Şart midur? Evet şarttur

Ortalık yine kaynıyor, dedikodular gırla, her kafadan bir başka ses çıkıyor. Microsoft Başkanı Steve Ballmer İktisat Kongresi’ne katılmak üzere Türkiye’ye gelecek oldu, adamın arkasından yapılmadık dedikodu kalmadı.

Hele bir de bir vesileyle Vestel’in patronu Ahmet Nazif Zorlu ile el sıkışıp, bir başka vesileyle Milli Eğitim Bakanlığı’yla protokol imzalayıp, Başbakan Tayyip Erdoğan’la da temaslarda bulununca, sapla saman iyice birbirine karıştı.

Gazeteler ve dergilerde çıkan haberlerde neler denilmedi ki? Yok efendim Vestel dünya devi Microsoft’la ucuz bilgisayar üretecekmiş, yok Milli Eğitim Bakanlığı’na 650 bin bilgisayar satacaklarmış, yok Vestel ve Microsoft Milli Eğitim Bakanlığı ile söz kesmiş, falan da filan...

Hele Sabah’ta çıkan imzasız bir haber vardı ki, tam evlere şenlik. Eğer haber kuyruklu bir palavradan ibaret değilse, daha da kötü. Sabah’ın haberine göre eğitim sistemimiz sadece Microsoft’a emanet edilmiş. Türkiye eğitimde sadece Microsoft teknolojilerini kullanan ilk ülke olmuş. Böylece Microsoft; Avrupa, Çin, İsrail gibi ülkelerde Windows platformuna tehdit olarak çıkan Linux gibi açık kaynak kodlu yazılımların kullanılmasını tamamen önlemiş olacakmış.

Tam iki ucu kokulu değnek. İnansan bir türlü, inanmasan bir türlü... Haber doğruysa tam bir skandal. Ama bakanlığın ve hükümetin ihaleye çıkmadan koca eğitim sistemini tek bir şirketin tekeline vermesine ihtimal dahi vermiyorum. Bırakın ihalesiz tekel kurmayı, devletin ihaleye çıkarak bile tekel kurdurmaya hakkı olamaz.

Dolayısıyla bu haberin doğruluğuna inanmanın olanağı yok. Ama haber üfürük bir haberse de işler çetrefilli. Böyle bir haber uydurma ihtiyacı ancak altında bir çapanoğlu varsa doğabilir. Neyse, bekleyip göreceğiz. Umarım değneğin az kokulu ucu doğru çıkar. Asılsız bir haberle başa çıkmak, devlet eliyle kurulacak özel sektör tekeliyle başa çıkmaktan daha kolay ne de olsa.

Peki bunca dedikoduya rağmen işin gerçeği nedir? Yardımcı editörüm Hüseyin Gönüllü, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yetkili bir ağızdan bilgi almak için bir haftadır çırpınıp duruyor. Ulaşabildiği kaynaklardan alabildiği tek bilgi bilgisayar alımı için ihaleye çıkılacak olması ve ihalenin şartnamesinin önümüzdeki hafta belirlenecek olması.

Microsoft Başkanı’nın Türkiye’de yaptığı temaslara ve imzaladığı protokole gelince. Bilindiği gibi Microsoft eylül ayında 250 milyon dolarlık bir proje başlatmıştı. Eğitim Ortaklığı (Partners in Learning) isimli bu proje kapsamında, Microsoft’un eğitime destek vermesi için çeşitli ülkelerde protokoller imzalandı. Türkiye, Ballmer’ın ziyareti sırasında bu protokolü imzalayan 54. ülke oldu. Protokolün içeriği henüz açıklanmadı ama diğer ülkelerle yapılan protokoller yeterince ipucu veriyor. Benzer protokollere bakarsak Microsoft, Türkiye’de öğretmenlerin eğitimine yönelik etkinliklerde bulunacak, kullanılmış bilgisayarları bakımdan geçirerek ve gerekli yazılım güncellemelerini yaparak eğitime kazandıracak. Belki okullarda halen kullanılmakta olan mevcut bilgisayarlara da bazı yazılım güncellemeleri sağlayacak. Tüm bunlar Türk eğitimine önemli katkılar sağlayacak, sevindirici gelişmeler. Hem Microsoft’u, hem Bakanlığı bu hayırlı protokol için kutlarız.

