Topluma açık yerlerde sigara içmeyi kişisel bir özgürlükmüş gibi savunanları okuyup, dinledikçe şüpheleniyordum zaten ama artık bilimsel olarak da kanıtlandı. Sigara zeka geriletiyor.
Avrupa Birliği’ne girme olasılığımız tüm zamanların en yüksek değerine ulaşınca duman tüttürengiller için ateş bacayı sardı. Baktılar ki pabuç pahalı, sigara içme yasaklarının Türkiye’ye gelmesini geciktirmek için olmadık argümanlar üretmeye başladılar.
Bu argümanlardan en absürdü ve egosentriğini birkaç hafta önce haftalık dergilerden birinde okumuştum. Yazar arkadaşımız öylesine bir megalomaniye kaptırmıştı ki kendini, kapalı alanlarda uygulanan sigara içme yasağının, sigara içenlerin sağlığının korunması için getirildiğini sanıyor ve size ne demeye getiriyordu.
Bir başkası da, kaçırmışım televizyonda, kapalı alanlarda sigara yasağını savunanlar için bunlar yakında seksi de yasaklamak isterler demiş. Tecavüzün zaten yasak olduğunu sigaranın etkileri yüzünden unutmuş herhalde. Toplu yerlerde sigara içmenin, içmeyenlerin sağlığına tecavüz anlamına geldiğini algılayabilmek için illa sigarayı bırakmış olmak mı gerekir?
Bir de topluma açık kapalı alanlarda sigara yasağını savunanlara faşist damgası vurmaya kalkanlar var ki, en çok onların beyinlerine acıyorum. Sen kalk kendinden başkasının haklarını hiçe say, kendini zehirlerken başkalarını da zehirliyor olmana aldırış bile etme, sonra kalk ‘evinde istersen zıkkım iç ama beni zehirleme’ diyene faşit de... Hitler bile kendi keyfinin yan ürünlerini kullanmıyordu gaz odalarında.
Korkunun ecele faydası yok, sigarayı bırakmanın var. Hiç kuşkunuz olmasın siz ne kadar zırvalarsanız zırvalayın, topluma açık kapalı alanlarda sigara içmek tüm medeni ülkelerde olduğu gibi eninde sonunda Türkiye’de de yasaklanacak.
Ama bu geçiş çok çabuk olsun lütfen. Avrupa Birliği’ne uyum için değil, akıl öyle emrettiği için getirilsin sigara yasakları, bir gün bile kaybetmeden. Yoksa tam Avrupa Birliği’ne girmemize ramak kaldığında, zeka ortalamamızın düşüklüğünü mazeret olarak gösterecekler bu kez de.
Enviromental Health Perspectives isimli akademik derginin ocak sayısında yayınlanan bilimsel araştırmanın sonuçları ortamdaki sigara dumanının çocukların ve gençlerin okuma, matematik, mantık ve akıl yürütme yeteneklerini zayıflattığını gösterdi. Restoranlarının, kafelerinin, alışveriş merkezlerinin neredeyse tamamında sigara içmenin serbest olduğu Türkiye’de nasıl bir neslin yetiştiğini varın siz hesaplayın.
Zanlı avukatsa hırsız yakalanmaz
Hırsızlıkla mücadele nihayet gündeme geldi. Hırsızlık sorununun çözüleceğine inanmıyorum. Nedeni başımdan geçenler.
İki yıl kadar önce evimize hırsız girip pekçok şeyin yanında cep telefonumu da çalmıştı. Hırsızın yakalanmasını sağlayacak tek iz de bu cep telefonunun İMEİ numarası vasıtasıyla yakalanmasıydı. Bir sürü formaliteyle uğraşıp, dilekçeleri operatörlere elden teslim ederek telefonu kullanan kişiyi tespit ettirmeyi başardım.
Tamam savcı iz sürüp, hırsızı yakalayacak diye umutlanırken, Cumhuriyet Savcısı beni makamına çağırdı. Çalıntı cep telefonunu kullanan kişiyi tespit ettiklerini ama bu kişinin bir avukat olduğunu, telefonu çalan kişi olamayacağını, dolayısıyla şikayetimden vazgeçmemi istedi alenen. Vazgeçmeyeceğimi söyledim. Çalıntı telefonu satın almasaydı dedim. Sorgulayıp iz sürün ve hırsızı bulun dedim. Adam ‘He, he, anlat’, der gibilerinden dinledi. Sonunda benim ifademi aldı. Karakolda ifade vermiştim zaten, yaptığına bir anlam veremedim.
Aradan yıllar geçti, çalıntı telefonu kullanan kişi saptanmasına rağmen ne kullanan yakalandı ne telefonum geri geldi.
Üstelik bu başımdan geçenleri bir yıl kadar önce gazetede de yazdım. Basın yoluyla ihbar kabul edilip, kullananı tespit edilen çalıntı mal nasıl olur da bulunmaz diye soruşturma açılır belki diye boşuna bekledim.
Ne o? Yoksa siz hırsızlık sorununun çözülebileceğine inananlardan mısınız?
Bu Ömür ömre bedel
Çocukluğumun Ömür markasını yine karşımda görünce hem çok şaşırdım hem çok sevindim. Hemen ardından tavuk yetmez, diğerlerini de isterim diye söylendim.
Ömür’ü ilk kez ilkokul çağında babam, annem, kardeşim, eniştem ve halamla Florya’ya giderken uğradığımızda tanımıştım. Yıllar sonra Londra Asfaltı olduğunu öğrendiğim yolun üzerinde bembeyaz bir konaktı. Bir çocuk olarak yemeklerden aklımda kalan tavuk değil ama patates kızartması olmuştu. Lezzetinden çok da görüntüsü. Üstüste dizilmiş kızarmış patateslerle örülmüş bir sepet kimin hafızasında yer etmez ki?
İlkokul bitip Nişantaşı’ndaki İngiliz Lisesi’ne başladığımda, okulun hemen yanıbaşında da bir Ömür restoranın olduğunu keşfetmemi ortaokula başlama hediyesi olarak kabul etmiştim. Haftalık harçlığımı diğer günler biraz idareli kullanıp haftada bir Ömür’de yiyordum öğle yemeğimi.
Tabii öyle yarım piliç gibi mükellef yemeklere yetmiyordu harçılığımdan yaptığım tasarruflar. Ama Ömür’ün sosisli sandöviçiyle yarışacak olanını, sonradan dünyanın hiçbir şehrinde bulamadım.
Bir de kapalı ambalajda, okul kantininde de satılan Ömür marka Krem Şokola vardı ki, o da başka bir unutulmaz...
Yani demem o ki, ey Sabancı yöneticileri, bu sese kulak verin. Tavukla yetinmeyin, Ömür’ün restoranlarını da açın, patates sepetlerini de servis edin, sosislilerini de satın, krem şokolasını da dağıtın.