” diye lafa karışmak zorunda kaldı.
Kendi kendimize gelin güvey olduğumuz dış tanıtım projeleri bize pahalıya patlıyor. Türkiye algısı düzelmiyor.
Fransa’da bir sergi açılışı ya da yurtdışı bir konserin Türkiye yansımasına bakarsanız sanki tüm dünya bundan etkilenmiş, ama hedef kitle olması gereken oradaki iletişimcilerin bundan haberi bile yok.
Yurtdışına dönük projelerin seçiminde ciddi bir paradigma değişikliği yapmamız gerekiyor. Avrupa artık çağdaş ve genç Türkiye’yi tanımak istiyor. Değiştirmek istediğimiz algı bugünkü Türkiye’ye ait, geçmişe değil.
Paris’e ya da başka bir yere çağdaş Türk resmini götürmeliyiz. Eski değil yeni İstanbul fotoğraflarını dışarı taşımalıyız. Genç ressamlarımız, modern dansçılarımız, sinemacılarımız, edebiyatçılarımızla çıkartma yapmalıyız. Ezber bozmak istiyorsak artık arkeolojiden ya da saraydan medet ummayalım. Bunlar ancak algı yönetiminde güçlü destekleyici unsurlar olarak kalabilir.
¡ ¡ ¡
Türkiye’nin yurtdışı algısı nasıl yönetilir? Ülke algısında birinci derecede etkili olan mecra hâlâ televizyonlar. Dünyadaki ana haber bültenleri incelendiğinde bir ülkeyi en fazla parlatma imkânı olan alan ise spor.Spor deyince de birinci sıraya tüm dünya için geçerli olarak Formula 1 oturuyor. Bizim bu fırsatı kaçırmak üzere olduğumuzu, Formulacıları küstürdüğümüzü sağır sultan bile duydu. Umarız ilgililer bir an evvel bu işi toparlarlar.
Bir de ülke imajını olumsuz etkileyen haberler var. Kuş gribi sırasında Türkiye’nin kötü etkilendiği ölçümlenmiş olarak karşımızda duruyor. Şimdi sıra domuz gribinde. Yıl sonu Türkiye yurtdışı algı ölçümlemelerinde bunun etkisini görünce kimse şaşırmasın.
Bu noktada medyanın da sorumluluğu var. 11 Eylül İkiz Kuleler faciasında Amerikan televizyonlarının tutumunu hatırlayın. Olayın insani boyutunu, ağlayanları, kendini yerden yere atanları hiç göstermediler. Amerika’nın onuruydu çünkü söz konusu olan.
Turizmciler domuz gribi haberleri konusunda medyayı uyarmakta haklılar. Kaldı ki fatura sadece turizm sektörüne çıkmayacak, ülke olarak olumlu algıda hızla aşağı çekileceğiz.
Geçen dönemden bir başka örnek de Marko olayı. Alman turist çocuk Marko İngiliz turist kıza tecavüz suçlamasıyla hapse atılınca olan Türkiye’ye oldu. Alman ve İngiliz televizyonları bangır bangır aylarca bu olayı verdi. Bu tür olaylarda sonuçların nereye varacağını düşünmek lazım.
Domuz gribi olmasaydı, Türkiye 2009 yılı genel yurtdışı algısını muhtemelen olumlu kapatacaktı. Bunda da büyük rolü Arap medyasında Erdoğan’la ilgili olarak çıkan haberler oynayacaktı.
Obama, Papa gibi kişilerin Türkiye ziyaretleri de olumlu hanemize yazılır. Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’in Türkiye ziyareti yüzünden dün Avrupa Birliği ile çıkan tartışma Batı’da iletişim kalemize atılan iyi bir gol oldu. Bu ayrıştırmalara da dikkat etmek gerekir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ve Dışişleri Bakanlığı’nın iletişim stratejileri uygulamasında Türk medyası önemli rol oynayacak. İçerde haber olan anında dışarıya yansıyor. Biz neyi büyütüyorsak, ne gündem yaratıyorsak dışarısı da ona bakıyor. Siyasetçilerin de sorumluluğu büyük. Domuz gribine ve Sudan lideri El Beşir ziyareti olayına bir de bu gözle bakın.
Paylaş