Paylaş
1- CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ile TBMM’deki odasında, bütçe görüşmelerinin en hararetli günlerinden birinde buluştuk. Hayvan ithalatı üzerine bir basın toplantısından çıkmış, TBMM Genel Kurulu’nda konuşmaya hazırlanıyordu. TBMM’de geçen sekiz senede 10 binin üzerinde soru önergesi, 518 kanun teklifi, 552 Meclis araştırma önerisi veren, binden fazla basın toplantısı yapan Gürer, “Tarım siyasi bir alan değil. Milli güvenlik kadar önemli, stratejik bir alandır” diye başlıyor söze. Eski albümleri karıştırırken bizi pastoral bir geziye çıkarıyor...
SENE1960 - Gürer ailesi
SENE1964 - İlkokul yılları
BAĞ, BAHÇE, HAYVANLAR…
Ömer Fethi Gürer, 1957 yılında Niğdeli bir anne babanın üç çocuğundan en büyüğü olarak dünyaya geliyor. Demiryollarında memur olan babasının işi nedeniyle Ankara’da doğuyor ama bir yaşından itibaren çocukluğu Bor’da geçiyor. Ailenin yarısı Niğdeli, diğerleri Borlu. Gürer, “Bor’un pazarı çok ünlüdür. Hatta ‘Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye’ diye atasözü vardır biliyorsunuz. Bor, hayvancılık yapan herkesin gelip bir ürün alacağı yerdir” diye anlatıyor. Gürer’in çocukluğunun bir kısmı bağ bahçede ve hayvanların içinde, bir kısmı da bizzat ‘Bor’un pazarı’nda geçmiş:
BOR’UN PAZARINDA GEÇEN ÇOCUKLUK
“Dedemin geniş bağları, bahçeleri vardı. Hasat hiç bitmezdi; armut, elma, üzüm… Her mevsimde ürün olurdu çünkü geçim kaynağı olarak hep pazarda satmayı düşünerek üç, dört ağaç dikmişler. Satamadıklarını da kuruturlardı. İsraf diye bir şey olmazdı. Dedem ‘bastacı’lık yapıyordu. Pazar yerinde tezgâh açana ‘basta’ denir. Ben de ona yardım ederdim. Bahçemizde her türlü sebze meyve vardı; kayısı, dut, elma, domates, patlıcan, biber... Ahırda hayvanlarımız vardı; bakıma yardımcı olurduk. Hayvan sevgisini o süreçte görüp öğrendik. İnek, manda, koyun, keçi, köpek ve kedi yanında tavuk ve ördek de olurdu. ‘Camız’ denilen mandalardan kaymak yapılır ve merkezde satışı olurdu. Kaymak ki hakiki kaymak. Dürümünü yapıp yiyen enerji alırdı.Şimdi onun birazını çocuklar yese, oturdukları yerden kalkamazlar herhalde (gülüyor).”
2- BİR ZAMANLAR KIRSALDA
Gürer devam ediyor: “Yaşam tamamen tarım ağırlıklıydı. Sabah erkenden kalkılırdı. Sığırlar otlamak için şehir dışına çıkarken tenekelerle dışkıları toplanırdı. Sonra bu dışkılardan tezek yapılırdı. Ekmek, hazal, çıbık ve tezek kullanılarak pişirilirdi. Akşamları evlerde sohbetler yapılır, oyunlar oynanırdı. Üç sinema vardı, tiyatrolar gelirdi. Güya herkes fakirdi ama bugün erişilemeyen her türlü et ürünü bulunurdu. Kuru etin tadına doyamazdınız.”
KÖYLER BOŞALIYOR
Gürer: “Üretim, planlama ve pazarlamayı doğru yönetirsek köy sorunu da olmaz. Kırsal boşalıyor. Köy okulları kapanıyor. Küçük aile tipi işletmeler bitiyor. Yanlış gübrelemenin yarattığı altyapı sorunları var.”
SENE1969 - Bandırma EML birinci sınıf
3- ÇİFTÇİ FELSEFESİ
Kırsalla iç içe yaşamak bir çocuğa neler katar? Gürer, özlemle yanıtlıyor: “Önce çalışmanın ne olduğunu öğrendik. Sonra üretmenin insana verdiği mutluluğu gördük. Sık sık köylere gider bağda bahçede olurdum. Köyde her faaliyet çocuk için ek gelir kaynağıydı; ürünlerin trenlere yüklenmesi, kavak soymak, pazarda satışa yardım etmek… Toprakla olan haşır neşirliği hiç unutmuyor ve mutlu oluyorum. Atatürk ‘Köylü milletin efendisidir’ sözünü üreten insanları yüceltmek için söylemiş. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların felsefesi kitaplardan daha fazla kaynak oluşturur.”
Gürer’in Niğde’yle ilgili yazdığı beş kitap ve beş binden fazla makalesi var: “Köy köy Niğde’yi çok iyi tanıyan bir insanım.”
TARLALARDA MUTLUYUM
“Kırsaldaki halkın samimiyeti ve içtenliği beni çok mutlu ediyor. Tarlada ‘Çiftçi Baba geldi!’ diye etrafım sarılıyor. Çok şeye sahip olmaktansa çok dosta sahip olmayı tercih ettim. Hâlâ en mutlu olduğum yer işçilerle beraber olduğum zamandır. Benim dönemimle şimdi arasındaki en büyük fark, çiftçi artık kendi işini yapma duygusuna sahip değil. Dedem ağaçtan elma düştüğünü görünce çürümüş kısmı bıçakla temizler, kurutur ve değerlendirirdi. Bizim çocukluğumuzda israf kavramı hemen hiç yoktu.”