Bu arada ortalıklarda uçuşan 650 bin bilgisayar rakamı da biraz uçuk gibi. Ancak bakanlıktan ulaştığımız yetkilinin ifadesine göre bu rakam doğru. Bana yine de kuşkulu bir rakam gibi geliyor ama neyse... Aldığımız bir başka bilgi ise okullara bundan önceki ihalelerle alınan bilgisayarların, Türk standardı olmayan klavyelere sahip olduğu. Bu yanlışın yeni ihale şartnamesinde düzeltileceğini ve Milli Eğitim Bakanı’nın geçen seneki genelgesine uygun olarak bilgisayarların F klavyeli olması şartının, şartnameye konulacağını ümit ediyoruz.

HP uzaya çıkıyor

Biz daha Türkçe harf standardını oturtamadık, alem bilgisayarları uzaya gönderiyor. Türkiye’ye Türkçe’yi destekleyip desteklemedikleri test edilmeden elini kolunu sallayarak giren bilgisayarlar uzaya gitmek için ciddi testlerden geçiriliyor. Örneğin HP’nin iPAQ h5550 cep bilgisayarları ve aksesuvarları, Soyuz Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronot ve kozmonotlar tarafından kullanılmadan önce NASA’nın zorlu testlerine tabi tutulmuşlar. Bu testlerden başarıyla geçen HP iPAQ’ler sayesinde, uzay istasyonu ekibi günlük çalışmalarını kaydedebilecek, kişisel notlar alabilecek, e.postalarını ve takvimlerini kontrol edebileceklermiş. Bir sonraki uçuşta istasyona iki iPAQ daha götürülecekmiş. HP Türkiye Kişisel Sistemler Grubu Ülke Direktörü Serdar Urçar, ‘HP, mobil bilgiişlemi yeni bir boyuta taşıyarak, astronotların dünyadaki yaşamla ilişki kurabilmesini sağlıyor’, diyor. hp.com.tr

Kişiye özel baskı devri

Sayısal bilgisayar yazıcıları, bildiğimiz klasik matbaanın tahtına göz dikti. Almanya’nın Düsseldorf şehrinde dört yılda bir yapılan, dünyanın en büyük matbaa teknolojileri fuarı Drupa’ya bu yıl sayısal bilgisayar yazıcıları damgasını vurdu. Ofset baskıdan sayısal baskıya doğru olan bu trendin ilk sinyalleri aslında dört yıl önceki Drupa fuarında verilmişti. Drupa’da sayısal yazıcılar bu yıl daha da ön plana çıktı. Sektörün önünde koşma vizyonuyla hareket eden Xerox ise bu yılki Drupa’yı ‘iş akışı fuarı’ olarak tanımladı.

Xerox, Drupa 2004’te yeni model sayısal yazıcılarının yanı sıra, baskı sürecinin her aşamasında iletişimi kolaylaştıran, iş akışını pratikleştiren yazılım ve servis çözümlerinin tanıtımına da büyük önem verdi.

Yazılım ve servislere her geçen yıl daha da fazla önem veren Xerox’un fuarda sergilediği ürünlerin en görkemlisi yine de iGen3 isimli sayısal yazıcıydı. Drupa 2000’de duyurusu yapılan, İngiltere’de gerçekleştirilen Ipex fuarında ise piyasaya sürüldüğü açıklanan iGen3 yeni özelliklerle donatılmış en son modeliyle Drupa’da sergilenen sayısal yazıcılar arasında tüm ihtişamıyla dikkat çekiyordu. Birbiri ardına eklenip, çıkartılabilen modülleriyle, dev matbaa makinelerini andıran Xerox DocuColor iGen3, 364X571 mm’ye kadar çeşitli boyutlarda kağıda baskı yapabiliyor. iGen3 görüntüsüne uygun olarak tam bir matbaa makinesi gibi çalışıyor. Bir ucundan giren kağıt blokları diğer uçtan ciltlenmiş dergi ya da kitap halinde çıkabiliyor.

Sayısal baskı, klasik ofset baskıya göre pekçok avantaj sunuyor. Bu avantajlardan en önemlisi film çıkışı, kalıp gibi ara işlemlere gerek bırakmadan, bilgisayardan direkt çıkış alınabilmesi. Bu sayede özellikle kısıtlı baskı sayılarında önemli maliyet düşüşleri sağlanabiliyor. Yine aynı özellik sayesinde grafik tasarım yapılan yerle, baskı alınan yerin birbirine uzaklıklarının önemi kalmıyor. Örneğin ABD’de tasarımı yapılan bir derginin ya da afişin, birkaç dakika içerisinde İstanbul’da çıkışı alınabiliyor.

