Büyük mahalle

BAKANLAR Kurulu’nun bir üyesi, mahalle baskısı olgusunu öne sürenleri geçenlerde özetle şöyle yanıtlıyordu: "Günümüzde eskinin mahallesi mi kaldı? Bugün her tür insan yan yana yaşıyor, kimse kimseyi rahatsız etmiyor..." İlk bakışta kulağa hoş gelen bu sözler ne kadar gerçeği yansıtıyor?

Birinci tespit; tarih bize asıl eskinin mahallelerinde farklılıkların daha fazla olduğunu anlatıyor. Osmanlı mahallesinde en zenginler ile en fakirler iç içeydi. Bugünkü gibi aynı yerden giyinen, çocukları aynı okullara giden, aynı tatil yörelerini seçen insanların geçirgenliği olmayan yapay bir kavanozun içinde yaşadığı siteler yoktu. Mahallelerin zengin-fakir, açık-kapalı, Sivaslı, Karadenizli, Karslı diye ayrışması da son dönem Türkiye’sine özgü bir gelişme.

Özellikle alt gelir gruplarının yaşadıkları homojen yeni mahallelerde baskı kelimesi hafif kalır, terör estiriliyor. İstanbul’da Kavacık sırtlarındaki bazı kümelenmelerde başını açmak isteyen kadının bunu yapabilmesi, kocası karışmasa bile neredeyse imkánsız. Fatih konusuna ise girmek bile istemiyorum.

Özetle, gerçekten eski anlamda mahalle kalmadı, ama süreç sayın bakanın dediği gibi değil, tersine işledi.

* * *

İkinci tespit ya da soru şudur: Tartışmayı başlatanlar "mahalle" derken hangi mahalleyi kastediyorlardı?

Prof. Şerif Mardin’in, ardından da Prof. Vamık Volkan’ın dile getirdikleri "mahalle baskısı" tehlikesiyle birebir "mahalle"nin kastedildiğinden emin miyiz? Her iki saygın bilim insanının da "mahalle"yi bir simge sözcük olarak kullanmış olabilecekleri neden akıllara gelmiyor?

Mahalle baskısını yaşamak için ille de mahallede oturmak gerekmiyor. Okullar da birer mahalle. Ya da rastgele bir devlet kurumunu ele alalım. Orası da "mahalle". Hem de belki en beteri. Ankara’daki arkadaşlarımız araştırmasını yapabilirler. Devlet memurlarının eşleri kapanmaya başladı mı başlamadı mı? Eskiden cumaları tek tük namaza giden varken bugün devlet dairelerinde hayat duruyor mu durmuyor mu? Giderek tüm simgeleriyle İslami hayat tarzına kayma var mı yok mu?

Kimileri için iktidara en kolay yaranma yolu havaya uymak. Bağlatıverirsin eşinin başını, takılırsın cumaya, başlarsın terfin için geri saymaya.

Adam belki hidayete erdi, kime ne? Kimsenin görünürde baskı yaptığı da yok. Bize ne karısının başörtüsünden ya da adamın cumasından? Bu ne biçim demokratlık?

Yukarıdaki cümlede mantık olmasına var, ama baskı denilen şey ille de tamimle yapılmaz. Önemli olan genel havadır. Ortam kendi koşullarını kendiliğinden dikte eder. Havaya böyle uyulur.

Havada hangi elementler ağır basıyor ise insanlar onu solur. Şimdi dindarlık moda.

Mahalle baskısını birebir mahallede aramak ve oturup işi bu dar boyutuyla tartışmak Türkiye için vakit kaybı.

Türkiye’nin kendisi büyük bir mahalle.

Bu mahallenin laik elitleri kan kaybediyor. Günümüz Türkiye’sinde laik ve seçkin olmak bir kusur! Türkiye’nin zencileri artık onlar.

Bu itiş kakış büyük mahallenin lehine mi, onu zaman gösterecek.

Allah sonumuzu hayretsin.
Yazarın Tüm Yazıları