SENE 2020
4- ÇOBANLARLA RÖPORTAJ YAPIYORDUM
İlkokul ve ortaokulu Bor’da okuduktan sonra yatılı olarak Bandırma Balıkesir Endüstri Meslek Lisesi’ne gidiyor. Bu dönemde bir başka meşguliyeti daha oluyor: “Hürriyet Haber Ajansı’nın Bor muhabiri oldum. 17 yaşımda yerel basında yazıyordum. Köylerde röportajlar yapıyor, çoban hikâyeleri kaleme alıyordum. Çobanların çoğunu tanırdım. Kent tarihini en iyi çobanlar bilir. Sürekli gezdiklerinden her şeyi bilirler. Çoban Beycan anlatmıştı; arazide koyunu karşılaştığı yılanların bacağına sarılıp sütünü emmesine izin verirmiş. Bir gün kaşınınca yılan sokup öldürmüş. Bu kadar detaylı bilirdi.”
SENE 1982 - Gazeteci olarak Niğde köylerinde sorunlarını dinlerken-Hürriyet ve Cumhuriyet’te muhabirlik...
5- EN GENÇ SENDİKA BAŞKANI OLDUM
Gürer, Niğde Meslek Yüksekokulu’ndan sonra “Bilgiye ve bilime dayalı tarım için iyi planlama şart” diyerek Çukurova Üniversitesi’nin Endüstri Mühendisliği Bölümü’ne giriyor. İkinci yılında Çukobirlik Tekstil Fabrikası’nda işçi olarak çalışmaya başlıyor; ‘vater’ bölümünde iplik yapıştırıyor. Bu arada fabrikada sendika örgütleniyor: “Çoğunluğu kadın, üç bine yakın çalışanı olan bir fabrikaydı. Sendika başkanlığı için adaylığımı koydum. Büyük farkla kazanarak 20 yaşımda en genç sendika başkanı oldum. İşçiler bizi sevdiler çünkü sürekli onlarlaydım. Sohbet eder, yatak gibi pamuk balyalarının üstünde uyurdum!”
SENE 1979 - Sendika başkanı Gürer, Çukobirlik yemekhanesinde işçilere hitap ediyor.
6- ‘CHP’LİLER İYİ HOŞ AMA AH KOMÜNİST OLMASALAR’ DENİRDİ
Siyaset merakı ne zaman başlamış? Gürer: “Dedem CHP Bor ilçe başkanıydı. Partide ufak işler yapmak hoşumuza giderdi. O yıllarda halk CHP’lileri, ‘İyiler, hoşlar ama ah komünist olmasalar’ diye tanımlardı. Biz tabii çocukken komünistin ne olduğunu bilmezdik (gülüyor). Yaşım tuttuğu gün Bor CHP Gençlik Kolları’na kaydımı yaptırıp İlçe Gençlik Kolları Başkanı oldum. İşçilik çok güzel bir şeydir. Üretiyorsunuz, çalışıyorsunuz, hak ettiğiniz parayı alınca mutlu oluyorsunuz. Toplu sözleşme görüşmelerinde günlük 30 ton üretim karşılığında yüzde 400 oranında zam aldık. Bir dönem maaşlar ödenmedi. İşçilere, ‘Eylem yapmayalım, hakkımızı alacağım’ dedim. Uzlaşmayla yönetimi ikna ettim. Maaşlar verildi, herkes mutlu oldu. Boş gezip işçinin emeğini sömürenin karşısındayım. Çalışmayı severim. Dört saat uyur, erken kalkarım.”
Zeynep Bilgehan - Ömer Fethi Gürer
7- ÇOK DUYGUSALIM KİMSEYİ KIRMAK İSTEMEM
Okuldan sonra İstanbul’da bir traktör fabrikasında müdür oluyor. Çeşitli gıda şirketlerinde çalışıyor. Kartal Belediyesi’nde kamuya adım atıyor. 2015’ten beri TBMM’de. Diyor ki: “Konuşarak çözülmeyecek konu yoktur. Eğer çözülmüyorsa taraflardan biri çözülsün istemediği içindir… Eskiden ortak yaşam kültürü daha yoğundu. Siyaset bizi çok ayrıştırmıyordu. Her şeyde hep olumluyu öne koyarım. Duygusalımdır. Acıyı çok hissederim. Bedensel olarak gelişmiş olsak da duygu olarak yüreğimiz farklı… Kimseyi bilerek kırmam. İçim acıdıysa da dışa vurmam.”
KUZULARLA BİZ DE BÜYÜDÜK
“Buzağılar, kuzular doğduğunda uzun süren kış nedeni ile kimi zaman ev içinde kalırlardı. Yaşam hep iç içeydi.”
GELECEĞİMİZ KÖYE DÖNÜŞTE
Kentten köye dönüş hiç yok mu? Cevabı: “Var ama az. Organik tarıma başlayan doktor, mühendis, avukatlar var ama devamını getiremiyorlar. Türkiye’de 18 bin civarında köy var. Bu köylerin çoğunda altyapı eksiklikleri var, sosyal alanları yetersiz, okul yok. Teşvik verilerek orada yaşamda mutlu olmanın altyapısı oluşturulursa kırsala dönüş hızlı olur. Türkiye’nin geleceği kırsala dönüştedir. Türkiye ‘Endüstri 5.0’a geçtiği gün artık kentlerde işsizlik üst düzeye gelecek. Kırsalı sahiplenmeli ve ayağa kaldırmalıyız. Çiftçilere bütçeden ayrılması gereken destek verilmiyor.”
Paylaş