Sayısal baskı, aynı dergi ya da broşürün kişiye özel baskısına da izin veriyor. Yani sayısal baskı sayesinde örneğin herkese kendi kişisel zevklerine göre yaratılmış kişisel gazetesini basıp, vermek mümkün. Bu gazete ya da derginin içine yine kullanıcının kişisel özelliklerine göre farklı ilanlar da basılabiliyor. Çocuk bekleyen anne adayının gazetesinde bebeklere yönelik ilanlara ağırlık verilirken, öğrenci okurun gazetesi tamamen farklı ilanlarla basılabiliyor.

Önce sat sonra bas

Drupa 2004’te Xerox Başkanı Anne Mulcahy’le, özel bir sabah kahvaltısı toplantısında sohbet etme olanağı da buldum. Mulcahy’ye, yenilikçi ürünleri ve servisleriyle dokümanlardaki hızlı elektronikleşme trendini takip eden Xerox’un gün gelip donanım şirketi olmaktan çıkıp, yazılım ve servis şirketi olup olmayacağını, sordum. Xerox’un servis ve yazılıma çok önem verdiğini söyledi. Şirketin yazılım ve servis gelirlerinin toplam gelir içindeki oranı dört yıl önce dörtte birken, şu anda üçte bire çıkmış. Ve bu oran artmaya devam ediyormuş. Mulcahy, toplantıda baskı sektöründeki yeni geçişlere de dikkat çekti. Xerox’un vizyonuna göre sektör ‘önce bas sonra sat’tan ‘önce sat sonra bas’a, ‘kitlesel pazarlama’dan ‘kitlesel kişiselleştirmeye’, ‘kağıt odaklı olmaktan İnternet odaklı’ olmaya doğru hızlı bir evrim geçiriyor. Ve Xerox ürünlerine bu üç değişime uyum sağlayacak özellikler katmaya büyük özen gösteriyor.

Seyahatlik F klavye

Türk standartlarına gösterdiği saygıdan dolayı tebrik edilecekler sırasında bu hafta İnfronic ve BenQ var. Şık klavyeleriyle ün yapan BenQ, Türkiye’de piyasaya sürdüğü her modelinde F seçeneği de sunuyor. Ancak bu modeller içinde bir tanesi var ki, özellikle bahsetmek gerekiyor. BenQ 52ME ultra küçük ebatları ve hafifliğiyle yurtdışına sık seyahat edip yanında dizüstü bilgisayar taşımak istemeyenler için ideal. Uzunluğu 27, genişliği ise 13 cm olan klavye, 1.5 cm kalınlığında ve sadece 200 gr ağırlığında. infronic.com

Eurovision’da Q klavye skandalı

Arzu Akbaş
’ın Kelebek’te yayınlanan haberine göre Eurovision yarışmasını izleyecek basın mensupları için kurulan merkeze konulan 125 bilgisayar da Q klavyeliymiş. Tıpkı bizim gibi kendi ülkelerine özgü klavye standardı olan Almanya ve Fransa’da girip çalıştığım basın odasının haddi hesabı yoktur. Hepsinde kendi ülkelerinin standardı klavye kullanılıyordu. Uluslararası basının da gelip kullanacak olmasına aldırmamış, tek bir İngilizce Q klavye bile koymamışlardı basın odalarına. Kendi standartlarına saygı duymama aşağılık kompleksi bir tek bize has anlaşılan. www.eurovision.tv

F klavye Mobil Hayat’ta

Yeniden gündeme oturan Türk standardı F klavyeye sahip çıkma tartışmasına televizyon yıldızı Metin Uca’dan da destek geldi. Turkcell’in sponsorluğunda Show TV’de yayınlanan Mobil Hayat programına 8 Mayıs’ta konuk olan Metin Uca, İpek Değer’in bir sorusunu, ‘Ben F klavye kullanabiliyorum ve bu savaşı da sonuna kadar destekliyorum. Belki bazılarına Türkiye ’nin binlerce sorunu varken F klavyeden Q klavyeden söz etmek tuhaf geliyordur ama Türkçe’yi bazı saldırganlıklara karşı korumak için F klavyenin desteklenmesi gerektiğinden yanayım. Q Türkçe diye bir uydurmanın da yanında değilim’, diyerek cevapladı. Teşekkürler Metin Uca...
Yazarın Tüm Yazıları